Barışın kendi gitti, "günü" kaldı yadigâr… Pratikten yoksun teori…
Oysa, dünya önderi Mustafa Kemal Atatürk Kurtuluş Savaşı'nı zaferle sonlandırmış, Cumhuriyeti "yurtta barış, dünyada barış" vurgulamasıyla yoğurmuştur. Denilebilir ki, Cumhuriyet, bu çok önemli yönüyle savaş ve ölümün yerini barış içinde yaşamaya ve yaşatmaya bırakmasının da adıdır.
Şimdiye bakalım;
ABD Başkanı Trump, son ulusa sesleniş konuşmasında, "Büyük milletler sonu olmayan savaşları sürdürmez" dedi.
Önceki Başkan Barack Obama, beş yıl önce, kara birliklerinin Afganistan'da kalacağını söylemesine rağmen "kesintisiz savaş" fikrini kınamıştı. Ancak, görevdeki son yılında, yedi ülkeye tahmini 26.172 adet bomba attı.
Başkan Trump, Ortadoğu'da devam eden savaşları "eleştirmesine" rağmen, askeri müdahaleleri yoğunlaştırdı ve yeni savaşlar başlatacağına dair tehditler savurdu. Kongre'ye meydan okuyarak, bugün Suudiler tarafından Yemen'de sürdürülen savaşı başlattı. ABD'yi sürekli olarak İran'la savaşın eşiğinde tuttu ve kendisinden sonra gelen 7 en büyük ordunun toplam askeri harcamalarını geride bırakan Pentagon'a fazladan milyarlarca para akıttı.
ABD, askeri egemenliği tartışmasız bir hedef olarak kabul ediyor. Başkanlık seçimi çok yakında. Amerikalılar iki seçenekle karşı karşıya: Ya açıkça kesintisiz savaşı teşvik edecek ya da yeni bir rota çizecek. Ve barışı özendirecek sorumlu bir devlet iradesi için oylarını kullanacak.
Dünya politikasına yön verme hırs ve tutkusunda olan diğer küresel güçler için de barış sadece lafta kalmaktadır. Zira barış ile çıkar kavramlarının aynı dünyada barınmasının ne denli zor olduğu acı tecrübelerle sabittir.
Barış için dünya jandarmalığına soyunan Birleşmiş Milletler'e (BM) gelince, kocaman bir soru çıkıyor karşımıza: Milletler ne için birleşir?
Milletler Cemiyeti ile başlayan "dünya barışının tesisi için devletler üstü bir organizasyon" kurma ideali, Milletler Cemiyeti'nin feshi ve BM tecrübesiyle de görülmüştür ki aslında sadece bir hayaldir.
Tarihe baktığımızda gördüğümüz hep tekerrür… Milletler Cemiyeti'nin güçlü üyeleri yani asli unsurlarının tutumları ve diplomatik pozisyonları, birincisinin üzerinden henüz çeyrek asır bile geçmeden 2. Dünya Savaşı'na neden olmuştu. Dünya barışı diyerek çıktıkları yol, ne hikmetse yeni bir savaşa uzanmıştı. 50 milyondan fazla insan ölümü ve dünya haritasının değişmesiyle sonuçlanan İkinci Dünya Savaşı, dünya barışı söyleminin yeniden gündeme gelmesine sebep olmuştu.
Galip devletler bir araya gelmiş ve tekrar, kurdukları dünya düzenini korumak üzere "dünya barışı" şemsiyesinin altına konuşlanmışlardı. Beş daimi üye kararlaştırılmış ve bu üyelere bir de "veto" hakkı verilmişti. Artık, dünya bu beş daimi üyenin (ABD-Sovyet Rusya-İngiltere-Fransa-Çin) insafına teslim edilmişti. "Dünya barışının tesisi ve uluslararası işbirliğinin geliştirilmesi" gibi retoriklerle yola çıkılmış ve dünya yeni bir orta oyununa mahkûm edilmişti: Birleşmiş Milletler. Küçük ülkelerin büyük umutlar bağladığı, büyük ülkelerin ise küçük oyunlarına alet ettiği bu kurum da tıpkı selefi Milletler Cemiyeti gibi pasif kalacaktı.
Kuruluşundan itibaren Filistin-İsrail sorunuyla muhatap olan BM, hâlâ bu soruna yönelik elle tutulur bir çözüm getirememiştir.
1992-95 yılları arasında Avrupa'nın göbeğinde gerçekleşen Bosna Savaşı'nda BM Barış Gücü'nün tutumu, BM'nin itibarının hayli zedelenmesine yol açmıştı.
2011'den bu yana, BM'ye göre yüzbinlerce kişinin ölümü, milyonların ilticasına neden olan Suriye İç Savaşı'nda çözüme yönelik etkin bir adım atamamıştır. Büyük ağabeylerin tutum ve harekâtı ve açıklamaları BM'nin by-pass edilebileceğini göstermiştir.
Bugün Dünya Barış Günü, komşumuz Suriye ve bölgede ve diğer yerlerde insanlar ölmeye devam ediyor, BM kınıyor…
Ne çare, kınama kanamaya merhem olmuyor!
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023