Ünlü halk ozanı merhum İlhami Demir bir şiirine böyle başlamış:
"İş bu hayat iki gündür
Dün gelenler bugün gider."
İşin özeti bu, dün dünyaya yolculuk bugün ise dünyadan yolculuk...
Boşlukta hızla dönen dünya gezegeninin de günün birinde hallaç pamuğu gibi atılacağını biliyoruz ama şunu da biliyoruz ki insanoğlunun ölüsünün de dirisinin de mekanı bu dünyadır.
"Biz yeryüzünü dirilerle ölülere toplanma yeri yapmadık mı?" (Mürselat: 25-26).
Sayamayacağımız kadar nimetlerle dopdolu olan gezegenimiz madem ki hem dirilerimiz hem de ölülerimiz için toplanma yeridir, barınma yeridir o halde ölüye de diriye de azcık saygısı olan doğaya da saygılı davranmalıdır.
Vatanımız, topraklarımız, madenlerimiz, su kaynaklarımız, tarım arazilerimiz küresel tefecilere talan ettirilmesin diye feryadımız bundandır, ama aç gözlülere bir türlü anlatamıyoruz.
Dünya ve içindekiler, hayat alanları ve hayat kaynakları hem gençlerimiz, geleceğimiz için hem de yaşlılarımız için, ömürlerinin sonunda huzurla yaşamaları için gözümüz gibi bakmamız gereken değerlerdir.
Dün geldik bugün gidiyoruz, giderken arkamızda ne bıraktık ve gittiğimiz yere ne götürüyoruz, yol azığımız nedir ve ne kadardır ona bakacaklar.
"Ey iman edenler! Allah'ın azabına mâruz kalmaktan korunun. Herkes yarın âhireti için ne gönderdiğine dikkat etsin. Allah'ın azabına dûçar olmaktan korunun. Çünkü Allah yaptığınız her şeyden haberdardır." (Haşr: 18).
Dün gelenler bugün gitti, kimi genç yaşta gitti kimi de ihtiyarlık çağlarına eriştikten sonra, her şey bilirken hiç bir şey bilmez duruma düştükten sonra gitti ki bu da Yüce Yaratıcının koyduğu değişmez yasalardan biridir:
"Ey insanlar! Öldükten sonra dirilmekten şüphede iseniz; doğrusu, biz sizi topraktan, sonra nutfeden/meniden yani erlik suyundan, sonra yapışkandan/döllenmiş yumurta hücresinden, sonra da yaratılışı belli belirsiz bir et parçasından yaratmış olduğumuzu size açıklıyoruz. Dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde tutarız; sonra sizi çocuk olarak çıkarırız; böylece yetişip ergenlik çağına varırsınız. Kiminiz ölür, kiminiz de ömrünün en verimsiz çağına kadar götürülür de, bilirken bir şey bilmez olur. Yeryüzünü görürsün ki kupkurudur; fakat biz ona su indirdiğimiz zaman yeryüzü kıpırdanır, kabarır, her çeşitten iç açıcı bitkiler verir." (Hac: 5).
İhtiyarlığın, insanın başına ne işler açtığını da yine şairlerimizin değişlerinden anlıyoruz.
Şairlerimizin sıkça kullandıkları temalardan biridir 'ihtiyarlık' ama en güzellerine de yine halk ozanlarımızın eserlerinde rastlarız.
Karslı halk ozanımız merhum Aşık Şenlik'in 'İhtiyarlık Destanı' bu türün en güzel örneklerindendir:
"Bu dünyanın safasını sürmeden
Ne tuttun yakamı ay ihtiyarlık
Evvelki devranın düşer yadıma
El götür yakamdan koy ihtiyarlık
Alıp verir dizlerimin yelini
Eğdin kametimi büktün belimi
Yakın iken ırağ ettin yolumu
Günlük yolum oldu ay ihtiyarlık
Dayaksız adım atabilmenem
Tüy döşek üstünde yatabilmenem
Altı aylık çocuğa yetebilmenem
Ettin sabilere tay ihtiyarlık
Sultan idim dağ başında ben ezel
İndi dökülenler gönlümden gazel
Beni görüp güler idi her güzel
Onu da ömrüme say ihtiyarlık
Sulandı gözlerim zay oldu işler
Ağız papuçladı döküldü dişler
Ürkmez oldu benden yerdeki kuşlar
Çekerim elinden huy ihtiyarlık
Sefil Şenlik böyle bir hale geldi
Aşk ucundan benzi sarardı soldu
Evlad ü ıyalim terkimi kıldı
Ahir günüm oldu zay ihtiyarlık."
"İş bu hayat iki gündür
Dün gelenler bugün gider."
İşin özeti bu, dün dünyaya yolculuk bugün ise dünyadan yolculuk...
Boşlukta hızla dönen dünya gezegeninin de günün birinde hallaç pamuğu gibi atılacağını biliyoruz ama şunu da biliyoruz ki insanoğlunun ölüsünün de dirisinin de mekanı bu dünyadır.
"Biz yeryüzünü dirilerle ölülere toplanma yeri yapmadık mı?" (Mürselat: 25-26).
Sayamayacağımız kadar nimetlerle dopdolu olan gezegenimiz madem ki hem dirilerimiz hem de ölülerimiz için toplanma yeridir, barınma yeridir o halde ölüye de diriye de azcık saygısı olan doğaya da saygılı davranmalıdır.
Vatanımız, topraklarımız, madenlerimiz, su kaynaklarımız, tarım arazilerimiz küresel tefecilere talan ettirilmesin diye feryadımız bundandır, ama aç gözlülere bir türlü anlatamıyoruz.
Dünya ve içindekiler, hayat alanları ve hayat kaynakları hem gençlerimiz, geleceğimiz için hem de yaşlılarımız için, ömürlerinin sonunda huzurla yaşamaları için gözümüz gibi bakmamız gereken değerlerdir.
Dün geldik bugün gidiyoruz, giderken arkamızda ne bıraktık ve gittiğimiz yere ne götürüyoruz, yol azığımız nedir ve ne kadardır ona bakacaklar.
"Ey iman edenler! Allah'ın azabına mâruz kalmaktan korunun. Herkes yarın âhireti için ne gönderdiğine dikkat etsin. Allah'ın azabına dûçar olmaktan korunun. Çünkü Allah yaptığınız her şeyden haberdardır." (Haşr: 18).
Dün gelenler bugün gitti, kimi genç yaşta gitti kimi de ihtiyarlık çağlarına eriştikten sonra, her şey bilirken hiç bir şey bilmez duruma düştükten sonra gitti ki bu da Yüce Yaratıcının koyduğu değişmez yasalardan biridir:
"Ey insanlar! Öldükten sonra dirilmekten şüphede iseniz; doğrusu, biz sizi topraktan, sonra nutfeden/meniden yani erlik suyundan, sonra yapışkandan/döllenmiş yumurta hücresinden, sonra da yaratılışı belli belirsiz bir et parçasından yaratmış olduğumuzu size açıklıyoruz. Dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde tutarız; sonra sizi çocuk olarak çıkarırız; böylece yetişip ergenlik çağına varırsınız. Kiminiz ölür, kiminiz de ömrünün en verimsiz çağına kadar götürülür de, bilirken bir şey bilmez olur. Yeryüzünü görürsün ki kupkurudur; fakat biz ona su indirdiğimiz zaman yeryüzü kıpırdanır, kabarır, her çeşitten iç açıcı bitkiler verir." (Hac: 5).
İhtiyarlığın, insanın başına ne işler açtığını da yine şairlerimizin değişlerinden anlıyoruz.
Şairlerimizin sıkça kullandıkları temalardan biridir 'ihtiyarlık' ama en güzellerine de yine halk ozanlarımızın eserlerinde rastlarız.
Karslı halk ozanımız merhum Aşık Şenlik'in 'İhtiyarlık Destanı' bu türün en güzel örneklerindendir:
"Bu dünyanın safasını sürmeden
Ne tuttun yakamı ay ihtiyarlık
Evvelki devranın düşer yadıma
El götür yakamdan koy ihtiyarlık
Alıp verir dizlerimin yelini
Eğdin kametimi büktün belimi
Yakın iken ırağ ettin yolumu
Günlük yolum oldu ay ihtiyarlık
Dayaksız adım atabilmenem
Tüy döşek üstünde yatabilmenem
Altı aylık çocuğa yetebilmenem
Ettin sabilere tay ihtiyarlık
Sultan idim dağ başında ben ezel
İndi dökülenler gönlümden gazel
Beni görüp güler idi her güzel
Onu da ömrüme say ihtiyarlık
Sulandı gözlerim zay oldu işler
Ağız papuçladı döküldü dişler
Ürkmez oldu benden yerdeki kuşlar
Çekerim elinden huy ihtiyarlık
Sefil Şenlik böyle bir hale geldi
Aşk ucundan benzi sarardı soldu
Evlad ü ıyalim terkimi kıldı
Ahir günüm oldu zay ihtiyarlık."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Vefatının beşinci yıl dönümünde Haydar Baş tüm yurtta anılıyor / 15.04.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025