Dün destanlar yazdık, ya bugün ...

30 Ağustos zafer bayramını ve 26 Ağustos Malazgirt zaferini büyük bir heyecanla kutladık.

Ağustos ayı gerçekten milli şuurumuzun canlanması, hatta doruğa ulaşması açısından çok önemli bir ay. Özellikle de aziz vatanımızın kalelerinin zapt edildiği, tersanelerine girildiği, madenlerinin talan edildiği, ordularının zayıflatılmak istendiği ve memleketin bir çok köşesinin siyasi olarak işgal edilmeye başlandığı şu günümüzde.

Mustafa Kemal Atatürk ne güzel söylüyor "Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin (işgalcilerin) siyasi emelleri ile tevhid edebilirler. Millet, fakru zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir."

Atatürk ileriyi gören bir lider olarak, ülkemizi dört bir yandan işgal eden düşmanlarımızın, ileride asla boş durmayacaklarını, değişik oyunlarla tekrar sahneye çıkacaklarını ve hatta içimizdeki işbirlikçileriyle de irtibat kurarak ülkeyi çökertmek için ellerinden geleni yapacaklarını bilmektedir ve bizleri bu konuda uyarmaktadır.

Bu iki önemli meydan muharebesi ve zafer hakkında BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş yaptığı açıklamada "Bu muharebeler, iki ordunun çarpışması şeklinde değil, iki medeniyetin yani Türk İslam medeniyeti ile haçlı medeniyetinin karşılaşmasıdır ve bu muharebelerde Türk İslam medeniyeti, Haçlı zihniyetine galip gelmiştir" şeklinde ifade etmiştir.

Bu zaferlerin neticesi olarak, medeniyetleri mağlup olan Haçlı zihniyeti her dönemde kinlerini muhafaza edecek ve zayıf olduğumuz anı kollayacaktır.

Millet olarak asla unutmamamız gereken şey, her an hazır ve nazır olarak, çıkarlarımız doğrultusunda diğer milletlerle diyaloglarımıza devam etmek, ama asla egemenliğimizi devrederek, birilerinin uşağı olmamaktır.

Mustafa Kemal Atatürk bu konuda şunu ifade etmektedir "Özgürlüğü elinden alınan bir ulus, ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun, uygar insanlık gözünde bir uşaktan daha iyi bir davranışa layık değildir."

Yine Mustafa Kemal Atatürk meydan muharebeleri konusunda, şu veciz ifadeleri söylemektedir:

"Çarpışma, savaş sonunda da meydan savaşı, yalnız karşı karşıya gelen iki ordunun çarpışması değildir. Meydan savaşı, ulusların bütün varlıklarıyla bilim ve teknik alanındaki durumlarıyla, töreleriyle, kültürleriyle, kısacası bütün madde ve mana güçleriyle, erdemleriyle her türlü araçlarıyla çarpıştığı bir sınav alanıdır. Bu alanda, çarpışan ulusların gerçek güç ve değerleri ölçülür. Sonuç yalnız madde gücünün değil, bütün güçlerin özellikle ahlak ve kültür gücünün üstünlüğünü de belirtir. Bundan dolayı meydan savaşında yenilen taraf, yurt ve ulusça bütün madde ve mana varlığıyla yenik sayılır."

Atatürk, aziz Türk milletinin medeniyetine bakarken, asla Batının kokuşmuş medeniyetinden düşük görmemiştir. Atatürk'ün de ifade ettiği gibi, gerek Malazgirt'te gerekse Sakarya'da aldığımız galibiyetler medeniyetimizin bütün medeniyetlerden üstünlüğünün ifadesidir.

Bu sebeple sahip olduğumuz maddi ve manevi bütün değerlerimizin kıymetini bilelim. Hangi milletin binlerce yıllık böyle ulvi bir mirası var.

Mahareti başkalarına uşaklık etmekte arayanlar, her zaman zulmedenlerin zulümleri altında ezilmeye mahkumdurlar.

Atatürk'ün şu sözleri bu noktada manidardır "Bir ulus, varlığı ve hukuku için, bütün gücüyle, bütün düşünce ve madde güçleriyle ilgilenmezse, bir ulus kendi gücüne dayanarak varlığını ve özgürlüğünü sağlamazsa, şunun bunun oyuncağı olmaktan kurtulamaz."

Bundan 80 yıl önce bedelini ağır ödeyerek elde ettiğimiz bağımsızlığımızı göz göre göre elimizden kaçırmayalım.

Millet olarak bıçak kemiğe dayandığı zaman tepki veren bir özelliğimiz var. Tepki verdiğimiz zaman da bütün benliğimizi, varımızı yoğumuzu ortaya koyuyoruz. Fakat şu noktanın altını çizmeliyim ki düşmanlarımız bu özelliğimizi biliyor ve bıçağı kemiğimize dayamadan sırtımızı sıvazlayarak bizi yok etmeye çalışıyor.

Felaketi önceden gören ve bizi uyarmak için bütün varlığını ortaya koyan, siyaset yapmak için değil, mevcut siyasilerin memleketimizin meselelerini çözme noktasında yetersiz olduklarından dolayı harekete geçen Prof. Dr. Haydar Baş Bey'e ve siyasi geçmişi tertemiz olan ama kendi alanlarında uzman BTP kadrolarına kulak verelim.