İmam Ali (a.s.) efendimizin, Peygamber (s.a.a.) efendimizin vefatından 3 ay kadar önce, Gadir-i Hum'da, Maide suresinin 67. ayetinin gereği olarak Hz. Peygamber'den sonraki halife ve mü'minlerin emiri olduğu, vasi, hidayet önderi, imam olduğu tüm ashabın önünde ilan edilmiştir.
Gadir-i Hum hutbesinin, Maide 67. ayetin ve de Maide 3. ayetin İmam Ali'nin hilafetinin ilanıyla ilgili olduğu gerçeğini 222 Ehl-i Sünnet kaynağı, bunların birçoğu da mütevatir hadis olarak nakletmiştir. Bu kaynakları, Prof. Dr. Haydar Baş'ın eşsiz eserleri Ehl-i Beyt Külliyatı ve de Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt kitabında bulabilirsiniz.
Fakat şu bir gerçek ki, İmam Ali'nin doğumundan Gadir-i Hum'a kadar birçok hadisede ve Hz. Peygamber'in beyanatında, bunun böyle olacağı defalarca ilan edilmiştir.
Esasen Gadir-i Hum'daki ilan bir sonuçtur, devir teslim törenidir. Prof. Dr. Haydar Baş'ın da altını önemle çizdiği gibi, Gadir-i Hum, nübüvvet yolunun son bulduğu, kıyamete kadar devam edecek olan velayet yolunun başladığı gündür. Orada, Allah'ın emriyle, 124 bin sahabenin önünde nübüvvetten velayete bir bayrak teslimi yapılmıştır. Ve din Maide 3. ayetin beyanıyla bu teslimle birlikte tamamlanmıştır.
Şimdi dilerseniz, tarihi süreç içinde İmam Ali efendimizin, Hz. Peygamber'den sonra bu makama geleceğini gösteren işaret levhası niteliğindeki hadiseleri kaynaklarıyla aktaralım.
1) Kabe'de doğması:
Hz. Ali (a.s.) dünya tarihinde bir mucize ile Kabe'nin içinde doğan tek kişidir.
Hz. Ali'nin muhterem validesi Fatıma binti Esed doğum sancıları geldiğinde Kabe duvarına yaslanarak şöyle dedi:
"Allah'ım, Sana ve Senin Peygamberine ve Senin tarafından gönderilen tüm kitaplara ve Kabe'yi inşa eden ceddim İbrahim'e sağlam bir imanım var. Allah'ım, Kabe'yi inşa eden ceddimin ve karnımda taşıdığım çocuğumun hatırına benim doğumumu kolaylaştır."
Fatıma, ardından bir mucize ile Kabe'ye girdi ve orada doğum yaptı. (Prof. Dr. Haydar Baş, İmam Ali, s.246; Keşfü'l-Gumme, c.1, s.90)
Sünni alim Hakim Nişaburi şöyle demektedir: "Hz. Ali'nin Kabe'deki doğumu bize sahih rivayetlerle ulaşmıştır." (Prof. Dr. Haydar Baş, a.g.e, s.246; Müstedrek-i Hakim, c.3, s.483)
Alusi Bağdadi şöyle yazıyor: "Hz. Ali'nin Kabe'deki doğumu tüm dünyada meşhur ve maruftur. Ve şimdiye kadar hiç kimse bu fazilete nail olamamıştır." (Prof. Dr. Haydar Baş, a.g.e, s.246; Şerh-i Kaside-i Abdülbaki Efendi, s.15)
2) Hz. Peygamber'in himayesine girmesi:
Mekke'de büyük bir kıtlık ve kuraklık baş gösterdi. O sırada Peygamberin amcası Ebu Talib, ailesi kalabalık olduğu için geçim sıkıntısı çekiyordu. Peygamberimiz diğer amcası Abbas'a, "Ebu Talib'in yükünü azaltmak için oğullarından birini evimize götürüp, bakımını üstlenelim" teklifinde bulundu. Abbas, Haşimoğulları'nın zenginlerindendi. Birlikte Ebu Talib'in yanına gidip konuyu açtılar. Ebu Talib bu teklifi kabul etti. Sonuçta; Abbas Ca'fer'i, Hz. Muhammed (s.a.a.) de Ali'yi alıp evlerine götürdüler. (Prof. Dr. Haydar Baş, a.g.e, s.249; İbn-i Kesir, El-Kamil-ü Fi't-Tarih, Dar-ı Sadır, c.2, s.58)
İslam Peygamberi, Hz. Ali'yi himayesine aldıktan sonra, "Ben Muhammed, Allah'ın Benim için seçtiğini seçtim" buyurdu. (Prof. Dr. Haydar Baş, a.g.e, s.249; Ebu'l-Ferez İsfehani, Makailu't-Taliyn)
3) Hz. Ali, Hira Mağarası'nda:
Hz. Peygamber, Hz. Ali'yi evine götürdüğü ilk günden beri, O'nu asla kendi başına bırakmamıştır. Tarihçiler şöyle yazıyor:
"Hz. Ali, Hz. Peygamber ile her zaman beraberdi. Hz. Peygamber ibadet için şehir dışındaki dağlara ve çöllere gittiği vakit bile Hz. Ali'yi yanında götürürdü." (Prof. Dr. Haydar Baş, a.g.e, s.255; İbn-i Ebi'l-Hadid, Şerh-i Nehcü'l-Belağa, c.13, s.208)
Hz. Ali bu konuda şöyle diyor:
"Her yıl Hira Dağı'na çekilir, kulluğa koyulurdu. O'nu Ben görürdüm, başkası göremezdi." (Prof. Dr. Haydar Baş, a.g.e, s.255; Nehcü'l-Belağa, 192. Hutbe)
"Ben çocukluk çağlarında Hira Dağı'nda Hz. Peygamberin yanında iken, O'ndan dökülen vahiy ve risalet nurunu görebiliyor, O'nun nübüvvet kokusunu duyuyordum." (Prof. Dr. Haydar Baş, a.g.e, s.256; İbn-i Ebi'l-Hadid, a.g.e, c.13, s.197)
Hz. Ali çocukluk çağlarında işittiği sesler hakkında şöyle diyor: "O'na vahiy gelirken şeytanın feryadını duyduğumda, "Ya Resulullah, bu feryat nedir?" diye sordum. Buyurdu ki: "Bu feryat eden şeytandır. Kendisine halkın kulluk etmesinden ümidi kesti artık. Sen Benim duyduğumu duymadasın, gördüğümü görmedesin. Ancak Sen peygamber değilsin fakat vezirsin." (Prof. Dr. Haydar Baş, a.g.e, s.256; Nehcü'l-Belağa, Kaasıa Hutbesi)
Yarın devam edeceğiz.
Gadir-i Hum hutbesinin, Maide 67. ayetin ve de Maide 3. ayetin İmam Ali'nin hilafetinin ilanıyla ilgili olduğu gerçeğini 222 Ehl-i Sünnet kaynağı, bunların birçoğu da mütevatir hadis olarak nakletmiştir. Bu kaynakları, Prof. Dr. Haydar Baş'ın eşsiz eserleri Ehl-i Beyt Külliyatı ve de Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt kitabında bulabilirsiniz.
Fakat şu bir gerçek ki, İmam Ali'nin doğumundan Gadir-i Hum'a kadar birçok hadisede ve Hz. Peygamber'in beyanatında, bunun böyle olacağı defalarca ilan edilmiştir.
Esasen Gadir-i Hum'daki ilan bir sonuçtur, devir teslim törenidir. Prof. Dr. Haydar Baş'ın da altını önemle çizdiği gibi, Gadir-i Hum, nübüvvet yolunun son bulduğu, kıyamete kadar devam edecek olan velayet yolunun başladığı gündür. Orada, Allah'ın emriyle, 124 bin sahabenin önünde nübüvvetten velayete bir bayrak teslimi yapılmıştır. Ve din Maide 3. ayetin beyanıyla bu teslimle birlikte tamamlanmıştır.
Şimdi dilerseniz, tarihi süreç içinde İmam Ali efendimizin, Hz. Peygamber'den sonra bu makama geleceğini gösteren işaret levhası niteliğindeki hadiseleri kaynaklarıyla aktaralım.
1) Kabe'de doğması:
Hz. Ali (a.s.) dünya tarihinde bir mucize ile Kabe'nin içinde doğan tek kişidir.
Hz. Ali'nin muhterem validesi Fatıma binti Esed doğum sancıları geldiğinde Kabe duvarına yaslanarak şöyle dedi:
"Allah'ım, Sana ve Senin Peygamberine ve Senin tarafından gönderilen tüm kitaplara ve Kabe'yi inşa eden ceddim İbrahim'e sağlam bir imanım var. Allah'ım, Kabe'yi inşa eden ceddimin ve karnımda taşıdığım çocuğumun hatırına benim doğumumu kolaylaştır."
Fatıma, ardından bir mucize ile Kabe'ye girdi ve orada doğum yaptı. (Prof. Dr. Haydar Baş, İmam Ali, s.246; Keşfü'l-Gumme, c.1, s.90)
Sünni alim Hakim Nişaburi şöyle demektedir: "Hz. Ali'nin Kabe'deki doğumu bize sahih rivayetlerle ulaşmıştır." (Prof. Dr. Haydar Baş, a.g.e, s.246; Müstedrek-i Hakim, c.3, s.483)
Alusi Bağdadi şöyle yazıyor: "Hz. Ali'nin Kabe'deki doğumu tüm dünyada meşhur ve maruftur. Ve şimdiye kadar hiç kimse bu fazilete nail olamamıştır." (Prof. Dr. Haydar Baş, a.g.e, s.246; Şerh-i Kaside-i Abdülbaki Efendi, s.15)
2) Hz. Peygamber'in himayesine girmesi:
Mekke'de büyük bir kıtlık ve kuraklık baş gösterdi. O sırada Peygamberin amcası Ebu Talib, ailesi kalabalık olduğu için geçim sıkıntısı çekiyordu. Peygamberimiz diğer amcası Abbas'a, "Ebu Talib'in yükünü azaltmak için oğullarından birini evimize götürüp, bakımını üstlenelim" teklifinde bulundu. Abbas, Haşimoğulları'nın zenginlerindendi. Birlikte Ebu Talib'in yanına gidip konuyu açtılar. Ebu Talib bu teklifi kabul etti. Sonuçta; Abbas Ca'fer'i, Hz. Muhammed (s.a.a.) de Ali'yi alıp evlerine götürdüler. (Prof. Dr. Haydar Baş, a.g.e, s.249; İbn-i Kesir, El-Kamil-ü Fi't-Tarih, Dar-ı Sadır, c.2, s.58)
İslam Peygamberi, Hz. Ali'yi himayesine aldıktan sonra, "Ben Muhammed, Allah'ın Benim için seçtiğini seçtim" buyurdu. (Prof. Dr. Haydar Baş, a.g.e, s.249; Ebu'l-Ferez İsfehani, Makailu't-Taliyn)
3) Hz. Ali, Hira Mağarası'nda:
Hz. Peygamber, Hz. Ali'yi evine götürdüğü ilk günden beri, O'nu asla kendi başına bırakmamıştır. Tarihçiler şöyle yazıyor:
"Hz. Ali, Hz. Peygamber ile her zaman beraberdi. Hz. Peygamber ibadet için şehir dışındaki dağlara ve çöllere gittiği vakit bile Hz. Ali'yi yanında götürürdü." (Prof. Dr. Haydar Baş, a.g.e, s.255; İbn-i Ebi'l-Hadid, Şerh-i Nehcü'l-Belağa, c.13, s.208)
Hz. Ali bu konuda şöyle diyor:
"Her yıl Hira Dağı'na çekilir, kulluğa koyulurdu. O'nu Ben görürdüm, başkası göremezdi." (Prof. Dr. Haydar Baş, a.g.e, s.255; Nehcü'l-Belağa, 192. Hutbe)
"Ben çocukluk çağlarında Hira Dağı'nda Hz. Peygamberin yanında iken, O'ndan dökülen vahiy ve risalet nurunu görebiliyor, O'nun nübüvvet kokusunu duyuyordum." (Prof. Dr. Haydar Baş, a.g.e, s.256; İbn-i Ebi'l-Hadid, a.g.e, c.13, s.197)
Hz. Ali çocukluk çağlarında işittiği sesler hakkında şöyle diyor: "O'na vahiy gelirken şeytanın feryadını duyduğumda, "Ya Resulullah, bu feryat nedir?" diye sordum. Buyurdu ki: "Bu feryat eden şeytandır. Kendisine halkın kulluk etmesinden ümidi kesti artık. Sen Benim duyduğumu duymadasın, gördüğümü görmedesin. Ancak Sen peygamber değilsin fakat vezirsin." (Prof. Dr. Haydar Baş, a.g.e, s.256; Nehcü'l-Belağa, Kaasıa Hutbesi)
Yarın devam edeceğiz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025