Çocuklarla ve gençlerle ilgili kayıp haberlerini okumaktayız. Acı olan, aramaların hazin sonuçlarıdır. Nitekim, Ankara' da kaybolan ve cinayete kurban gittiği anlaşılan Eylül'den sonra kayıp Leyla'nın da cesedinin bulunması; biri 8, diğeri 4 yaşında olan bu iki yavrumuzun hunharca öldürülmesi toplumu yese boğarken, devleti sorgulamamız gerekmez mi?
2006-2015 yılları arasında çocuk istismarına ilişkin dava sayısı yüzde 700 artmıştır. AKP iktidarının çözemediği sorunlar sadece çocuk istismarında değil, genel olarak, toplumda suç oranını patlatmıştır.
Ağır toplumsal sorunlar, başta ekonomik suçlar olmak üzere tüm suçlarda ciddi bir artışa neden olmuştur. Ceza ve tutukevlerimiz Cumhuriyet tarihinin en yüksek doluluk oranına ulaşmıştır.
Nüfusun yarısını oluşturan çocuk ve gençleri şiddetten korumak için yasaların ve polisiye tedbirlerin yeterli olmadığı ortada olmasına rağmen cezaların ağırlaştırılması, hatta idam cezasının geri getirilmesi çözüm olarak düşünülmektedir.
Neticeyi cezalandırmak yetmiyor ve yetmez. Katil doğulmaz, katil olunur! Suçun nedenleri üzerine eğilmemiz; kriminoloji (suç bilimi), suç sosyolojisi ve sosyoloji alanlarında araştırma ve incelemeler yapmamız gerekir. Eğitimin önemi ise, işin olmazsa olmaz boyutudur. Türkiye'de okul öncesi çağdaki 5 yaş grubu çocukların sadece %55,48'i okul öncesi eğitim alabilmektedir. Okul öncesinden vazgeçtik, okul çağında 8 milyon 397 bin çocuğumuz işçidir (2012 yılı verilerine göre). Her türlü istismara maruz kalabilen "çocuk işçiler" ayrı bir dram!
Yetiştirme yurdunda, ıslahevinde, çocuk cezaevinde şiddet ve istismar kol gezmekte. Bu çocuklar üstelik devlete emanet edilmiş?
Terör ise çocukların geleceğini çalmakta, buna bağlı mülteci sorunu bir kayıp nesli önümüze koymaktadır.
Siyasal iktidarın hatalarla dolu ekonomi politikası toplumu vururken en çok vurgunu yiyen çocuk ve gençlerimiz olmaktadır.
Tüm bu sorunlar çözülememişken, ahalinin gazını almak için ahaliye yanlış bilgi vermek hangi siyasetçinin hangi siyasi ve de hangi cezai sorumluluğuna sığar? İdam cezasını TBMM'ne getireceğiz yolundaki açıklama halkı kandırmaktır. Meclis'in buna yetkisi yok! Meclis ancak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni Türkiye'nin tek taraflı olarak feshetmesi, 6 ay bekledikten ve fesih işlemlerinin tamamlanmasından sonra, "anayasa değişikliği" gündemiyle konuyu görüşebilir. Demek ki, önce Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nden çıkma, sonrasında idam cezasını yasaklayan anayasa hükmünü değiştirme aşamaları geçildikten sonra da Türk Ceza Kanunu'nda yapılacak düzenleme ki, Meclis bu aşamada siyasilerin kastettiği yetkiyi kullanabilir. Siyasileri dinleyen halkımız da TBMM'nin hemen toplanarak idam cezasının getirileceğini zannetmektedir. Cumhurbaşkanı ve destekçisi Bahçeli'nin kamuoyuna işin gerçeğini açıklama borcu doğmuştur.
Sonuç olarak;
Suç oranlarındaki artış, siyasal iktidarın suç ve suçlularla mücadele politikalarının eseridir ve bu politikalardaki büyük boşlukların, yargıya ve adalete güvenin sarsılması; daha vahimi yargı gücünün "toplumu terbiye kamçısı" olarak kullanıldığı duygusunun yayılması sonucunu doğurduğudur.
Yazının başlığına dönersek: Bir çocuğun çıkaramadığı ses olmak zorundadır devlet!
2006-2015 yılları arasında çocuk istismarına ilişkin dava sayısı yüzde 700 artmıştır. AKP iktidarının çözemediği sorunlar sadece çocuk istismarında değil, genel olarak, toplumda suç oranını patlatmıştır.
Ağır toplumsal sorunlar, başta ekonomik suçlar olmak üzere tüm suçlarda ciddi bir artışa neden olmuştur. Ceza ve tutukevlerimiz Cumhuriyet tarihinin en yüksek doluluk oranına ulaşmıştır.
Nüfusun yarısını oluşturan çocuk ve gençleri şiddetten korumak için yasaların ve polisiye tedbirlerin yeterli olmadığı ortada olmasına rağmen cezaların ağırlaştırılması, hatta idam cezasının geri getirilmesi çözüm olarak düşünülmektedir.
Neticeyi cezalandırmak yetmiyor ve yetmez. Katil doğulmaz, katil olunur! Suçun nedenleri üzerine eğilmemiz; kriminoloji (suç bilimi), suç sosyolojisi ve sosyoloji alanlarında araştırma ve incelemeler yapmamız gerekir. Eğitimin önemi ise, işin olmazsa olmaz boyutudur. Türkiye'de okul öncesi çağdaki 5 yaş grubu çocukların sadece %55,48'i okul öncesi eğitim alabilmektedir. Okul öncesinden vazgeçtik, okul çağında 8 milyon 397 bin çocuğumuz işçidir (2012 yılı verilerine göre). Her türlü istismara maruz kalabilen "çocuk işçiler" ayrı bir dram!
Yetiştirme yurdunda, ıslahevinde, çocuk cezaevinde şiddet ve istismar kol gezmekte. Bu çocuklar üstelik devlete emanet edilmiş?
Terör ise çocukların geleceğini çalmakta, buna bağlı mülteci sorunu bir kayıp nesli önümüze koymaktadır.
Siyasal iktidarın hatalarla dolu ekonomi politikası toplumu vururken en çok vurgunu yiyen çocuk ve gençlerimiz olmaktadır.
Tüm bu sorunlar çözülememişken, ahalinin gazını almak için ahaliye yanlış bilgi vermek hangi siyasetçinin hangi siyasi ve de hangi cezai sorumluluğuna sığar? İdam cezasını TBMM'ne getireceğiz yolundaki açıklama halkı kandırmaktır. Meclis'in buna yetkisi yok! Meclis ancak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni Türkiye'nin tek taraflı olarak feshetmesi, 6 ay bekledikten ve fesih işlemlerinin tamamlanmasından sonra, "anayasa değişikliği" gündemiyle konuyu görüşebilir. Demek ki, önce Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nden çıkma, sonrasında idam cezasını yasaklayan anayasa hükmünü değiştirme aşamaları geçildikten sonra da Türk Ceza Kanunu'nda yapılacak düzenleme ki, Meclis bu aşamada siyasilerin kastettiği yetkiyi kullanabilir. Siyasileri dinleyen halkımız da TBMM'nin hemen toplanarak idam cezasının getirileceğini zannetmektedir. Cumhurbaşkanı ve destekçisi Bahçeli'nin kamuoyuna işin gerçeğini açıklama borcu doğmuştur.
Sonuç olarak;
Suç oranlarındaki artış, siyasal iktidarın suç ve suçlularla mücadele politikalarının eseridir ve bu politikalardaki büyük boşlukların, yargıya ve adalete güvenin sarsılması; daha vahimi yargı gücünün "toplumu terbiye kamçısı" olarak kullanıldığı duygusunun yayılması sonucunu doğurduğudur.
Yazının başlığına dönersek: Bir çocuğun çıkaramadığı ses olmak zorundadır devlet!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023