Ekonomik enkazın altında kalan reel sektör, canhıraş çare arıyor. Kemal Derviş'in kapısını aşındırıyor. Belki stoplanmış makinalar paslanmadan tekrar çalışmaya başlar, işletmeler üretime geçer umudunu kaybetmemeye bakıyor işadamlarımız. Yoksa ülke, tam bir bitkisel hayata girecek...
Bu sebeple TOBB ve sair işdünyası temsilcileri Derviş'le daha yakın temas içinde olmaya çalışıyor. Ancak Derviş, "batık da olsa bankacıların muhafızı" rolünü bırakmadığı gibi, kepenk kapatmış binlerce işletmeyi de gözden çıkarmış durumda.
Derviş, yapısı sağlıklı olmayan, yaşayamayacak durumda olan işletmelerin elinden tutmaya niyetli değil. Bunu açıkça ifade etti. Ancak Kemal Derviş, ekonomik krizin yapısını sağlam bıraktığı, ayakta durmaya mecali kalmış işletmenin yok denecek kadar az olduğunun farkında olarak böyle konuşmaktadır. Bu demektir ki, sayın Derviş, ülkenin üretim ve imalat kapasitesini yüzde iki-üç seviyelerine çekmek istemektedir.
Olan biteni anlayana aşkolsun... Derviş, Fon'daki bankalara binbir dereden su getirerek 11.6 katrilyonluk batıklarını temizlemek için son derece bonkör davranırken, neden imalatçı işletmeler konusunda bu derece seçici davranmaktadır? Eğer Derviş, ekonominin direksiyonunu devraldığı gün bankaların batıklarına ayırdığı likiditenin yarısını üretim için değerlendirseydi, bugün piyasa capcanlı olacaktı. İmalatçı, işçi, çiftçi, bakkal, manav... para görecekti. Ekonominin çehresi kısa zamanda değişecekti. Derviş, işin başında yaptığı yanlışta ısrar ederek adeta üretimin tamamen kesat kalmasına çalışmaktadır. Bir yandan dalgalı kurun dalgalarıyla boğuşan, günlük maliyet ve fiyat planlaması dahi yapamayan diğer yandan her an yukarı fırlayan maliyetlerin altında ezilen sanayici ve işadamı bugüne kadar nefesini yettirebilmiş ise bu, maalesef koalisyon ortakları ve Derviş'e rağmen olmuştur.
Ekonominin başındaki Derviş ve koalisyon ortakları, bugün bile ne kur, ne de enflasyon tahmini yapamazken, imalatçı neye göre üretim ve planlama yapsın. Derviş, Kasım ve Aralık'ta enflasyon hedeflemesi yapmayı sakıncalı buluyor. Tuturamayacağını biliyor; çünkü hedefi belli değil, önünü göremiyor. Derviş'in, işte böyle riskli bir süreçte el yordamıyla yürümeye çalışan imalatçı ve sanayiciye karşı, batık banka ve finans çevrelerinden kat be kat fazlasıyla vefakar olması beklenmektedir. Dolayısıyla ekonomi yönetiminin bu açıdan yan çizmesi anlaşılır gibi değildir.
Üretim konusunda bu derece duyarsızlığının yanında sayın Derviş'in Devlet İhale Yasası hususundaki duyarlığı ise son derece dikkat çekmektedir. Yabancı sermayenin devlet ihalelerindeki parsayı götürmesinde endişe eden kimi işdünyası mensuplarının bu İhale Yasası'nın 2004'e tehir edilmesini seslendirmeleri, Derviş'i oldukça rahatsız etti. Ki Derviş, "Bu yasa hemen çıkmalıdır" şeklinde kükremektedir. Yerli sermayenin sıfırı tükettiği bir dönemde devlet ihalelerine yabancı sermayenin bila kayd ü şart iştirakine imkan sağlamak, kaynakların yabancılara peşkeş çekilmesi olarak değerlendiriliyorsa, çok da haksız sayılmaz değil mi?
Öte yandan ittifakla sabit olduğu üzere 15 günde 15 yasa becerisi Türk ekonomisine "daha da aşağı çöküş" dışında birşey kazandırmadı ise, o zaman Derviş, bu isteğinin hemen yerine getirilmesi konusundaki tedirginlikleri makul karşılamalıdır. Ancak IMF'ye bu derece teşne bir koalisyon ve muhalefet olduktan sonra korkmasına gerek yoktur; en uygun konjonktürde o yasa da Meclis'ten geçiverir.
Millet, ne yasaları bağrına bastı; milletin yanık bağrında o yasa da bir yer bulur elbette... Fakat milletin bağrını bu derece zorlamanın faturasını tarih ve insanlık huzurunda ödemek zor belki de imkansız olacaktır. Koalisyon ortakları ve Derviş bey, bu zorluğu da göz önüne alarak en azından batıklara gösterdikleri 11.6 katrilyonluk hassasiyeti, üreten ve üretmek için çabalayan kesime gösterirse piyasa rahatlar. Aksini düşünmek bile hafsalayı zorluyor.
Bu sebeple TOBB ve sair işdünyası temsilcileri Derviş'le daha yakın temas içinde olmaya çalışıyor. Ancak Derviş, "batık da olsa bankacıların muhafızı" rolünü bırakmadığı gibi, kepenk kapatmış binlerce işletmeyi de gözden çıkarmış durumda.
Derviş, yapısı sağlıklı olmayan, yaşayamayacak durumda olan işletmelerin elinden tutmaya niyetli değil. Bunu açıkça ifade etti. Ancak Kemal Derviş, ekonomik krizin yapısını sağlam bıraktığı, ayakta durmaya mecali kalmış işletmenin yok denecek kadar az olduğunun farkında olarak böyle konuşmaktadır. Bu demektir ki, sayın Derviş, ülkenin üretim ve imalat kapasitesini yüzde iki-üç seviyelerine çekmek istemektedir.
Olan biteni anlayana aşkolsun... Derviş, Fon'daki bankalara binbir dereden su getirerek 11.6 katrilyonluk batıklarını temizlemek için son derece bonkör davranırken, neden imalatçı işletmeler konusunda bu derece seçici davranmaktadır? Eğer Derviş, ekonominin direksiyonunu devraldığı gün bankaların batıklarına ayırdığı likiditenin yarısını üretim için değerlendirseydi, bugün piyasa capcanlı olacaktı. İmalatçı, işçi, çiftçi, bakkal, manav... para görecekti. Ekonominin çehresi kısa zamanda değişecekti. Derviş, işin başında yaptığı yanlışta ısrar ederek adeta üretimin tamamen kesat kalmasına çalışmaktadır. Bir yandan dalgalı kurun dalgalarıyla boğuşan, günlük maliyet ve fiyat planlaması dahi yapamayan diğer yandan her an yukarı fırlayan maliyetlerin altında ezilen sanayici ve işadamı bugüne kadar nefesini yettirebilmiş ise bu, maalesef koalisyon ortakları ve Derviş'e rağmen olmuştur.
Ekonominin başındaki Derviş ve koalisyon ortakları, bugün bile ne kur, ne de enflasyon tahmini yapamazken, imalatçı neye göre üretim ve planlama yapsın. Derviş, Kasım ve Aralık'ta enflasyon hedeflemesi yapmayı sakıncalı buluyor. Tuturamayacağını biliyor; çünkü hedefi belli değil, önünü göremiyor. Derviş'in, işte böyle riskli bir süreçte el yordamıyla yürümeye çalışan imalatçı ve sanayiciye karşı, batık banka ve finans çevrelerinden kat be kat fazlasıyla vefakar olması beklenmektedir. Dolayısıyla ekonomi yönetiminin bu açıdan yan çizmesi anlaşılır gibi değildir.
Üretim konusunda bu derece duyarsızlığının yanında sayın Derviş'in Devlet İhale Yasası hususundaki duyarlığı ise son derece dikkat çekmektedir. Yabancı sermayenin devlet ihalelerindeki parsayı götürmesinde endişe eden kimi işdünyası mensuplarının bu İhale Yasası'nın 2004'e tehir edilmesini seslendirmeleri, Derviş'i oldukça rahatsız etti. Ki Derviş, "Bu yasa hemen çıkmalıdır" şeklinde kükremektedir. Yerli sermayenin sıfırı tükettiği bir dönemde devlet ihalelerine yabancı sermayenin bila kayd ü şart iştirakine imkan sağlamak, kaynakların yabancılara peşkeş çekilmesi olarak değerlendiriliyorsa, çok da haksız sayılmaz değil mi?
Öte yandan ittifakla sabit olduğu üzere 15 günde 15 yasa becerisi Türk ekonomisine "daha da aşağı çöküş" dışında birşey kazandırmadı ise, o zaman Derviş, bu isteğinin hemen yerine getirilmesi konusundaki tedirginlikleri makul karşılamalıdır. Ancak IMF'ye bu derece teşne bir koalisyon ve muhalefet olduktan sonra korkmasına gerek yoktur; en uygun konjonktürde o yasa da Meclis'ten geçiverir.
Millet, ne yasaları bağrına bastı; milletin yanık bağrında o yasa da bir yer bulur elbette... Fakat milletin bağrını bu derece zorlamanın faturasını tarih ve insanlık huzurunda ödemek zor belki de imkansız olacaktır. Koalisyon ortakları ve Derviş bey, bu zorluğu da göz önüne alarak en azından batıklara gösterdikleri 11.6 katrilyonluk hassasiyeti, üreten ve üretmek için çabalayan kesime gösterirse piyasa rahatlar. Aksini düşünmek bile hafsalayı zorluyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019