Hastalık, canlı olan her yaratığın canlı kaldığı süre içerisinde karşılaşması muhakkak olan bir hâldir. Hastalık, üzerinde Yüce Allah’ın(cc) da ayrıca hesabı olan kader sürecinin bir parçasıdır. Bir cephesi de imtihan sırrına bakmaktadır…
Hasta olan kimselerin çareyi aramasının, tedavi sürecinde de yapılması gerekenlerin mutlaka yerine getirilmesinin gereği herkesçe malumdur. Hastalığının çaresini aramak kadar çaresini de uygulaması, tedavi için olmazsa olmaz şartlardır.
Derdi yaratan Yüce Allah(cc) dermanını da birlikte yaratmıştır. Peygamber Efendimiz’e (sav) gelip, “Ya Resulullah! Tedavi olalım mı? Diye sorduklarında Efendimiz (sav): Tedavi olunuz. Çünkü Allah yaratmış olduğu her derdin devasını da yaratmıştır. Ancak bir dert hariç; O da ihtiyarlıktır.”buyurmuştur. (Ebû Davûd, Tıb, 1)
Burada hastalıktan bahsedilirken maddi, manevi, siyasi, ticari diye herhangi bir ayrım yapılmadığına göre, hastalık bulunan maddi ya da manevi bünyenin tedavisi için mutlaka ciddi bir arayışa ihtiyacı vardır.
Hasta olduğu halde çaresini aramamak ya da çareyi tatbik etmemek “tedavi olunuz” emrine muhalefet sayılır ki yüce Allah’ın ahirette bu konuda hesabına muhatap olunabilir.
Toplumumuz gerek bedeni, gerek ruhi, gerek siyasi, gerek ekonomik ve gerekse de sosyal birçok hastalık belirtileriyle yaşamaktadır. Ama maalesef bedeni konuda gösterdiği tedavi gayretini başka konularda ihmal etmektedir.
Toplumun yaşadığı dini, ahlaki, ekonomik ve sosyal hemen her hastalığın oluşum yerinin siyasi kaynaklı olduğunu iddia ediyoruz. Yani insanlar yaratılış gayelerine, kendi ruhi ve bedeni bünyelerine uygun bir şekilde yönetilmezse; hem maddi, hem de manevi hastalıklar kendini göstermeye başlar.
Yönetimin adil olmayışı, paylaşımın da adil olamamasını sağlar, adil olmayan paylaşımın sayesindeki aksamalar toplumu her yönden etkiler. Yeterli beslenme, yeterli barınma, yeterli korunma gibi nedenler oluşmayınca, bilinen bilinmeyen hastalıklar toplumun bünyesini sarar.
İnsan bedenindeki hastalıklar toplumu farklı yönlerden etkilemeye başlar. Haksızlık, hırsızlık, yolsuzluk, haksız kazanç toplumun bünyesini kanser gibi sarar ve o toplum kendi içinde yokluğa mahkûm olur.
İnsanı tanıyan çağın bilgesi Prof. Dr. Haydar Baş, sadece Türk toplumuna değil, bütün dünyaya siyasal çözüm önerisi sunmak için bir ömür çalışarak, “Milli Ekonomi Modeli” ve “Sosyal Devlet Milli Devlet” projelerini oluşturmuştu.
Bu projelerini kitaplar, tebliğler, yurtiçinde ve yurt dışında çeşitli kongrelerle insanlığa sunmuş, siyasi olarak da bunun uygulama sahasına konabilmesi için Bağımsız Türkiye Partisini kurmuş, 2002 seçimlerinde halkın hizmetine sunmuştu…
Hastaya çare hükmünde olan bu siyasi çözüme maalesef insanımız kulak tıkamış, devaya sırtını dönmesi neticesinde de hastalıklı bir hayatı tercih etmiştir.
Görünen manzara; çareye elini uzatmadan, ilacını kullanmadan, intihara teşebbüs eden hastanın konumudur.
Bu durum Yüce “Peygamberin tedavi olunuz” emri fermanına dahi terstir. Derdi olan, dertlerle dolu bir hayat süren, Milletimize bundan sonra düşen görev; Prof. Dr. Haydar Baş’ın insanlığa sunduğu çare olan, “Milli Ekonomi Modeli” ve “Sosyal Devlet Milli Devlet” projesine sarılmaktır.
Hasta olan kimselerin çareyi aramasının, tedavi sürecinde de yapılması gerekenlerin mutlaka yerine getirilmesinin gereği herkesçe malumdur. Hastalığının çaresini aramak kadar çaresini de uygulaması, tedavi için olmazsa olmaz şartlardır.
Derdi yaratan Yüce Allah(cc) dermanını da birlikte yaratmıştır. Peygamber Efendimiz’e (sav) gelip, “Ya Resulullah! Tedavi olalım mı? Diye sorduklarında Efendimiz (sav): Tedavi olunuz. Çünkü Allah yaratmış olduğu her derdin devasını da yaratmıştır. Ancak bir dert hariç; O da ihtiyarlıktır.”buyurmuştur. (Ebû Davûd, Tıb, 1)
Burada hastalıktan bahsedilirken maddi, manevi, siyasi, ticari diye herhangi bir ayrım yapılmadığına göre, hastalık bulunan maddi ya da manevi bünyenin tedavisi için mutlaka ciddi bir arayışa ihtiyacı vardır.
Hasta olduğu halde çaresini aramamak ya da çareyi tatbik etmemek “tedavi olunuz” emrine muhalefet sayılır ki yüce Allah’ın ahirette bu konuda hesabına muhatap olunabilir.
Toplumumuz gerek bedeni, gerek ruhi, gerek siyasi, gerek ekonomik ve gerekse de sosyal birçok hastalık belirtileriyle yaşamaktadır. Ama maalesef bedeni konuda gösterdiği tedavi gayretini başka konularda ihmal etmektedir.
Toplumun yaşadığı dini, ahlaki, ekonomik ve sosyal hemen her hastalığın oluşum yerinin siyasi kaynaklı olduğunu iddia ediyoruz. Yani insanlar yaratılış gayelerine, kendi ruhi ve bedeni bünyelerine uygun bir şekilde yönetilmezse; hem maddi, hem de manevi hastalıklar kendini göstermeye başlar.
Yönetimin adil olmayışı, paylaşımın da adil olamamasını sağlar, adil olmayan paylaşımın sayesindeki aksamalar toplumu her yönden etkiler. Yeterli beslenme, yeterli barınma, yeterli korunma gibi nedenler oluşmayınca, bilinen bilinmeyen hastalıklar toplumun bünyesini sarar.
İnsan bedenindeki hastalıklar toplumu farklı yönlerden etkilemeye başlar. Haksızlık, hırsızlık, yolsuzluk, haksız kazanç toplumun bünyesini kanser gibi sarar ve o toplum kendi içinde yokluğa mahkûm olur.
İnsanı tanıyan çağın bilgesi Prof. Dr. Haydar Baş, sadece Türk toplumuna değil, bütün dünyaya siyasal çözüm önerisi sunmak için bir ömür çalışarak, “Milli Ekonomi Modeli” ve “Sosyal Devlet Milli Devlet” projelerini oluşturmuştu.
Bu projelerini kitaplar, tebliğler, yurtiçinde ve yurt dışında çeşitli kongrelerle insanlığa sunmuş, siyasi olarak da bunun uygulama sahasına konabilmesi için Bağımsız Türkiye Partisini kurmuş, 2002 seçimlerinde halkın hizmetine sunmuştu…
Hastaya çare hükmünde olan bu siyasi çözüme maalesef insanımız kulak tıkamış, devaya sırtını dönmesi neticesinde de hastalıklı bir hayatı tercih etmiştir.
Görünen manzara; çareye elini uzatmadan, ilacını kullanmadan, intihara teşebbüs eden hastanın konumudur.
Bu durum Yüce “Peygamberin tedavi olunuz” emri fermanına dahi terstir. Derdi olan, dertlerle dolu bir hayat süren, Milletimize bundan sonra düşen görev; Prof. Dr. Haydar Baş’ın insanlığa sunduğu çare olan, “Milli Ekonomi Modeli” ve “Sosyal Devlet Milli Devlet” projesine sarılmaktır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Uğur Kepekçi / diğer yazıları
- Kıldığımız namaz, bizi kötülüklerden alıkoymuyorsa? / 12.04.2025
- Namaz kılmak bütün Müslümanlara farzdır / 11.04.2025
- Namaz kulun Allah’a en yakın olduğu haldir / 08.04.2025
- Fatiha suresindeki Allah ile kul arasındaki sır / 07.04.2025
- Ahlak bulaşıcıdır / 05.04.2025
- Şevval ayında yapılacak ibadetler / 03.04.2025
- Bayram bize umut neşe getirsin / 30.03.2025
- Arayışa devam etmeliyiz / 29.03.2025
- Kadir Gecesi’ni nasıl değerlendirmeliyiz? / 26.03.2025
- Kadir Gecesi önemli bir fırsattır / 25.03.2025
- Namaz kılmak bütün Müslümanlara farzdır / 11.04.2025
- Namaz kulun Allah’a en yakın olduğu haldir / 08.04.2025
- Fatiha suresindeki Allah ile kul arasındaki sır / 07.04.2025
- Ahlak bulaşıcıdır / 05.04.2025
- Şevval ayında yapılacak ibadetler / 03.04.2025
- Bayram bize umut neşe getirsin / 30.03.2025
- Arayışa devam etmeliyiz / 29.03.2025
- Kadir Gecesi’ni nasıl değerlendirmeliyiz? / 26.03.2025
- Kadir Gecesi önemli bir fırsattır / 25.03.2025