(dünden devam…)
Müftü İzmir işgalinden sonra ayağına demir çarıkları giyiyor:
İzmir'in İşgal edilmesinden sonra, Saray'ın düşmana teslim oluşunu gören Müftü, artık kurtuluşun halk ve örgütlenme ile olacağına inanıyordu. Denizli sancak olduğundan yakın ilçelere haber saldı. Niyetini açıkladı.
Aydın'dan olumlu cevaplar aldı. 57. Fırka Kumandanı Miralay Şefik Bey bir toplantı düzenledi ve durumu haber verdi. Dedi ki: "Denizli Müftüsü, tutulacak en sağlam ve vatanperverane yolu bize göstermektedir. Ben, asker olarak elimdeki bütün imkânlarla vatanımı müdafaa etmenin namus ve şeref taahhüdü altındayım…" (C. Kutay, a.g.e., s.62).
Şefik Bey'in gayretleri ile burada Aydın cephesi teşekkül etti.
Müftü Efendi'nin
Afyon faaliyetleri:
Aydın'dan sonra Afyon ile temasa geçti. Dinar'da müftü arkadaşı vasıtasıyla 23. Tümen Kumandanı Ömer Lütfi Bey'i ziyaret edip durumu anlattı. Kumandan bu görüşmeyi şöyle özetler: "Kendisine elimizden gelen hizmeti yapacağımızı da temin ve vaat ettim. Başında sarık, kafasında vatan muhabbeti ve istiklal haysiyeti, ileri yaşı ve mesleğine rağmen cümlemize numune olan bu mübarek din adamını minnet ve hürmetle teşyi ettim." (C. Kutay, a.g.e., s.64).
Gayrimüslimler
rahatsız oluyor:
Ahmet Hulusi Efendi'nin faaliyetleri İzmir'de yaşayan Rumlar tarafından fark edilir. Ve şöyle derler: "Nasıl olsa Denizli Yunan kuvvetlerinin eline geçtiği zaman, sarığını başına dolayıp cesedini Denizli sokaklarında gezdireceğiz." (a.g..e., Lütfü Müftüler'den alıntı).
Saray da duydu:
Ahmet Hulusi Efendi'nin faaliyetleri Saray'dan da duyulunca Damat Ferit, jandarma komutanı Ali Kemal Paşa'yı inceleme yapmak üzere Denizli'ye gönderir. Müftü efendi görüşmek istemez. Evine çekilir. Paşa ısrarla evinde görüşmek ister ve görüşür. Bu görüşmeyi oğlu Lütfü Müftüler anlatır:
"Kumandan, babama, Padişahın selamını tebliği etti. Memleketinin selametinin mütareke hükümlerinin aynen tatbikinde olduğunu, bu gerçeğin de halka din adamları tarafından izah edilmesinin Halife'nin tercihine uymak olacağını hatırlattı. Denizli'de başlamış olan hareketin diğer merkezlere yayılmasının hükümeti çok güç duruma düşüreceğini ve bunun maazallah memleketin daha büyük felaketlere uğraması ile sonuçlanacağının düşünülmesi gerektiğini söyledi. Bu ana kadar sükûnetini koruyan babam, Ali Kemal Paşa'nın son sözleri üzerine doğruldu ve kendisini dinlemiş olanların kolay kolay unutamayacakları gür sesi ile şunları söyledi:
'Paşa hazretleri… Bu memleket için düşman işgaline uğramaktan ve istiklalini kaybetmiş olmaktan büyük felaket tasavvur edilebilir mi? Zat-ı Şâhane aynı zamanda Hilafet makamının sahip ve vârisleridir. Bu sahiplik ve verasetin makbul, meşru ve hükümran olması da, ancak vatanın istiklal ve hürriyeti ile mümkün ve muteberdir. İşte biz de bunu yapmaya ahdetmiş bulunuyoruz. Emin olunsun ki, başkaca muradımız yoktur. Şimdilik tek dava, vatanı düşman işgalinden kurtarmaktır. Halifemiz de aynı meşru maksad ve gayeye bağlı iseler müsterih olsunlar.'
Ali Kemal Paşa durum hakkında uzun boylu izahlar vermek istedi… Babam sükûnetle dinledi, sonunda dedi ki:
'İnsan hayatı fânidir. Ebed müddet olması icab ve temenni edilen, millet ve devletlerin mevcudiyetidir. Devletimizin tarifindeki cümlelerden birisi de devlet-i ebed müddet (ölümsüz devlet)dir. Yunan bizim dünkü tebaamız idi. Bugün onu başımıza musallat eden hata ve hadisatı milletimiz istikbalde tedkik edecek ve daima intibah unsuru olarak hafızasına nakşedecektir. Haysiyetine sahip bir millet, istiklal ve hükümranlığına müteveccih taarruzlar nereden gelirse gelsin, fark gözetmeksizin milli varlığını müdafaa ve muhafaza etmeye mecburdur. Mukadderatını teslim ettiği şahsiyet ve idarelerin vazifelerini ifa etmiş olup olmadıkları kanaatimce aynı meseledir. Şimdi biz, memleketi bu harbe sokmuş ne onu fena idare etmiş olmakla ittiham edilenleri tecrimle iktifa ederek vatan harimine saldıranlara karşı müdafaasız ve çaresiz ellerimiz ve kollarımızı bağlı addedersek, bu ittiham ettiklerimizden daha feci akıbete nefsimiz layık görmüş olmaz mıyız? Paşa Hazretleri… Şimdi el ele gönül gönüle vererek, yekvucud azimkâr, kitle halinde düşmanımızın önüne çıkalım, eğer onu def edebilirsek müsbeti menfiyi bundan sonra ayıralım. Bu meşru gayemize vasıl olamazsak bu uğurda fedayı can etmek, zillet altında sürünmekten elbette müreccahtır. Zat-ı Şahane milleti içinde böyle düşünenlerin ekseriyeti teşkil ettiği hakikati ile müsterih ve rahat olsunlar…'
Jandarma Genel Kumandanı bu son cümlelerden sonra veda etti, ayrıldı." (C. Kutay, a.g.e., s.66).
Albay Şefik Bey'in
Hatıratında Ahmet
Hulusi Efendi:
"İzmir'in işgalini takip eden saatler içinde ilk ciddi ve fiili hareket Denizli'de vukua gelmişti. Mukavemet hazırlığının başında da müftü Ahmet Hulusi Efendi vardı. Bu mübarek din adamı, muhitte temsil ettiği hürmet ve itimadı, büyük bir cesaretle ortaya koymuş, manevi irşadın bedbin ruhlar üzerinde nasıl icazkâr tesir yapabileceğini isbat etmiş, halkı galeyana sevk etmekle iktifa etmemiş, Hey'et-i Milliye unvanını verdiği mukavemet teşkilatının başına geçmiş, diğer vilayet ve sancakların mülki-askeri-ilmi makam ve şahsiyetleriyle temas etmiş, ileri yaşına rağmen yorulmak bilmez azimle yer yer dolaşmış, ölümü istihkar etmiş, Hey'et-i Milliye teşkilatına adeta devlet mahiyeti vermiş, bütün hayati konularla ilgilenmiştir. Nazilli'nin düşman istilasına uğramasından sonra ileri gidememesi ve hatta bu kasabayı bir müddet tahliye etmesi, Ahmet Hulusi Efendi'nin gayret ve rehberliği ile başlayan milli hareketin kuvvete inkılap ederek ileri harekete geçmesiyle mümkün olabilirdi…" (Cemal Kutay, a.g.e., s.70)."
(devam edecek…)
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021