Demokraside en büyük çelişki, demokrasiye rağbetin artması, demokratik kurumlara ise güvenin azalmasıdır. Demokrasi iyiyse, güzelse, hoşsa, kurumlarına olan bu güvensizlik niye? Demokrasinin sorunlu olduğu kabul ediliyor, fakat o sorunlar hiç tartışılmıyor. “Şu sorunun merkezinde demokrasi vardır” denilemiyor. Çünkü demokrasiye kusur ve eksiklik bulmak isteyenler, büyük bir sosyal baskıyla sindiriliyor. Onun içindir ki, bazı sorunlara çözüm bulunamıyor, demokratik toplumlar o sorunlarla yaşamaya mahkûm ediliyor.
Demokrasinin bir diğer çelişkisi de, demokratik yolla gelip diktatörleşen liderlerdir. En tipik örnek Hitler’dir. Bu çelişkilere karşı bazıları şu savunmayı yapıyor: “Evet, demokraside eksiklikler var, ama bu, demokrasiye karşı olmayı gerektirmez. Çözümü yine demokrasi içerisinde arayalım ve bulalım.” İyi de, ya demokrasi içerisinde çözüm bulunamazsa –ki bulunamıyor- o zaman ne olacak? Bu sorunun cevabı yok. Tartışmaları baştan kesmek için şöyle diyorlar: “Kusurları, eksikleri var ama yine de en iyi sistem demokrasidir.”
Demokrasiyi yüceltmek için demokratların söylediği yalanlara gelince, o yalanlar da saymakla bitmez. Onun için en önemlilerinden ikisini irdeleyelim. Deniliyor ki, “demokrasi özgürlük getiriyor.” Peki, en büyük özgürlük hareketi köleliğin kaldırılması değil mi? O bile demokrasi ile değil, isyan ve savaşla olmuştur. Örnek Amerika. Kölelik ve zenci ayırımcılığı, demokrasi havariliğine rağmen, o ülkede yıllarca hüküm sürmüştür. Amerika’da hâlâ daha özgürlük ve demokrasi sık sık karşı karşıya gelmektedir. Bu durumlarda ise taviz, sürekli özgürlüklerden verilmektedir.
Sözün özü, demokrasi özgürlük getirmemiştir, getirmez de. Özgürlük denilince akla ülkelerin “milli bağımsızlığı” gelmelidir. Hâlbuki demokrasiyi uygulayan birçok ülke, milli bağımsızlıktan mahrumdur. “Demokrasi ancak tam bağımsız bir ülkede var olabilir. Çünkü demokrasi demek, halkın-ulusun kendi özgür istenci ile kendisini yönetmesidir. 1945’ten sonrasının moda deyimiyle, demokrasi ‘milli irade’nin ülkede egemen olması demektir. Eğer, bir ülkenin hükümeti, meclis dışı güçlerin buyruklarından dışarı çıkamıyorsa, o ülkede ‘milli irade’ değil, ‘gayri milli irade’ egemen demektir. Demokrasi diye feryat edenler, önce ülkelerinin tam bağımsızlığını korumak zorundadırlar.” (Bkz. Çetin Yetkin, Karşı Devrim, s.612). Küresel güçler Ortadoğu ülkelerine, işte böyle bir demokrasi getirmek için uğraşıyorlar. Bazı yazarlar buna, “mahkûmun gardiyanını seçme demokrasisi” diyorlar.
Demokratların bir diğer yalanı da, demokrasi ile ekonomik kalkınma arasında bağ kurmalarıdır. Bu da büyük bir yalandır. Şayet bu doğru olsaydı, her demokratik ülke kalkınmış, demokratik olmayan her ülke de geri kalmış olurdu. Dünyada böyle bir durum da söz konusu değil. Tam aksine, son elli yıla baktığımızda, ekonomik kalkınmayı gerçekleştirmiş ülkelerin çoğunun, demokrasiyi pek de önemsemediklerini görüyoruz.
‘Demokrasi karşıtı’ damgasını yemekten korkmayan Batılı sosyal bilimciler, bu çelişkileri ve yalanları sıraladıktan sonra şöyle diyorlar: “Toplumların daha çok ve her yerde demokrasiye değil, daha az ve bazı yerde demokrasiye ihtiyacı vardır.”
Ne gariptir ki, Batı dünyasında demokrasiye yönelik eleştirilerin dozu artarken, hiç beklenmedik bir şekilde Ortadoğu’da Müslüman halklar demokrasi için ayaklandılar. Daha doğrusu, ayaklandırıldılar. Bu, tabii bir gelişme veya bir tesadüf olabilir mi? Kendi içerisinde demokrasiyi eleştiriye tabi tutan Batılılar, Müslüman halkların bu ayaklanmalarına niçin övgüler yağdırıyor ve destek veriyor?
Demokrasi için ayaklanan Müslüman halklar, “Biz, demokrasiyi kendi inanç, kültür ve medeniyetimize uyarlayarak uygulayacağız” desinler, bakalım Batılılardan aynı desteği görecekler mi?
Göremezler, çünkü asıl amaç, İslâm’ı yerelleştirmek, Batı demokrasisini evrenselleştirmektir. Böylece İslâm’ın yayılması önlenecek, Müslümanlar kendi ülkelerinde bile marjinalleşeceklerdir.
Oyun budur.
Bu oyuna gelenlere, yardım ve yataklık edenlere yazıklar olsun!
Demokrasinin bir diğer çelişkisi de, demokratik yolla gelip diktatörleşen liderlerdir. En tipik örnek Hitler’dir. Bu çelişkilere karşı bazıları şu savunmayı yapıyor: “Evet, demokraside eksiklikler var, ama bu, demokrasiye karşı olmayı gerektirmez. Çözümü yine demokrasi içerisinde arayalım ve bulalım.” İyi de, ya demokrasi içerisinde çözüm bulunamazsa –ki bulunamıyor- o zaman ne olacak? Bu sorunun cevabı yok. Tartışmaları baştan kesmek için şöyle diyorlar: “Kusurları, eksikleri var ama yine de en iyi sistem demokrasidir.”
Demokrasiyi yüceltmek için demokratların söylediği yalanlara gelince, o yalanlar da saymakla bitmez. Onun için en önemlilerinden ikisini irdeleyelim. Deniliyor ki, “demokrasi özgürlük getiriyor.” Peki, en büyük özgürlük hareketi köleliğin kaldırılması değil mi? O bile demokrasi ile değil, isyan ve savaşla olmuştur. Örnek Amerika. Kölelik ve zenci ayırımcılığı, demokrasi havariliğine rağmen, o ülkede yıllarca hüküm sürmüştür. Amerika’da hâlâ daha özgürlük ve demokrasi sık sık karşı karşıya gelmektedir. Bu durumlarda ise taviz, sürekli özgürlüklerden verilmektedir.
Sözün özü, demokrasi özgürlük getirmemiştir, getirmez de. Özgürlük denilince akla ülkelerin “milli bağımsızlığı” gelmelidir. Hâlbuki demokrasiyi uygulayan birçok ülke, milli bağımsızlıktan mahrumdur. “Demokrasi ancak tam bağımsız bir ülkede var olabilir. Çünkü demokrasi demek, halkın-ulusun kendi özgür istenci ile kendisini yönetmesidir. 1945’ten sonrasının moda deyimiyle, demokrasi ‘milli irade’nin ülkede egemen olması demektir. Eğer, bir ülkenin hükümeti, meclis dışı güçlerin buyruklarından dışarı çıkamıyorsa, o ülkede ‘milli irade’ değil, ‘gayri milli irade’ egemen demektir. Demokrasi diye feryat edenler, önce ülkelerinin tam bağımsızlığını korumak zorundadırlar.” (Bkz. Çetin Yetkin, Karşı Devrim, s.612). Küresel güçler Ortadoğu ülkelerine, işte böyle bir demokrasi getirmek için uğraşıyorlar. Bazı yazarlar buna, “mahkûmun gardiyanını seçme demokrasisi” diyorlar.
Demokratların bir diğer yalanı da, demokrasi ile ekonomik kalkınma arasında bağ kurmalarıdır. Bu da büyük bir yalandır. Şayet bu doğru olsaydı, her demokratik ülke kalkınmış, demokratik olmayan her ülke de geri kalmış olurdu. Dünyada böyle bir durum da söz konusu değil. Tam aksine, son elli yıla baktığımızda, ekonomik kalkınmayı gerçekleştirmiş ülkelerin çoğunun, demokrasiyi pek de önemsemediklerini görüyoruz.
‘Demokrasi karşıtı’ damgasını yemekten korkmayan Batılı sosyal bilimciler, bu çelişkileri ve yalanları sıraladıktan sonra şöyle diyorlar: “Toplumların daha çok ve her yerde demokrasiye değil, daha az ve bazı yerde demokrasiye ihtiyacı vardır.”
Ne gariptir ki, Batı dünyasında demokrasiye yönelik eleştirilerin dozu artarken, hiç beklenmedik bir şekilde Ortadoğu’da Müslüman halklar demokrasi için ayaklandılar. Daha doğrusu, ayaklandırıldılar. Bu, tabii bir gelişme veya bir tesadüf olabilir mi? Kendi içerisinde demokrasiyi eleştiriye tabi tutan Batılılar, Müslüman halkların bu ayaklanmalarına niçin övgüler yağdırıyor ve destek veriyor?
Demokrasi için ayaklanan Müslüman halklar, “Biz, demokrasiyi kendi inanç, kültür ve medeniyetimize uyarlayarak uygulayacağız” desinler, bakalım Batılılardan aynı desteği görecekler mi?
Göremezler, çünkü asıl amaç, İslâm’ı yerelleştirmek, Batı demokrasisini evrenselleştirmektir. Böylece İslâm’ın yayılması önlenecek, Müslümanlar kendi ülkelerinde bile marjinalleşeceklerdir.
Oyun budur.
Bu oyuna gelenlere, yardım ve yataklık edenlere yazıklar olsun!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018