Çok kutuplu dünyaya doğru

Soğuk Savaş'ın bitiminden sonra dünyanın tek kutuplu kaldığı ve o kutbun da ABD olduğu yönünde görüşler ileri sürülmüştür. ABD de bu görüşlerden hareketle tek başına dünyayı düzenlemeye kalkmış, fakat her şeyi yüzüne gözüne bulaştırmıştır.
Bir başka deyişle dünya, Soğuk Savaş döneminden daha kötüye gitmiştir. ABD, Afrika, Afganistan, Irak, Libya ve Suriye'de insanlık dışı bir politika izlemiş ve bu yüzden milyonlarca insan ölmüş ve milyonlarcası da mülteci duruma düşmüştür.
Bundan dolayı Henry Kissinger gibi diplomatlar ve sosyal bilimciler, diğer kültür ve medeniyetleri temsil edebilecek birkaç gücün de sisteme dâhil edilmesini, yani çok kutuplu bir dünya sistemini öneriyorlar. Bu kişiler diyorlar ki, çok kutuplu bir dünya sisteminin kurulması, çatışmaları bütünüyle sona erdirmese bile, asgariye indirilebilir.
ABD'nin dayandığı ve sömürü aracı olarak kullandığı BM, Dünya Bankası ve IMF gibi kuruluşlar da artık işlevlerini yerine getiremiyor, tam aksine insanlığın başına belâ kesilmişlerdir. Bunu gören ve değerlendiren Rusya, alternatif kurumları hayata geçirmiş ve ikinci kutbun liderliğini elde etmiştir.
Japon hukukçusu Prof. Yasuaki Onuma'ya göre, 19. yüzyıl Avrupa, 20. yüzyıl ABD yüzyılı idi. 21. yüzyıl ise Asya yılı olacaktır. ABD'li araştırmacılar da, ABD'nin 21. yüzyılda gücünü koruyamayacağını ve bir süredir gerilemekte olduğunu kabul ediyor ve seslendiriyorlar. Savaş çıkartarak, terör örgütleriyle işbirliği yaparak ve müttefiklerine silâh satarak ekonomisini ayakta tutmaya çalışan ABD, kendisine güveni yitirmiş ve ahlâken de çökmüştür.
ABD'nin, özel kuvvetlerinin 90 ülkede gizli savaş verdiğini, açığa çıkan belgelerden öğreniyoruz. Ne acıdır ki, bunlar arasında Türkiye gibi ABD'nin müttefiki ve stratejik ortağı olan ülkeler de bulunmaktadır. Böyle kirli, sahte ve aldatıcı bir yöntemle ABD, gücünü koruyabilir mi? Öngörüler koruyamayacağı yönündedir. Nitekim emareler de ortaya çıkmaya başlamıştır.
ABD'nin, 5 Ortadoğu ülkesini 14 parçaya bölmek için uğraştığını dünyada bilmeyen kalmamıştır. Zaten ABD'li yetkiler bunu inkâr da etmiyorlar. ABD'nin "Barış Enstitüsü" araştırmacılarından Robin Wrigt, "Yeniden Çizilmiş Bir Ortadoğu Haritası Hayal Etmek" başlıklı makalesinde, bu amaçlarını açıkça dile getirmiştir.
ABD, Ortadoğu'da terör örgütlerini ve diğer kuklalarını değiştirebilir. Ancak her halükârda vazgeçemeyeceği tek ortağı İsrail'dir. Zararına olsa da ABD, İsrail'in yanında yer almaya mecburdur. Onun için ikinci kutbun başını çeken Rusya'nın, İsrail'in düşmanı olan Müslümanları desteklemesi rekabetin gereğidir ve tabii bir durumdur.
Türkiye'nin, bu gerçeklere ve çok kutuplu dünya oluşumuna uygun bir dış politika izlemediği gözlemlenmektedir. Görülen o ki Türkiye, ABD'nin düşmanca tutumunu sineye çekiyor ve göz göre göre intihara sürükleniyor. ABD'de başkanlık seçiminden sonra politika değişikliği olacağını bekleyen Türkiye, kendi kendini aldatıyor.
ABD'de başkan adayları seçim kampanyası süresince ileri geri konuşur ve uçuk vaatlerde bulunurlar. Ancak seçilip Beyaz Saray'a geldiklerinde tabiri caizse formatlanırlar. Daha açık deyişle ABD'nin devlet politikası, başkanın değişmesiyle değişmez. O nedenle boş beklentilerle vakit kaybetmeden kutbumuzu, yolumuzu ve yönümüzü, milli çıkarlarımız doğrultusunda bir an önce belirlememiz gerekmektedir.