İstanbul'dan bir hafta sonra Kayseri'de kahpe bir saldırıya daha muhatap olduk!
Şehitlerimiz, gâzilerimiz var!
Şehitlerimize rahmet, yaralı gâzilerimize acil şifalar; ailelerine, Türk Milletine baş sağlığı diliyorum, Devletime geçmiş olsun diyorum.
***
Çok kullandığım bir atasözü veya darb-ı mesel var...
Osmanlı'nın Türk ve İslam medeniyetlerini karıştırarak kendine has bir medeniyet olmayı neredeyse başaracağına inanmamı sağlar bu darb-ı mesel; "Sormaz ki bilsin, sorsa bilir; bilmez ki sorsun, bilse sorar" derler! Müthîş bir toplumsal tespit ve muhteşem bir öğüt...
Çocukların, "Bu ne?" sözleri soru değildir ama "Bu şeker ne?" şeklinde söylenirse soru olur ve bilinerek sorulan soruya cevap gerekir, cevaplamak için de bilmek...
Nasıl ki, bilmediğini bilmeyen, bir şey bilmiyorsa bildiğini zanneden de hiç bir şey bilmiyordur!...
Hani Mevlâna; "Bilmediklerimin üzerine çıksam, başım arşa değer!" der ya..
Hani Socrates; "Bildiğim tek şey, hiç bir şey bilmediğimdir" der ya..
Ben de affınıza sığınarak; "Bilmediklerimi basamak edebilsem, tek tek tırmanarak arşı delerim" inancındayım..
Bilmediğimi bildiğime ve defalarca yazarak duyurmuş olmama rağmen, -her halde saç-sakalımın aklığından olsa ki- bilenlerin sorularına muhatabım hep!...
Öğretmenliğimden beri, -çoğu kere- sınava tabi tutulduğumu bile bile sorular alırım. Biliyorsam cevaplar, bilmiyorsam sorunun sahibini de araştırmaya yönlendirerek bilmediğimi söylerim hem de hiç utanmadan!
Çünkü biliyorum ki; "Bilmemek değil, öğrenmemek ayıptır." Öğrenmek için bir bilenden sormamak ise suçtur elbette bana göre...
Geçtiğimiz Cumartesi günü, İstanbul'da Meltem TV stüdyolarındaydık.
Millî ve Dinî Bütünlüğümüze Yönelik Tehdîtler Sempozyumu'na katıldık.
Yaşını nazar değmesin diye saklayacağım, "Delikanlı Ağabeyim" dediğim Anayasa Profesörü Muhterem Ünal Emiroğlu Hoca'nın, "İMUD" diye önce markalaştırıp sonra lezzetli sunumlarıyla "UMUD"a te'vil ettikleri, coşkulu bir ortamdaydık..
İzmir-Manisa/Muğla-Uşak-Denizli illerinden Gönüldaşlarımızla deryanın çağırdığı dereler misali İstanbul'a akmıştık..
Ege'nin İkinci Kuvay-ı Milliyecilerini temsîlen katılımcılarla ve konuşmacılarla buluştuk, bir daha kaynaştık, bir daha karıştık, bütünleştik.
Program öncesi ve sonrası Gönüldaşlarımızla hem-hâl olduk, hasret giderdik!
Biz de bilmediklerimizi bilenlerimize sorduk, fakîre de soru yöneltenler oldu sağ olsunlar...
Sosyal medyada da, son haftalarda artan bir şekilde muhatap olduğum bir soru ile orada da muhatap olunca "Millî ve Dinî Bütünlüğümüze Yönelik Tehdîtler Sempozyumu"nun ne kadar hayatî bir önem taşıdığını, bir daha ve önemiyle düz-orantılı hissederek fark ettim.
Bu konuda müstakil bir kitabı, onlarca yıl önceden yazarak dünyamıza hediye eden Gönül Adam Prof. Dr. Haydar Baş'ın ömrüne bir daha bereket niyaz ettim...
"Hocam! Cem Evleri ibadethane midir?" diye bir soru!
Kilisenin, havranın, manastırın ibadethane olduğuna itiraz etmeyenler, Cem Evlerinin ibadethane olup olmadığını soruyorlar!
Kilisede Tanrı'nın üç ayrı kişiden oluştuğuna, Tanrı, Hazreti İsa ve Meryem'in özdeş olduğuna inananların ibadet ettiklerine ve kilisenin ibadethane olduğuna itiraz etmeyen Allah'ın kesin yasağına rağmen "Dinler Arası Diaylogcular" ve onlardan etkilenenler; "Allah-Muhammed-Ali" diyen, Ehl-i Beyt dostu, Ali Şiâsı Müslümanlar'ın cem oldukları/toplandıkları, bir araya geldikleri mekânın ibadethane olup olmadığını soruyorlar!
"Eğer Allah'ın, insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmesi olmasaydı, içlerinde Allah'ın adı çokça anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler her halde yerle bir edilirdi." (Hacc-40)
"Hak geldi bâtıl zâil oldu" (İsra-81) Allah emriyle zail olunan/yok sayılan semavî dinler ve mensuplarının toplandıkları mekânları ibadethane, yaptıklarını ibadetten sayanlar; Ali Şiâsı Ehl-i Beyt Dostlarının toplandıkları/cem oldukları mekânı sorguluyorlar ve bu sorgulama; "Dinî Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler" çerçevesinde şahsen beni ürkütüyor!
"Ey inananlar! Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz o da onlardandır" (Mâide-51) İlahi tarifine rağmen kilise, manastır, havra ibadethaneden sayılır ama;
Hz. Peygamber (s.a.a.)'in; "Ali benim ilmimin kapısı ve gönderildiğim şeyleri Benden sonra ümmetime açıklayacak kimsedir. O'na muhabbet beslemek iman, O'na düşmanlık ise nifaktır. O'na bakmak merhamet ve O'nun sevgisi ibadettir" (Yenâbiü'l Mevedde s. 235, Prof. Dr. Haydar Baş, İmam Ali, s. 52) tarifine mazhar İmam Ali (a.s.) ve Ehl-i Beyt sevgisiyle toplanan dindaşlarımızın, kandaşlarımızın, kardaşlarımızın Cem Evleri sorgulanır!
Yapmayın Allah aşkına!
Kayseri'de şehit edilen ve Cem Evinde kılınan cenaze namazı ile Peygamber aguşu'na uğurladığımız Şehidimiz de mi, size bir şey söylemez?
Kör müsünüz, sağır mısınız, Hz. Peygamber (s.a.a.)'in; "O'na düşmanlık nifaktır. O'nun sevgisi ibâdettir" sözünü de duymaz mısınız?
Yahu! Çok mu biliyorsunuz?
Hadi Müslümansınız ama Müslümanın dediğine inanmıyorsunuz da Socrates gâvurunun; "Bildiğim tek şey, hiç bir şey bilmediğimdir" sözünden de mi bir şey anlamıyorsunuz?
Eğer öyleyse sizin, neyi sorgulamaya hakkınız olabilir ki?
İşinize bakın Kardeşim, işinize bakın!
DİLİM DİLİM...
Millet paramparça, halklar bölünmüş,
Sinem dilim dilim, can dilim dilim!
Yazım kışa dönmüş, güzüm bölünmüş,
Bahar dilim dilim, ben dilim dilim!
İnkârla ikrârı bir eylemişler,
Zalim haramiyi pîr eylemişler!
İhlâsı, takvâyı sırr eylemişler
Îman dilim dilim, dîn dilim dilim!
Dere ıssız diye tilki bey olmuş,
Aslan yatağında çakal bay dolmuş!
Hakikat incinmiş, gerçek zay olmuş,
Hukuk dilim dilim, zan dilim dilim!
Yolumuz, dosdoğru Ehl-i Beyt yolu,
Dileğimiz yüce, düşümüz ulu,
Önümüze geçmiş bir Allah kulu,
Hedef dilim dilim, yol dilim dilim!
(Mustafa ASLAN)
"AKIL BİR ARAÇTIR. İNSAN; GÖNÜLDÜR, GÖNÜL" Vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Şehitlerimiz, gâzilerimiz var!
Şehitlerimize rahmet, yaralı gâzilerimize acil şifalar; ailelerine, Türk Milletine baş sağlığı diliyorum, Devletime geçmiş olsun diyorum.
***
Çok kullandığım bir atasözü veya darb-ı mesel var...
Osmanlı'nın Türk ve İslam medeniyetlerini karıştırarak kendine has bir medeniyet olmayı neredeyse başaracağına inanmamı sağlar bu darb-ı mesel; "Sormaz ki bilsin, sorsa bilir; bilmez ki sorsun, bilse sorar" derler! Müthîş bir toplumsal tespit ve muhteşem bir öğüt...
Çocukların, "Bu ne?" sözleri soru değildir ama "Bu şeker ne?" şeklinde söylenirse soru olur ve bilinerek sorulan soruya cevap gerekir, cevaplamak için de bilmek...
Nasıl ki, bilmediğini bilmeyen, bir şey bilmiyorsa bildiğini zanneden de hiç bir şey bilmiyordur!...
Hani Mevlâna; "Bilmediklerimin üzerine çıksam, başım arşa değer!" der ya..
Hani Socrates; "Bildiğim tek şey, hiç bir şey bilmediğimdir" der ya..
Ben de affınıza sığınarak; "Bilmediklerimi basamak edebilsem, tek tek tırmanarak arşı delerim" inancındayım..
Bilmediğimi bildiğime ve defalarca yazarak duyurmuş olmama rağmen, -her halde saç-sakalımın aklığından olsa ki- bilenlerin sorularına muhatabım hep!...
Öğretmenliğimden beri, -çoğu kere- sınava tabi tutulduğumu bile bile sorular alırım. Biliyorsam cevaplar, bilmiyorsam sorunun sahibini de araştırmaya yönlendirerek bilmediğimi söylerim hem de hiç utanmadan!
Çünkü biliyorum ki; "Bilmemek değil, öğrenmemek ayıptır." Öğrenmek için bir bilenden sormamak ise suçtur elbette bana göre...
Geçtiğimiz Cumartesi günü, İstanbul'da Meltem TV stüdyolarındaydık.
Millî ve Dinî Bütünlüğümüze Yönelik Tehdîtler Sempozyumu'na katıldık.
Yaşını nazar değmesin diye saklayacağım, "Delikanlı Ağabeyim" dediğim Anayasa Profesörü Muhterem Ünal Emiroğlu Hoca'nın, "İMUD" diye önce markalaştırıp sonra lezzetli sunumlarıyla "UMUD"a te'vil ettikleri, coşkulu bir ortamdaydık..
İzmir-Manisa/Muğla-Uşak-Denizli illerinden Gönüldaşlarımızla deryanın çağırdığı dereler misali İstanbul'a akmıştık..
Ege'nin İkinci Kuvay-ı Milliyecilerini temsîlen katılımcılarla ve konuşmacılarla buluştuk, bir daha kaynaştık, bir daha karıştık, bütünleştik.
Program öncesi ve sonrası Gönüldaşlarımızla hem-hâl olduk, hasret giderdik!
Biz de bilmediklerimizi bilenlerimize sorduk, fakîre de soru yöneltenler oldu sağ olsunlar...
Sosyal medyada da, son haftalarda artan bir şekilde muhatap olduğum bir soru ile orada da muhatap olunca "Millî ve Dinî Bütünlüğümüze Yönelik Tehdîtler Sempozyumu"nun ne kadar hayatî bir önem taşıdığını, bir daha ve önemiyle düz-orantılı hissederek fark ettim.
Bu konuda müstakil bir kitabı, onlarca yıl önceden yazarak dünyamıza hediye eden Gönül Adam Prof. Dr. Haydar Baş'ın ömrüne bir daha bereket niyaz ettim...
"Hocam! Cem Evleri ibadethane midir?" diye bir soru!
Kilisenin, havranın, manastırın ibadethane olduğuna itiraz etmeyenler, Cem Evlerinin ibadethane olup olmadığını soruyorlar!
Kilisede Tanrı'nın üç ayrı kişiden oluştuğuna, Tanrı, Hazreti İsa ve Meryem'in özdeş olduğuna inananların ibadet ettiklerine ve kilisenin ibadethane olduğuna itiraz etmeyen Allah'ın kesin yasağına rağmen "Dinler Arası Diaylogcular" ve onlardan etkilenenler; "Allah-Muhammed-Ali" diyen, Ehl-i Beyt dostu, Ali Şiâsı Müslümanlar'ın cem oldukları/toplandıkları, bir araya geldikleri mekânın ibadethane olup olmadığını soruyorlar!
"Eğer Allah'ın, insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmesi olmasaydı, içlerinde Allah'ın adı çokça anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler her halde yerle bir edilirdi." (Hacc-40)
"Hak geldi bâtıl zâil oldu" (İsra-81) Allah emriyle zail olunan/yok sayılan semavî dinler ve mensuplarının toplandıkları mekânları ibadethane, yaptıklarını ibadetten sayanlar; Ali Şiâsı Ehl-i Beyt Dostlarının toplandıkları/cem oldukları mekânı sorguluyorlar ve bu sorgulama; "Dinî Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler" çerçevesinde şahsen beni ürkütüyor!
"Ey inananlar! Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz o da onlardandır" (Mâide-51) İlahi tarifine rağmen kilise, manastır, havra ibadethaneden sayılır ama;
Hz. Peygamber (s.a.a.)'in; "Ali benim ilmimin kapısı ve gönderildiğim şeyleri Benden sonra ümmetime açıklayacak kimsedir. O'na muhabbet beslemek iman, O'na düşmanlık ise nifaktır. O'na bakmak merhamet ve O'nun sevgisi ibadettir" (Yenâbiü'l Mevedde s. 235, Prof. Dr. Haydar Baş, İmam Ali, s. 52) tarifine mazhar İmam Ali (a.s.) ve Ehl-i Beyt sevgisiyle toplanan dindaşlarımızın, kandaşlarımızın, kardaşlarımızın Cem Evleri sorgulanır!
Yapmayın Allah aşkına!
Kayseri'de şehit edilen ve Cem Evinde kılınan cenaze namazı ile Peygamber aguşu'na uğurladığımız Şehidimiz de mi, size bir şey söylemez?
Kör müsünüz, sağır mısınız, Hz. Peygamber (s.a.a.)'in; "O'na düşmanlık nifaktır. O'nun sevgisi ibâdettir" sözünü de duymaz mısınız?
Yahu! Çok mu biliyorsunuz?
Hadi Müslümansınız ama Müslümanın dediğine inanmıyorsunuz da Socrates gâvurunun; "Bildiğim tek şey, hiç bir şey bilmediğimdir" sözünden de mi bir şey anlamıyorsunuz?
Eğer öyleyse sizin, neyi sorgulamaya hakkınız olabilir ki?
İşinize bakın Kardeşim, işinize bakın!
DİLİM DİLİM...
Millet paramparça, halklar bölünmüş,
Sinem dilim dilim, can dilim dilim!
Yazım kışa dönmüş, güzüm bölünmüş,
Bahar dilim dilim, ben dilim dilim!
İnkârla ikrârı bir eylemişler,
Zalim haramiyi pîr eylemişler!
İhlâsı, takvâyı sırr eylemişler
Îman dilim dilim, dîn dilim dilim!
Dere ıssız diye tilki bey olmuş,
Aslan yatağında çakal bay dolmuş!
Hakikat incinmiş, gerçek zay olmuş,
Hukuk dilim dilim, zan dilim dilim!
Yolumuz, dosdoğru Ehl-i Beyt yolu,
Dileğimiz yüce, düşümüz ulu,
Önümüze geçmiş bir Allah kulu,
Hedef dilim dilim, yol dilim dilim!
(Mustafa ASLAN)
"AKIL BİR ARAÇTIR. İNSAN; GÖNÜLDÜR, GÖNÜL" Vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Mustafa Aslan / diğer yazıları
- Atatürk'ün anlatımıyla Çanakkale savaşları / 20.03.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017