Çanakkale'deki kahramanlığımız, direnişimiz bambaşka bir şeydir, dünyada emsali yoktur. Dünya savaş tarihinin en müstesna harbidir.
Ama bunun evvelinde, bizi mağlup etmek isteyen düşmanın teknolojik üstünlüğüne karşı biz niye misliyle cevap veremedik de sadece canımızla, iman hattını oluşturduk? Neden üstün bir teknolojik hat oluşturamadık? Bunun üzerine biraz düşünüp, ders çıkarmamız gerekmiyor mu?
Oysaki biz tarihte hep kas kuvvetini akılla, zekâyla birleştirip, tekniğin en iyisini ortaya koymuş ve bunu imanla bezeyip mücadele eden bir millettik.
Örneğin; Fatih Sultan Mehmet'in Macar Urban'a döktürdüğü devasa top "Şahi" gibi. Bu teknolojik üstünlük, zekâ, iman gücü ile birleşince aşılamaz denilen İstanbul surları bahçe duvarı gibi oldu ve İstanbul alındı.
Biz Türk milleti olarak eşsiz eserleriyle tarihte nice devletler ve imparatorluklar kurmuş bir milletiz. Ne oldu da koca imparatorluk soğan, ekmeğe muhtaç hale geldi.
Ne oldu? Nasıl bir günah işlendi?
Bir millet için tarihte inişler de çıkışlarda adeta med-cezir gibi gayet doğaldır.
Ancak zaferler gibi, mağlubiyetlerimizi de, geri çekilmelerimizi de aklıselimle düşünmeliyiz, değerlendirmeliyiz.
Buna sebep olan zafiyetlerimizi, bu kadar küçülmemize sebep olan hatalarımızı da doğru okuyup anlamak, konuşmak zorundayız.
Bu dersleri çıkarırsak güçlü bir ekonomi, güçlü bir askeriye, güçlü bir eğitim, güçlü bir hukuk, çok güçlü bir devlet sistemi oluştururuz.
Böyle olunca da güçlü bir toplum oluruz. Güçlü toplum olunca, öncelikle Allah muhafaza etsin böylesi savaşları bu kadar ağır bedeller ödeyerek savuşturmak zorunda kalmayız.
Çanakkale Zaferi'nin bize hediye ettiği kardeşlik ruhunu hayatın içine taşıyarak ekonomik, sosyal vs. her alanda atılıma dönüştürerek kas kuvvetini, zekâ, akıl ve imanla yoğrulmuş mefkûreler, hedefler etrafında birleştirerek "NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE" zevkini yaşayıp ağlayan yüzleri güldürmeliyiz.
Çanakkale Zaferi'ne damgasını vuran ve zaferi en anlamlı şekilde ortaya koyan söz, merhum Mustafa Kemal'in "Ben size ölmeyi emrediyorum" sözüdür.
Bu emri veren Mustafa Kemal de askerinin en ön safında yer alıyordu. Savaşı ancak böylesi büyük fedakârlıklarla kazandı.
Artık bu kadar tarihi tecrübeden sonra milletimizi ölüm kalım noktasına getirecek hataları yapmamalıyız.
Zekâmız ve aklımızla çağında ilerisinde olan dijital teknolojileri, yapay zekâları üreterek, oluşturarak, milletimizi milli, manevi, ekonomik, sosyal kısaca her alanda güçlendirmeliyiz.
Bu güçle insanını yetiştiren, yaşatan devlet elbette ki ilelebet yaşar. İşte o vakit kimse gözün üstünde kaşın var diyemez.
Türk milleti için Türk vatanı çok önemlidir. Atatürk, sınırlarını en son Türk nesillerinin kanlarıyla yoğurup çizdiği bu Türk vatanında, vatan mefhumunu anlamlaştırdı. "Yurt toprağı, sana her şey feda olsun. Kutlu olan sensin, hepimiz senin için fedaiyiz. Fakat sen Türk milletini ebedî hayatta yaşatmak için feyizli kalacaksın. Türk toprağı, sen, seni seven Türk milletinin mezarı değilsin. Türk milleti için yaratıcılığını göster" diyerek, vatanın önemini, anlamını belirtmiştir.
Hatalardan dersler çıkararak, aynı yanlışlara bir daha düşmemek üzere, bütün cihana bir kez daha haykırıyoruz, dün olduğu gibi bu gün de, yarın da:
"BU MİLLET ZALİMLERE BOYUN EĞMEZ"
"ÇANAKKALE GEÇİLMEZ."
- Mustafa Kemal Atatürk bir Osmanlı paşasıydı / 01.04.2025
- Bayram, şeker ve ruhsuzluk / 29.03.2025
- Akıl mı aşk mı? İnsanı insan yapan nedir? / 25.03.2025
- Akıl ve inanç: Haritasız yolculuk olur mu? / 22.03.2025
- Ehlibeyt ve Ramazan: Oruç, sadece bir açlık mıdır? / 21.03.2025
- Boğaz kanla dolu, ama geçilmez! / 18.03.2025
- Unutulan hakikat, kaybolan insanlık / 16.03.2025
- İnsanın, insan-ı kâmil olduğu ay: Ramazan / 14.03.2025
- İstiklal’in sesi: Bir milletin ruhuna kazınan marş / 12.03.2025