Suriye demokratik midir, diktatörlük müdür, hangi reformlara ihtiyacı vardır, yaşaması gereken sistemin tarzı ne olmalıdır, sendikalar, birlikler ve sivil toplum örgütlerinin rolü ve görevi nasıl bir işlev kazanmalı, halkın ekonomik refahı ve ilerlemesi nasıl sağlanmalı, basın özgürlüğü ve insafı nasıl işlemeli, rüşvet-fesat nasıl lağvedilmeli, ülkelerimizin zengin yeraltı ve yer üstü zenginlikleri nasıl kullanılmalı, mafyavari oluşumlar nasıl bertaraf edilmeli, uyuşturucu ticareti-silah kaçakçılığı nasıl önlenmeli, ordu ve silahlı kuvvetlerin-istihbaratın görevleri nasıl tanzim edilmeli, etnik-mezhepsel azınlıklar ve Kürt kardeşlerimizin haklı talepleri meselesi nasıl çözülmeli, yurtlarından zorla çıkarılmış Filistinli-Iraklı-Afganlı mültecilerin ülkelerine dönmesi nasıl başarılmalıdır, edebi-kültürel-arkeolojik zengin tarihimiz nasıl kullanılmalıdır, bunlar şüphesiz meşru sorular ve Türkiye dâhil bölge halklarının istisnasız tartışması gereken hayati önemde elzem konulardır. Bunun temel ilkesi, bu hususların bölge toplumlarının inisiyatifi ve denetiminde yapılmasıdır. Hiç bir gerekçe bu meselelerin ertelenmesi için sebep oluşturamaz. Lakin bu nebil hedeflere emperyalist-siyonist plan ve projeler teşhir edilerek onlara karşı net tavır alarak ulaşılmalıdır. Bunun dışında kalan çalışmalar, kişilerin ve geçmişi karanlık kanlı örgütlerin palazlanması, iktidara gelmeleri için çalışılması, medyanın terör kurumları gibi yayın yapması, stüdyolarda hazırlanmış görüntülerin beyinlere enjekte edilmesi, olaylara başından itibaren taraf olunması ve mevcut iktidarların düşmesi için "iblisle" bile işbirliği mubahtır söylemleri, etnik-mezhepsel fitneciliğin körüklenmesi, hele hele bazılarının yaptığı gibi işgalleri açıkça savunması ihanet ve onursuzluktur. Bu kapsamda, Suriye'de Arap Birliği'nin yaptırım kararlarına kızan bir grup sorumsuz çapulcu, konsolosluklarımıza saldırarak Türk bayrağı ve Atatürk posterlerini yaktı. Eylemin fotoğrafları çekildi ve anında yabancı medya kuruluşlarına servis edildi. Bu hadise provokasyon ve planlı bir eylemin daniskasıdır. Mantık şöyle der; bu eylemi yapanlar tepkilerinde samimi olsalardı, Suriye'yi sürekli tehdit eden Davutoğlu'nun, Erdoğan'ın veya Gül'ün fotoğrafları yakılırdı. Türkiye'de Türk bayrağı ve Mustafa Kemal konularında en hassas davrananlar, bugün Suriye'de olup bitenlere karşı en duyarlı ve en sorumlu tavırları sergileyen kesimdir. Bu kesimin ezici çoğunluğunun Suriye ile dayanışma içinde oldukları ve emperyalist politikaları eleştirdikleri aşikârdır. Bu çerçevede, hangi mantık bu kesimin düşmanlığını kazanmak için böyle bir hayasız-çirkin eyleme onay verebilir. Kime ne kazandırır? İlginç olan husus ise, Türk bayrağı ve Atatürk konularında düşmanlıkları zirve yapmış olanların Suriye'de bir gurubun yaptığı bu terbiyesiz saldırganlığı istismar ederek Suriye'ye yüklenmeleridir. Esas amaç itibariyle, bunların hedefi, Suriye halkı ile dayanışma içinde olan, müdahalelere karşı tutum alan veya AKP hükümeti'nin Suriye politikalarına destek vermeyen çevrelerin bu olay vesilesi ile Suriye'den uzak tutulmalarıdır. Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim'in olayı kınaması ve özür dilemesi olgun bir davranış örneğidir. Buna rağmen, bu olay gündemde tutularak Suriye'ye karşı orantısız tehditler savurmak Türkiye'nin milli menfaatlerine nasıl hizmet etmektedir? Türk bayrağı ve Mustafa Kemal konularında bu kadar hassas olduğunu göstermeye çalışan Başbakan Erdoğan, ABD'nin eli kanlı terörist askerlerinin Türk askerinin başına çuval geçirirken, "ne notası müzik notası mı" diyerek kararlı bir tavır yerine susmayı tercih ederken, Avrupa devletleri Türkiye'ye karşı terör örgütlerine açık destek verirken, milyonlarca Müslüman Iraklı katledilirken, camiler tecavüze uğrar ve bombalanırken duyarlılıkları kış uykusunda mıydı? Suriye'yi içten fetih edemeyeceklerini, Müftünün oğlunu öldürseler de, öldürdükleri cesetleri parçalasalar da, öldürülen askerleri, polisleri, memurları, akademisyenleri haber yapmasalar da, trenleri havaya uçursalar da, otobüsleri kurşunlasalar da, bir muayyen mezhebe mensup özel olarak seçtikleri görevlileri katletseler de, Alevi-Sünni fitnesi yapsalar da, ekonomik-siyasi ambargolara ve Katar gibi çağdışı İngiliz-Amerikan-İsrail krallıklarının el-Ceziresi'nin kendisini yırtmasına ve milyarlarca doları Suriye'yi kana bulamak için fütursuzca harcamasına, Türkiye topraklarında beslediklerine rağmen dize getiremeyeceklerini anladıkları için bütün bölgeyi karanlık bir savaşa ve kaosa sürüklüyorlar. Bizleri Suriye ve İran ile uğraştırırken, Somali'de, Filistin'de, Mısır'da, Bahreyn'de, Sudan'da, Libya'da, Afganistan'da yaptıkları katliamları, talanı ve insan hakları ihlallerini görmememizi sağlamaya çalışıyorlar. Araştırmacı gazeteci İbrahim Karagül'ün dikkat çektiği Somali'de neler oluyor hususu önem arz etmektedir.Sovyetler Birliği'nin tarih sahnesinden çekilmesinin ardından, Soğuk Savaş sonrası dönem olarak takdim edilen ve ABD'nin hegemonyasında tanzim edilmesi planlanan Yeni Dünya Düzeni iflas etmiştir. Uluslararası hukuk sistemi ve yerel yasal düzenlemeler keyfi uygulamalara maruz kalmıştır. Mantığın gücü yerine, gücün mantığı beşeri toplumların bütün ilişkilerine musallat olmuştur. Serbest piyasa ekonomisi, adil rekabet ve bu piyasayı düzenlemekle mükellef kurallar büyük bir yalandan ibarettir. Uluslararası örgütler işlevlerini yerine getiremeyen hantal kurumlara dönüşmüştür. Resul-i Ekrem efendimiz Muhammed ve Ocağının mübarek üyeleri, ekonomide tekelcilik mefhumunu mahkûm etmişler, bütün belaların, acıların ve savaşların müsebbibi olarak göstermişlerdir. Bugün dünyamızı felaketlere sürükleyen, krizlerin omurgasını teşkil eden gelişmelerin en önemli müsebbibi, ekonomide tekelcilik sistemini musallat eden ABD ve AB devletleridir. En nihayetinde, asırlardır suren talan, yağma ve katliam politikalarına rağmen krizlerden kurtulamamakta, boğulmaktadırlar. Bu ölümcül hastalıktan kurtulmak için her türlü ahlaksız ve anti-demokratik metot ve uygulamaları mübah kabul etmektedirler. Hastalıklarıyla yüzleşip sorunlarını çözmek için uğraşacaklarına bütün dünyayı ateşe atmayı seçiyorlar. Kendi toplumlarının gazabına uğrayacaklarını bildiklerinden, bu gazabı dışarı ihraç etme meyillisidirler. Komünizm, İslam, ulusal devletler-kimlikler ve ne bahane bulurlarsa kullanır saldırırlar. Faşist, ırkçı ve cani özelliklerini smokin giyerek, zarif tavırlara bürünerek kılıflamaya çalışırlar. Demokrasi, özgürlük, ekonomik kalkınma ve insan hakları yalanlarıyla ülkelere saldırırlar. Söylenen hak arzulanan batıldır tabirine uygun davranırlar. Televizyon, gazete, sınama ve daha nice imkânlarla önce düşman yaratırlar sonra düşmanı yok etmek için seferber olurlar. Tekelci ekonominin Mafyokrasi düzenidir bu.Orta-Doğu ve Mağrip (Kuzey Afrika) ülkelerini asırlarca işgal ve talan eden, Süveyş kanalı, Filistin, tarihi zenginlikler için coğrafyamıza musallat olan Batının sahtekâr haçlıları bu sefer aynı gerekçelerle petrol, su, pazar, uranyum, bor, tarım alanları, afyon için bölgemize hayâsızca ve zalimce saldırıyorlar. Coğrafyamızın anti-demokratik, hantal, anti-halkçı rejimlerini de bahane ederek bütün bölgeyi sürekli bir kaosun, etnik-mezhepsel savaşların ve yıkımların kısır döngüsüne atıyorlar. "Dinime küfreden Müslüman olsa bari", gibi bir garip durumla karşı karşıyayız. "Yukarı tükürsek bıyık aşağı tükürsek sakal" misaliyiz. Lakin tereddüde düşmememiz gereken tavrımız şu ki, anti-emperyalist politikalardan kesinlikle taviz verilmemesidir. Bu güçlerin ne kadar güçlü yerli işbirlikçileri, karalamaları, yalanları, şantajları, tehditleri, borazanları ve yardakçıları olursa olsun umudumuzu asla yitirmemeliyiz. Çünkü onların batılı yalanı, fitnesi, iftirası, mafyokrasisi var ise, bizimde hak Muhammed Ali'miz var. Onların tankı, pilotsuz uçakları, ölüm makineleri varsa bizimde ilahi Zülfikar'ımız var. Prof. Dr. Haydar Baş beyefendinin tarihi ifadesi ile Şam mübarektir ve onun kerametine uzanan düşmanlar muhakkak helak olur. Türkiye, İran, Irak, Suriye, Lübnan ve Filistin halklarının anti-emperyalist birliği, bölgemizin huzuru, istikrarı ve ilerlemesi için teminattır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023