“Beğler kötü olmadıkça, kötü kimseleri yanlarına yaklaştırmazlar. Kötülük neredeyse, kötüler de oradadır!” (Kutadgu Bilig)Bir şeyi çok merak ediyorum: Bir Başbakan’ın, herhangi bir belediye başkanının işlerine karışmak gibi bir yetkisi var mıdır? Eğer varsa ülke sınırları içinde farklı bir devlet gibi davranan, canı istediği zaman Başbakan ve kabineye; “Has..tirin! Has..tirin!” diye methiyeler dizen, belediye başkanına niye karış/a/mamıştı? Eğer yoksa; İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yapacağı veya yapmayacağı işlerden Başbakana ne? Kadir Topbaş, bu kadar müdahaleyi nasıl kabul eder? Topbaş, seçilmiş bir belediye başkanı mı, yoksa Başbakan’ın özel kalem müdürü veya teşrifatçı başı mı? Dünyanın herhangi bir yerinde; bir başbakanın, belediye işlerine bu kadar karıştığını, gören–bilen var mı?Başbakan, kendini padişah zannetmiyorsa, bu yaptıklarının makul bir açıklamasını yapmak zorunda! Gezi Parkı yıkılarak kurulacak olan AVM ile ilgili Başbakan’ın birilerine verdiği bir söz veya aldığı bir avans mı var ki, İstanbul Belediyesi’nin işine bu kadar karışıyor? O yurt dışındayken Cumhurbaşkanı makul (!) açıklamalar yaptı! Başbakan Vekili makul (!) konuştu! Belediye Başkanı Kadir Topbaş, makul (!) açıklamalar yaptı! Maalesef Başbakan’ın; “Benim Valim” dediği İstanbul Valisi, makul (!) açıklamalar yaptı! Kuzey Afrika’da morali iyice bozulan Başbakan döndü ve “... Siz hangi mesajı aldınız?” diyerek ortamı başladığı ândan daha da gergin bir hale getirdi! Kasımpaşalı Sultan, sözünün üstüne söz kabul etmiyor ve artık kesinlikle klinik bir vak’a! Eğer “nazar değmiş”se duâya; nazar değmemiş en azından panik–atağa yakalanmışsa, bir psikolog tedaâvisine ihtiyacı var!Başbakan; sınıfını azarlayan asabî bir öğretmen gibi, koğuş sayan psikopat bir gardiyan gibi, askere bağıran evde hanımdan fırça yemiş bir komutan gibi; “Benim bakanım, benim valim, benim polisim, benim yüzde ellim, benim yandaşım, benim hısımım, benim hasımım, benim İstanbul’um, benim belediyem, benim yolum, benim köprüm! Benim... Benim... Benim!...”diye saydırınca; “Vay benim akılsız başım! Vay benim kandırılmış zavallı komşum!” diye söyleniverdim! Dünya, naklen bizi izlerken, “Milli meselelerde desteğimiz sürecektir” diyen “Yavru muhalefet”in gizli desteği ile BOP Eş Başkanı, “millî meseleler”e, İleri Demokrat uygulamalara pervâsızca devam etti! Muhalif kanallara yağmur gibi kapama ve para cezaları; avukatlara tartaklatarak gözaltı; yaralılara âcil müdâhele yapan doktorlara gözaltı–soruşturma; vatandaşa (kimyasal silah) gaz bombası, tazyikli kimyasallı su, cop, uçan tekme, AKP’li siviller eliyle sopa!... Bitmedi!Ülke genelinde gittikçe büyüyen, tencereli, tavalı terörist(!) eylemler sonunda, geri basmak zorunda kalınca; aldıkları emirleri uygulayan millet evlâdı polislere, –bize göre önceden fişlenmiş, tesbit edilmişlere– işten el çektirme! Gölün taşıyla gölün birkaç kuşu!...En önemlisi; Başbakan’ın özellikle tahrîk ederek tetiklediği eylemler ile kamufle edilen silahlı PKK’lıların Yayla Şenlikleri, hemen peşine Diyarbakır’da Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı!..Gel de; “Şu sıralar çatlar, dağılırsa kaos olur!” endişesini hatırlayıp; “İleriyi görmek, olursa ancak bu kadar olur!” diye söylenme! Y–CeHâPe, sinekten yağ çıkarma fırsatçılığı ile pusarken; “Yavru Muhalefet” inâdına susarken, bir Türkoğlu Türk; Türkçe düşünüyor ve millet adına Türkçe konuşuyordu! Baştürk Haydar Baş Hoca; Atatürk’e, Cumhuriyet’e ve millî değerlere sahip çıkan Türk Gençliği’ni, baba muhabbeti ile ayıktırırken; “... siyasilerimize de önemli vazifeler düşüyor. Hukuki hakkını kullanarak iktidarı protesto için sokağa çıkan insanlara terörist muamelesi yapmak; hem hürriyetleri gasp, hem de ciddi bir yanlıştır. Millî şuur ve değerler etrafında bütünleşmeyi sağlayacak, sivil–asker birliğini ve dayanışmasını temin edecek; devlet ile milleti kenetleyecek bir siyaset anlayışı, bu tür ayrımcılık hareketlerinin önünü kesecek etkili bir yol olacaktır” diye siyâsilere de yol gösteriyordu...Görünen o ki; “Bu şarkı burada bitmez!” Sürer! Ne zaman kadar mı? İlk sandığa ve vatandaşın mührü eline alacağı güne kadar...“HER YER TAKSİM! HER YER DİRENİŞ! TAYYİP İS–Tİ–FA!” vesselâm...Selâm, sevgi, duâ...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Mustafa Aslan / diğer yazıları
- Atatürk'ün anlatımıyla Çanakkale savaşları / 20.03.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017