2010 referandumu ve 2011 seçimlerinde istediği oyu alan Erdoğan artık "ben varım, gerisi yalan" havasına girmişti. Artık 'ustalık' devriydi ve iktidarı kimseyle paylaşmak istemiyordu. Yargıdan futbola, siyasetten sanata hemen her alana müdahale ediyor, 'ben ne dersem o olur' mantığını ortaya koyuyordu.
Devletin birçok noktasında kadrolaşan FETÖ lideri durumun farkındaydı. Hatta o günlerde Pensilvanya'ya bir gurup gazeteci çağıran FETÖ liderinin, gazetecilere Erdoğan'ın, "güç zehirlenmesi yaşadığını" söylemişti.
FET Örgütünün en önemli insan ve mali kaynaklarının başında dershaneler geliyordu. Ve Erdoğan, dershaneler tez kapatıla, emrini buyurdu. Artı Milli Eğitim'de bir sistem değişikliğine daha gidildi ve 4+4+4 adlı yeni bir sistem getirildi. Artı öğrenci yurtları yapım işi de TOKİ'ye verildi.
FETÖ'nün, Türkiye'nin dört bir yanında yüzlerce hastanesi ve tıp merkezi olduğunu bilen Erdoğan, çıkardıkları yeni SGK yasasıyla bunlarında kontrolünü de aldı. Ayrıca iş adamları, vakıflar, özel üniversiteler ve medyadaki FETÖ yapılanmalarını da daha yakından izlenmeye başladı.
Erdoğan tarafından, "ne istediler de vermedik" imtiyazına sahip FETÖ, bu baskı karşısında boş durmadı. Mavi Marmara katliamı sonrası Erdoğan ve hükümet ekranlardan İsrail'e ateş püskürürken, FETÖ lideri, 'otoriteye karşı çıkmamak lazım, izin alınmalıydı' diyerek normalde AKP lehine olacak bir çıkış yapmıştı.
Şimdilerde anlaşılıyor ki, Gülen, Erdoğan'a İsrail kartını gösteriyormuş. İsrail'e rağmen siz hiçsiniz, diyormuş. Gülen haklı çıktı. Çünkü Saray ve iktidar otoriteye teslim oldu. O zaman bu kartı Erdoğan görmedi ve Gülen'i, İsrail yanlısı, dostu olarak gösterdi.
Ardından Gezi olayları meydana geldi. Gülen yine Erdoğan'ın karşısında durdu. Ve MİT tırları. AKP hükümeti tehlikenin boyutlarını, elleriyle kendilerine nasıl dirin bir kuyu kazdıklarını yeni yeni anlamaya başlamıştı ki, tak 17-25 Aralık. Milletimiz günlerce dizi film izler gibi devletin tepe isimlerinin videolarını, ses kasetlerini izledi.
Savcılar tutukluyor, hakimler bırakıyor. Hakimler tutukluyor ardından sürülüyor, yeni hakimler bırakıyor. Demokrasi ve yargı kabızlığı yaşıyorduk adeta. Binlerce emniyet ve yargı mensubu tutuklandı. Dershanelere, yurtlara baskınlar yapıldı. İş adamları, akademisyenler, gazeteciler vs. tutuklandı. Resmen milletin önünde sokak kavgası veriliyordu. Anlayana ise her şey apaçıktı. Paylaşım kavgası, güçlü benim, menfaatime dokunma kavgası yaşanıyordu.
Dün bizzat Erdoğan tarafından ilkeli yayıncılıkla, cesur duruşuyla övülen Zaman gazetesi ve STV' ye baskınlar yapıldı. 'Başörtülü bacıları' dövüldü. Ajanslarına, üniversitelerine, el ele açtıkları bankalarına el konuldu. Ey gidi günler ey!
Oysa dün ne muhabbet vardı aralarında. Erdoğan, ABD ziyaretinde Gülen'den bir isteğiniz var mı, sorusuna, "gökten ne yağdı da yer kabul etmedi ki" şeklinde cevap vermişti. "Dön bitsin bu gurbet, bitsin bu hasret" diyordu.
FETÖ lideri ise Erdoğan'ı ayakta tutmak için 'ölüleri bile diriltemeye' yelteniyordu.
Tabi o günleri hatırlatanlara Sayın Erdoğan tek kelimelik cevap veriyordu; "Aldatıldık"
Bu ikili menfaat çatışmasını Erdoğan ve AKP iç politikada, Gülen ise dış politikada kullandı ve kullanıyor.
Erdoğan ve AKP, doların, faizin artmasından Rus uçağının düşürülmesine kadar, işsizlikten, Esad'a, PKK, IŞİD katliamlarına kadar her taşın altına Gülen'i koyuyor, doğuda verdiğimiz şehitleri bile Gülen'e bağladı. Milletimiz öyle bir noktaya getirildi ki, evde sular kesilse Gülen'den bilecekler.
Dış politikada ise Gülen önde? Erdoğan ABD'de zoraki, bin bir minnetle muhatap bulabiliyor. Bulduğu muhataplarda her fırsatta Erdoğan'ın politikalarını yeriyor. İsrail'e teslim oldu. AB'ye teslim olmak zorunda?
Peki, gerçekte ne oluyor? Bu sorunun cevabını ABD'nin Ortadoğu uzmanı, BOP'un fikir babalarından, CIA ajanı, üniversite hocası Henri Barkey şöyle veriyor;
"Aralık 2013'e kadar (cemaat-AKP) beraberdiler. Washington'da 'eğer bir paralel bir örgütleşme olmuşsa herhalde hükümetin bilinci altında olmuştur' düşüncesi var."
Her fırsatta, "inlerine gireceğiz" diyen Erdoğan'a bir tavsiyem var. Eğer samimiysen inlerine girme, beton dök, Gülen'in misyonunu terk et.
Ha! Bu kavganın kaybedeni ne Erdoğan, ne AKP ve ne de Gülen'dir. Kaybeden Türkiye'dir, Türk Milletidir.
Devletin birçok noktasında kadrolaşan FETÖ lideri durumun farkındaydı. Hatta o günlerde Pensilvanya'ya bir gurup gazeteci çağıran FETÖ liderinin, gazetecilere Erdoğan'ın, "güç zehirlenmesi yaşadığını" söylemişti.
FET Örgütünün en önemli insan ve mali kaynaklarının başında dershaneler geliyordu. Ve Erdoğan, dershaneler tez kapatıla, emrini buyurdu. Artı Milli Eğitim'de bir sistem değişikliğine daha gidildi ve 4+4+4 adlı yeni bir sistem getirildi. Artı öğrenci yurtları yapım işi de TOKİ'ye verildi.
FETÖ'nün, Türkiye'nin dört bir yanında yüzlerce hastanesi ve tıp merkezi olduğunu bilen Erdoğan, çıkardıkları yeni SGK yasasıyla bunlarında kontrolünü de aldı. Ayrıca iş adamları, vakıflar, özel üniversiteler ve medyadaki FETÖ yapılanmalarını da daha yakından izlenmeye başladı.
Erdoğan tarafından, "ne istediler de vermedik" imtiyazına sahip FETÖ, bu baskı karşısında boş durmadı. Mavi Marmara katliamı sonrası Erdoğan ve hükümet ekranlardan İsrail'e ateş püskürürken, FETÖ lideri, 'otoriteye karşı çıkmamak lazım, izin alınmalıydı' diyerek normalde AKP lehine olacak bir çıkış yapmıştı.
Şimdilerde anlaşılıyor ki, Gülen, Erdoğan'a İsrail kartını gösteriyormuş. İsrail'e rağmen siz hiçsiniz, diyormuş. Gülen haklı çıktı. Çünkü Saray ve iktidar otoriteye teslim oldu. O zaman bu kartı Erdoğan görmedi ve Gülen'i, İsrail yanlısı, dostu olarak gösterdi.
Ardından Gezi olayları meydana geldi. Gülen yine Erdoğan'ın karşısında durdu. Ve MİT tırları. AKP hükümeti tehlikenin boyutlarını, elleriyle kendilerine nasıl dirin bir kuyu kazdıklarını yeni yeni anlamaya başlamıştı ki, tak 17-25 Aralık. Milletimiz günlerce dizi film izler gibi devletin tepe isimlerinin videolarını, ses kasetlerini izledi.
Savcılar tutukluyor, hakimler bırakıyor. Hakimler tutukluyor ardından sürülüyor, yeni hakimler bırakıyor. Demokrasi ve yargı kabızlığı yaşıyorduk adeta. Binlerce emniyet ve yargı mensubu tutuklandı. Dershanelere, yurtlara baskınlar yapıldı. İş adamları, akademisyenler, gazeteciler vs. tutuklandı. Resmen milletin önünde sokak kavgası veriliyordu. Anlayana ise her şey apaçıktı. Paylaşım kavgası, güçlü benim, menfaatime dokunma kavgası yaşanıyordu.
Dün bizzat Erdoğan tarafından ilkeli yayıncılıkla, cesur duruşuyla övülen Zaman gazetesi ve STV' ye baskınlar yapıldı. 'Başörtülü bacıları' dövüldü. Ajanslarına, üniversitelerine, el ele açtıkları bankalarına el konuldu. Ey gidi günler ey!
Oysa dün ne muhabbet vardı aralarında. Erdoğan, ABD ziyaretinde Gülen'den bir isteğiniz var mı, sorusuna, "gökten ne yağdı da yer kabul etmedi ki" şeklinde cevap vermişti. "Dön bitsin bu gurbet, bitsin bu hasret" diyordu.
FETÖ lideri ise Erdoğan'ı ayakta tutmak için 'ölüleri bile diriltemeye' yelteniyordu.
Tabi o günleri hatırlatanlara Sayın Erdoğan tek kelimelik cevap veriyordu; "Aldatıldık"
Bu ikili menfaat çatışmasını Erdoğan ve AKP iç politikada, Gülen ise dış politikada kullandı ve kullanıyor.
Erdoğan ve AKP, doların, faizin artmasından Rus uçağının düşürülmesine kadar, işsizlikten, Esad'a, PKK, IŞİD katliamlarına kadar her taşın altına Gülen'i koyuyor, doğuda verdiğimiz şehitleri bile Gülen'e bağladı. Milletimiz öyle bir noktaya getirildi ki, evde sular kesilse Gülen'den bilecekler.
Dış politikada ise Gülen önde? Erdoğan ABD'de zoraki, bin bir minnetle muhatap bulabiliyor. Bulduğu muhataplarda her fırsatta Erdoğan'ın politikalarını yeriyor. İsrail'e teslim oldu. AB'ye teslim olmak zorunda?
Peki, gerçekte ne oluyor? Bu sorunun cevabını ABD'nin Ortadoğu uzmanı, BOP'un fikir babalarından, CIA ajanı, üniversite hocası Henri Barkey şöyle veriyor;
"Aralık 2013'e kadar (cemaat-AKP) beraberdiler. Washington'da 'eğer bir paralel bir örgütleşme olmuşsa herhalde hükümetin bilinci altında olmuştur' düşüncesi var."
Her fırsatta, "inlerine gireceğiz" diyen Erdoğan'a bir tavsiyem var. Eğer samimiysen inlerine girme, beton dök, Gülen'in misyonunu terk et.
Ha! Bu kavganın kaybedeni ne Erdoğan, ne AKP ve ne de Gülen'dir. Kaybeden Türkiye'dir, Türk Milletidir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Kenan Evren dirildi de haberimiz mi? / 28.04.2025
- İstanbullular neden sokağa çıkıyor? / 27.04.2025
- Ekonominin kitabını yazdılar / 26.04.2025
- 23 yıllık iktidarın her daim mazereti olabilir mi? / 25.04.2025
- Çatlayan sadece fay hatları değil ar damarıdır / 24.04.2025
- Bizim 23 Nisan’dan anladığımız / 23.04.2025
- Türkiye’ye ‘Escobar sistemi’ kurmuşlar / 21.04.2025
- ‘Erdoğan Amca adım Danya Ebu Muhsin’ / 20.04.2025
- 2 bin değil 2 bin 600 yıldır yapılanamayanı yaptılar? / 19.04.2025
- Gazze’den tehciri, ‘hicret’ olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar / 18.04.2025
- İstanbullular neden sokağa çıkıyor? / 27.04.2025
- Ekonominin kitabını yazdılar / 26.04.2025
- 23 yıllık iktidarın her daim mazereti olabilir mi? / 25.04.2025
- Çatlayan sadece fay hatları değil ar damarıdır / 24.04.2025
- Bizim 23 Nisan’dan anladığımız / 23.04.2025
- Türkiye’ye ‘Escobar sistemi’ kurmuşlar / 21.04.2025
- ‘Erdoğan Amca adım Danya Ebu Muhsin’ / 20.04.2025
- 2 bin değil 2 bin 600 yıldır yapılanamayanı yaptılar? / 19.04.2025
- Gazze’den tehciri, ‘hicret’ olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar / 18.04.2025