İnsan niye gelir bu dünyaya?
Merak ediyorum. Sorguladınız mı hiç? Ben sık sık sorgularım.
Bazıları dünyayı bir yangın yerine benzetir. Bazıları gül bahçesine… Bence ikisi de doğrudur. Ama en doğru olanı insanın bir tutam mutluluk için geldiğine dair anlatılanlardır.
Hoş bu sorunun cevabını binlerce yıldır insanoğlu arasından çıkmış aklı başında adamlar çözememiş iken benim çözebilmem ne mümkün?
Ömrümüz keçi boynuzundan bir yudum bal almak için günlerce onu çiğnemekle geçmiş…
Geriye dönüp baktığımda kimi zaman dayanılmaz bir üzüntüye kapıldığım anları, mutluluktan uçtuğum zamanları anımsıyorum. Dost diyerek bağrımıza bastıklarımızın ihanetleri, hiç ummadığımız insanların iyilikleri geliyor aklıma…
Muhtemel, insan olmak için herkesin geçmesi gereken bir patikada yürüyorsunuz. Ömür denilen şey böyle bir şey… Yolunuzu ne kadar değiştirmeye çalışsanız da patika hep bir yerlerde karşınıza çıkıyor.
Küçüklüğümde anımsadığım şeyler ile büyüyünce anımsadıklarım hep birbiri ile çatışmıştır. Hele hele yaşınız kaç olursa olsun değer verdiğiniz, sevdiğiniz insanları kaybettikçe ölümle yaşam arasındaki çatışma beni açmazlara sürüklemiş; geleceğin karanlık bir çukurdan ibaret olması, o çukurun sizi bir sonraki hayatınıza taşıyacağı gerçeği hem meraklandırmış, hem de geride bırakacaklarınız adına korkutmuştur.
Bize; öğreti olarak dünyayı bizden sonrakilere bulduğumuzdan daha iyi bir yer olarak bırakmamız gerektiği öğretildiği için evvelini değil, sonrasını sorgulama ihtiyacını hep düşünmüş ve içinden çıkamamışızdır.
Sizin sadece düşünce yolu ile sonranızda daha iyi bir dünya bırakma isteğiniz maalesef bireysel olarak bir işe yaramıyor. Eğer düşünceleriniz ile tüm insanları etkileyebiliyor, bunun bir zorunluluk olduğuna gelecek kuşakları da inandırabiliyorsanız bir işe yarıyor.
Bir ömür boyu birkaç keçi boynuzundan bal çıkarmaya çalışarak zamanınızı harcıyorsanız maalesef sonuç kocaman bir sıfır olarak karşınıza çıkıyor. Bizim kuşak "İyi insan olmak ve iyi vatandaş olmak" düsturuna çokça sadık kalmış, dünyanın bir yangın yeri olmaması için çalışmamız gerektiğine inandırılmıştır.
Gelin görün ki, bugün bunun bir işe yaramadığı; güçlünün güçsüze tahakküm uyguladığı, doğrunun yanlış karşısında ezildiği, sevginin çıkarlar uğruna kullanıldığı, aklın delilik labirentlerinde gezindiği bir vefasızlık ortamı almış yürümüş durumda. Hem de ne için? Biraz daha fazla para kazanmak, daha lüks bir arabaya binmek, daha güzel bir kadınla beraber olmak, daha güzel bir mevki kapmak, daha güzel bir evde yaşamak, daha güzel yerlerde bir yazlık sahibi olmak veya tatil yapmak gibi hasletler uğruna…
Kırsalın şehirlere, şehirlerdekilerin kırsala bir dolap beygiri misali dönüp durması bundandır. Oysa tüm bunlar yaşanması veya düşünülmesi gereken süreçlerdir. Kimisi ibret almayı kimisi de ibretlik olmayı seçmekten ibarettir.
Kendi yaşamımızı gerçek anlamda tahlil edip yüzleşmedikçe bir tutam mutluluğu yakalamamız asla mümkün değildir. Asıl mutluluk dilimizin, elimizin, aklımızın ucundadır. Geriye doğru gidip, ne zamanlar mutlu olduğunuzu şöyle bir gözden geçirin. Acaba bir çuval dolusu dolar kazandığınız zaman mı mutluydunuz? Yoksa bir çuval doları iyilik ve hayır işleri için harcadığınız zaman mı? Çocuk ve gençleri okutmak için yaptığınız hayır hasenat işleri mi önemliydi yoksa Maldivler'de yaptığınız tatil mi?
Çalışıp üretirken harcadığınız mesaiden sonra eve dönmenin, ailece bir sofranın başında oğlunuzun, kızınızın hayırlı bir evlat olmasının insanca sonuçlarını kutladığınızda mı? Yastığa başınızı koyup; "Bugün şu işleri de bitirdim, günü boşa geçirmedim, yararlı oldum" diye düşündüğünüzde mi?
Mutluluk sadece bir işi başarmaktan ibaret değildir. O işler, hayatınızı zenginleştirecek insanlar ile tanışmanız, buluşmanız için de bir sebeptir. Yollar yolculuk için nasıl sebep ise, yeni insanlar ile tanışmak ve birlikte olmakta hayat yolunun zenginlikleridir. Ben her insanın bir meyvesi olduğuna inanırım. Kimisi zehir gibi acı, kimisi mayhoş, kimisi bal gibi tatlıdır.
Nasıl acıya, tatlıya müptela olmak insan bünyesi için zararlı ise; sadece mayhoş olanla yetinmekte doğru değildir. Aksine, bütün bunları birbirine karıştırmadan değerlendirmek; ifrata kaçmadan tüketmesini bilmek gerekir.
Acının yaşanacağı yerde gülmek; gülünecek yerde acılara boğulmak sizi üzmekten başka bir işe yaramaz.
Lütfen kendi iç dünyanızda, anılarınızda, yakınlarınızda mutlu olduğunuz anların tadını çıkarın.
Çıkarın ki, yarın öldüğünüzde ardınızda örnek olacak yaşanmışlıklar ve örnekler bırakın. Bencillikler değil… İyilikler ile anılın, kötülükler ile değil. Adınız yaşasın… Hayatımıza dokunup geçip giden tüm iyi insanlar gibi…
Sevgi ile kalın…
- Rekabet ve geleceğin partisi olmak… / 05.04.2025
- İlahi adalet… / 04.04.2025
- Sahne… / 02.04.2025
- Sessizlik… / 01.04.2025
- Bayramlık… / 28.03.2025
- Gelecek kaygısı… / 21.03.2025
- VEFA… / 19.03.2025
- Doğruları söylemek… / 14.10.2024
- Haydar Hoca'yı hatırlarken… / 06.08.2024