Benden misin, değil misin?

Bu cümle şu anki yönetim şeklimizin bir özeti âdeta: 'Benden misin, değil misin?' Eğer benim tarafımdaysan senin yaptığın hiçbir şeyi görmem, başkaları da görmesin ya da farkına varmasın diye de örterim. Ama benden değilsen o zaman sen yandın. Çok basit bir hatan da olsa itinayla büyütür, dallandırır budaklandırırım. Baskın çıkarak seni suçlu konumuna düşürürüm. Neye uğradığını sen bile şaşırırsın. İşte Türkiye'de şu an yaşadığımız durum tam da bu. 
İşin daha da kötüsü bu politikayı güdenler gücünü arkasındaki halktan alıyor. Çünkü her dediklerine inanan, her yaptıklarını mubah sayan, sorgulamayan, düşünmeyen, araştırmayan sadece körü körüne inanan bir kitle var arkalarında. Oysa ki Kur'an'da En'am suresi 32. ayette, 'Dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlencedir. Elbette ki ahiret yurdu Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hala akıllanmayacak mısınız?' diye sorarken Rabbimiz tam da bunu kast etmiyor mu? Ya da Nahl Suresi 12. ayette, 'O geceyi, gündüzü,güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Bütün yıldızlar da O'nun emri ile sizin hizmetinize verilmiştir. Şüphesiz bunlarda aklını kullanan bir millet için ibretler vardır' buyururken bize seslenmiyor mu?
Düşünmek, akıl yürütmek Rabbimizin bize emri. Oysa ki biz bu dünyada emrimize verilen bu nimetler varken, yerüstü yeraltı zenginlikleri varken 1300 lira asgari ücrete talim ediyoruz. Bu nimetler hepimize yetecek de artacak kadarken gereksiz çekişmelere girip birbirimizi öldürüyoruz. Yerimizden yurdumuzdan oluyoruz. Bizi bunlarla meşgul edip, dış dünyada itibarımızı sıfırlayanlar bizi  muhtaç duruma düşürüp müslümanı müslümana kırdıranlar, Osmanlı torunuyuz, biz büyüğüz, güçlüyüz teraneleriyle bizi kandırırken, dinî söylemlerle bizi zayıf noktamızdan vururken kendi çıkarları doğrultusunda kanunlar yapmaya, fetvalar çıkarmaya birbirlerini aklamaya devam ediyor. Vatan bölünüyor hiçbir tedbir alınmıyor. Biz üzerine düşünmüyor bize oynanan senaryonun figüranları olarak yaşamaya devam ediyoruz. Hiçbir tepki vermeden. İdrak gücümüzü kaybetmiş gibiyiz. 
Bizden olan rüşvet alabilir, cebini doldurabilir, ahlak dışı hareketlerde bulunabilir, buna karşılık yargılanmaz, soruşturulmaz ama bizden olmayan hapse atılır, itibarsızlaştırılır, her türlü kötü söylemi hak eder. 
Halbuki doğru da yanlış da bellidir. Sana bana göre değişmez. Kur'an'da Allah (c.c.) haram-helal sınırlarını çizmiştir. Peygamber hayatı boyunca her olayda bunu göstermiştir. Dindar olduğunu iddia eden insanların bunu çok iyi bilmesi gerekmez mi? Gücün ve çoğunluğun peşine gitmek çoğu kez iyi değildir. Maalesef doğru tarih boyunca hep azınlıkta olmuştur. Öyle olmasa Hz. Hüseyin'in yanında Kerbela'da 72 kişi olmazdı. Öyle olmada İslam Peygamberinin cenaze namazını sadece 17 kişi kılmazdı. Çoğunluğa kanmamak gerektiğini yine Kur'an'dan öğreniyoruz. 
"Aralarında Allah'ın indirdiği ile hüküm vermelisin. Onların keyfine uyma. Allah'ın sana indirdiklerinin bir kısmından sakın seni şaşırtmasınlar. Yüz çevirirlerse, demek ki Allah bazı günahları yüzünden onları cezalandırmak istiyor. Gerçekten insanların çoğu yoldan çıkmıştır." (Maide, 49).
"Biz bu Kur'an'da her türlü örneği verdik, ne var ki halkın çoğunluğu inkarda direniyor." (İsra, 89).
"Dedi ki: 'Senin koyununu kendi koyunlarına katmayı istemekle sana haksızlık etmiştir. Doğrusu, ortakçıların çoğu bir birinin hakkına el uzatır. İnanıp erdemli davrananlar bunun dışındadır, onlar ise sayıca ne kadar azdır!' Davud, kendisini sınadığımızı sanarak bağışlanma diledi, eğildi ve tevbe etti." (Sad, 24).
"Kendilerine ayetlerimiz apaçık olarak okunduğu zaman inkar edenler inananlara, 'Hangimiz daha gönençli ve hangimiz sayısal üstünlüğe sahiptir' derler." (Meryem, 73).
Daha sıralanacak çok ayet var. Hiç olmazsa Rabbü'l-âlemin önceki kavimlerden de örnek vererek ne demek istemiş diye biraz düşünsek keşke ve kendimizi hesaba çeksek. Hesap günü gelmeden, iş işten geçmeden...