Baki Bektaş Hocamızın ebedi aleme rıhleti; tüm tanıyanları, İcmal'in ilk sayısından itibaren nefis makalelerini takip edenleri yaman yaraladı.
Yeni Mesaj'daki köşesini yudum yudum okumamız, hazmetmemiz gereken günlere geldik; yazık ki, artık o fırsatı kaybettik. Her cümleleri çerçevelik olan o yazıları okumakta tembellik gösterenler, bundan böyle Baki Bektaş'sız gazete ile yetinecekler.
Baki Hoca ile aynı şehri, aynı mekanı uzun zaman paylaşmadık ama, İcmal Dergisi'nin Yazı İşleri Müdürlüğü'nü yaptığım uzun yıllar boyunca sürekli telefon görüşmelerimiz oldu. Bu işi yapanlar iyi bilir. Yazarlardan yazı almak, vaktinde bir araya getirmek hayli zordur. Aylık İcmal Dergisi için yazılarını almakta en çok zorlandığım Baki Bektaş Hocamız idi. Önce başlığını verir, "Aziz Hoca bu ay bana üç sayfa ayır" derdi ve günler sonra da yazıyı gönderirdi. Daha sonra gazetedeki günlük yazıları dahil olmak üzere Baki Bektaş'ın her yazısının yoğun bir emek mahsulü olduğu ehlince malumdur. Ayaküstü, çalakalem yazdığı bir yazısına rastlamadım.
Yıllar önce Bursa Meltem Koleji'nin temel atma törenindeyiz. İşlemler bittikten sonra piknik yapmak üzere Uludağ'a hareket edildi. Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in de içinde bulunduğu kafileyi Uludağ'ın ulu ormanları içinde kaybettik. Belki yüz kadar arabadan sadece Baki Bey'in idaresindeki araba ile bizim araba peşpeşe, zirveye doğru tırmanıyoruz; ama görünürde hiç kimseler yok. Zirveye yakın bir çeşmenin başında durdular, biz de durduk. Soğuk sular içildikten sonra, dedim ki, "Hocam zannediyorum ki onlar falan yerden sağa ayrıldılar". Baki Bey kendine özgü tebessüm-ciddiyet karışımı bir eda ile dedi ki: "Yeğenim! Şu an biz, zan makamında değil, hakikat makamındayız".
Haftalık Mesaj Dergisi'nin o haftaki sayısında; "Uludağ: Çok açık bir adres" başlığı ile bu olayı anlattım. Ondan sonraki bütün görüşmelerimizde mütebessim bir çehre ile elini uzattı ve: "Uludağ: Çok açık bir adres" cümlesini tekrar etti... Vefatından kısa süre önce aynı tabloyu Malatya'da, Elazığ'da, Ankara'da, Gaziantep'te tekrar tekrar yaşadık.
Şairin dediği gibi "Ecel, pir yerine bazen civan gözetiyor."
İki büklüm bastona mahkum durumdaki Nihani babaya şöyle demiş Reyhani:
"Baba senin hükm-i halin kalmadı
Söndü peteklerin, balın kalmadı
Bir yana gidecek yolun kalmadı
Şimdi seni bir Kabristan gözetir."
Nihani'nin cevabı çok anlamlı olmuş:
"Böyle ham fikri sokma araya
Çam sakızı ilaç olmaz yaraya
Âzrail gelirse bakmaz sıraya
Bazen pir yerine civan gözetir."
Yeni Mesaj'daki köşesini yudum yudum okumamız, hazmetmemiz gereken günlere geldik; yazık ki, artık o fırsatı kaybettik. Her cümleleri çerçevelik olan o yazıları okumakta tembellik gösterenler, bundan böyle Baki Bektaş'sız gazete ile yetinecekler.
Baki Hoca ile aynı şehri, aynı mekanı uzun zaman paylaşmadık ama, İcmal Dergisi'nin Yazı İşleri Müdürlüğü'nü yaptığım uzun yıllar boyunca sürekli telefon görüşmelerimiz oldu. Bu işi yapanlar iyi bilir. Yazarlardan yazı almak, vaktinde bir araya getirmek hayli zordur. Aylık İcmal Dergisi için yazılarını almakta en çok zorlandığım Baki Bektaş Hocamız idi. Önce başlığını verir, "Aziz Hoca bu ay bana üç sayfa ayır" derdi ve günler sonra da yazıyı gönderirdi. Daha sonra gazetedeki günlük yazıları dahil olmak üzere Baki Bektaş'ın her yazısının yoğun bir emek mahsulü olduğu ehlince malumdur. Ayaküstü, çalakalem yazdığı bir yazısına rastlamadım.
Yıllar önce Bursa Meltem Koleji'nin temel atma törenindeyiz. İşlemler bittikten sonra piknik yapmak üzere Uludağ'a hareket edildi. Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in de içinde bulunduğu kafileyi Uludağ'ın ulu ormanları içinde kaybettik. Belki yüz kadar arabadan sadece Baki Bey'in idaresindeki araba ile bizim araba peşpeşe, zirveye doğru tırmanıyoruz; ama görünürde hiç kimseler yok. Zirveye yakın bir çeşmenin başında durdular, biz de durduk. Soğuk sular içildikten sonra, dedim ki, "Hocam zannediyorum ki onlar falan yerden sağa ayrıldılar". Baki Bey kendine özgü tebessüm-ciddiyet karışımı bir eda ile dedi ki: "Yeğenim! Şu an biz, zan makamında değil, hakikat makamındayız".
Haftalık Mesaj Dergisi'nin o haftaki sayısında; "Uludağ: Çok açık bir adres" başlığı ile bu olayı anlattım. Ondan sonraki bütün görüşmelerimizde mütebessim bir çehre ile elini uzattı ve: "Uludağ: Çok açık bir adres" cümlesini tekrar etti... Vefatından kısa süre önce aynı tabloyu Malatya'da, Elazığ'da, Ankara'da, Gaziantep'te tekrar tekrar yaşadık.
Şairin dediği gibi "Ecel, pir yerine bazen civan gözetiyor."
İki büklüm bastona mahkum durumdaki Nihani babaya şöyle demiş Reyhani:
"Baba senin hükm-i halin kalmadı
Söndü peteklerin, balın kalmadı
Bir yana gidecek yolun kalmadı
Şimdi seni bir Kabristan gözetir."
Nihani'nin cevabı çok anlamlı olmuş:
"Böyle ham fikri sokma araya
Çam sakızı ilaç olmaz yaraya
Âzrail gelirse bakmaz sıraya
Bazen pir yerine civan gözetir."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Çocukluğumuzun ramazanları / 07.03.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Çocukluğumuzun ramazanları / 07.03.2025