İstiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un şu dörtlüğüyle başlayalım:"Geçmişten adam hisse kaparmış? Ne masal şey! Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi? "Tarih'i" "tekerrür" diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?"Evet, hiç ibret alınsaydı tarih tekerrür eder mi?Daha bundan 20-30 yıl önce yaşanmış olan bir Yugoslavya örneği var, bizim AKP'li siyasiler ve Sayın Erdoğan bundan ibret almak yerine aynı yanlışı yapmanın gayreti içindeler.Türkiye, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ısrarla üzerinde durduğu başkanlık sistemine geçerse, aynen Yugoslavya'nın kaderini yaşayacaktır; Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ın vurguladığı gibi paramparça olacaktır.Dilerseniz, Yugoslavya'nın ibretlik tarihini, bu ibretlik hadiseler Türkiye'de de tekerrür etmesin, cennet vatanımız cehenneme dönmesin diye özetle aktarmaya çalışalım.Josip Broz Tito'nun 1980 yılında ölmesiyle bir federal cumhuriyet olan Yugoslavya parçalanmanın eşiğine gelmiştir.Yugoslavya'nın parçalanmasının en önemli nedenleri etnik çekişmeler, ekonomik bunalım ve de Batılı ülkelerin el altından gerçekleştirdikleri, çatışmaları ve bölünmeyi körükleyen siyasi, ekonomik, ideolojik, askeri müdahaleleridir. (Dikkat ederseniz Türkiye'nin problemleri de aynıdır.)1980'ler boyunca, federatif yapının altyapısını hazırlayan 1974 anayasasının da verdiği yetkilerle Federasyonu oluşturan özerk cumhuriyetler ekonomik ve siyasi alanda merkezden neredeyse bağımsız davranmaya başladılar. (AKP hükümeti üniter yapımızın teminatı olan anayasamızı işte bu Yugoslavya'yı paramparça eden 1974 anayasasına çevirmeye çalışıyorlar)Diğer taraftan da Batıya bağımlı politikalar nedeniyle giderek artan borç yükü 1983'ten sonra ekonomik istikrar adı altında yeni kemer sıkma politikalarını beraberinde getirdi ve her noktada ayrımcılık yaşayan halk daha da huzursuz duruma düştü.Bütün özerk cumhuriyetlerde her geçen gün daha sert sesler yükselmeye başladı.İlk olarak 1981 yılında Kosova'da başlayan siyasi amaçlı gösteri ve eylemler zamanla diğer cumhuriyetlere de sıçradı. Bu eylem ve gösteriler bir süre sonra cumhuriyetler arasındaki ilişkilerin gerginleşmesine yol açtı, ilk başlarda Sırbistan ile Hırvatistan ve Slovenya arasında çatışmalar yaşanmaya başladı.1980'lerin sonunda Slobodan Miloseviç liderliğindeki Sırbistan, Batılı ülkeleri el altından desteğiyle gücünü artırıp Kosova ve Voyvodina'nın özerkliğini kaldırdı ve Karabağ'ın yönetimini kaldırıp kendisine bağladı.Sırplar bu şekilde Yugoslovya Federasyonu'nda yönetimdeki ağırlığını artırınca, bu diğer özerk cumhuriyetlerin "Sırbistan denetimde bir Yugoslavya'da yaşama sorunu"nu ortaya çıkardı. Sırbistan'ın sertlik yanlısı politikaları diğer cumhuriyetleri canından bezdirdi.Mayıs 1991'de rotasyonla üstlenilen devlet başkanlığı sırası Hırvat Stjepan Mesic'e geldiği hâlde Sırbistan'ın bunu engellemesi ortak bir federasyon içinde yaşanması olanağını ortadan kaldıran bir gelişme olurken, ülkenin başkansız kalmasına da yol açtı.25 Haziran 1991 yılında Slovenya ve Hırvatistan bağımsızlıklarını ilan etti ve ardından çatışmalar başladı. Yugoslavya altında artık yaşamanın mümkün olmayacağını gören Makedonya ve Bosna Hersek de 1991 yılında bağımsızlıklarını ilan ettiler.Ocak 1992 yılında Batının ve Sırbistan'ın kışkırtmasıyla Sırp milisler Bosna Hersek Sırp Cumhuriyeti'ni kurdular ve "etnik temizlik" başlattılar. 4 yıl süren kanlı bir savaş ve Bosnalı Müslümanların tam bir katliamı yaşandı.Bugün Yugoslavya coğrafyasında bulunan ülkeler hala geçmişin acılarını yaşamaya devam ediyor. Diğer taraftan da patlamaya hazır bir bomba gibi de tetikte bekliyorlar.İşte başkanlık sistemiyle Türkiye'ye getirilmek istenen federatif yapı da aynen Yugoslavya'nın kaderini bize yaşatacaktır.Bir farkla, bizim coğrafyamız üzerinde arzı mevut yani Büyük İsrail Devleti hesabı vardır. Yani, parçalanma ve iç savaştan sonra bağımsız küçük devletlerin varlığına bu coğrafyada asla müsaade edilmeyecektir.Bu açıdan da bakıldığında bize dayatılan başkanlık sistemi, Türkiye'yi Büyük İsrail Devleti'ne hazırlayacaktır.Tek çıkış yolu, Sayın Baş'ın ısrarla ifade ettiği gibi "en ideal" olan üniter yapımızın muhafazası, Milli Ekonomi Modeli ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni tam bağımsız hale getirmektir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025
- ‘Onlar Kur'an'ın müşahhas halidir’ / 22.03.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025
- ‘Onlar Kur'an'ın müşahhas halidir’ / 22.03.2025