Üyelik müzakerelerinin başlayabilmesi için sayısız ev ödevini yerine getiren Türkiye'de siyasi irade, son uyum paketini meclisinden geçirmekle, ağır bir sorumluluk altına girmiştir.
Ana dilde yayın ve eğitim ile ilgili düzenlemeler tamamlanmıştır. Azınlık vakıflarının mülk ve toprak edinmeleri önündeki engeller de bir bir kaldırılmaktadır.
Atatürk'ün bizzat ilgilendiği 36 Beyannamesi'ni hiçe sayan bu yeni uygulamanın temeli, AB'nin, Kemalist rejimi ve Atatürk önderliğinde şekillenen bölünmez ulus-devlet tezini yıkmaktır.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin, Lozan Antlaşması'yla belirlenmiş azınlık tanımı, Rum, Ermeni ve Musevileri kapsamaktadır.
Hukuk dışında hiçbir bilim alanında kesin sınırları belirlenememiş bir kavram olan "azınlıklar" konusunda, AB'nin Türkiye yorumu şöyledir:
"Türkiye'de 30'dan fazla etnik grup vardır ve her biri azınlık sayılmalıdır, her birine özerklik verilmesi gerekir."
Lozan'ı hiçe sayan bu tespiti, bir yaptırım haline getiren karar ise, 2000 yılı ilerleme raporunda önümüze konulmuştur.
Türkiye'nin, "Azınlıkların Korunmasına Yönelik Avrupa Çerçeve Sözleşmesi"ni imzalamadığı ve Lozan ile tanımlanan azınlıkların dışında başka bir azınlığı tanımama yolundaki tutumunu sürdürmesinin üyelik önünde ciddi bir engel olduğu vurgulanmıştır.
Bugün küresel dünyada ulus-devletin parçalandığı ve şirket egemenliğinin önündeki büyük devlet engelinin kaldırılması yönünde ciddi çalışmalar vardır.
Cumhuriyet Türkiyesi ise, ulus-devletin güçlü bir temsilcisidir.
Bu sebeple, ciddi propagandalar ve sözde üyelik şartları ile yapılmak istenen, Türkiye Cumhuriyeti'nin bütünlüğünü parçalamaktadır.
Ülkemizde çeşitli isimler altında faaliyet gösteren yabancı vakıfların da, bu gayeye hizmet eden çalışmalarına yıllardır devam ettikleri bilinen hakikatlerdir.
Ülkemizde "kültür hizmetleri" gayesiyle çalışmalarını sürdüren yabancı vakıflardan özellikle Alman vakıflarının, ulus-devleti yıkma yönünde ciddi propagandaları mevcuttur.
Alman Federal Hükümetinin "Politik Eğitim Fonu"ndan finanse edilen bu vakıflar, Almanya'nın en büyük 4 partisine aittir.
Alman CDU Partisi'nin 1984'te açılan Konrad Adenauer Vakfı; SPD'nin 1988'de kurulan Friedrich Ebert Vakfı; FDP'nin 1991 tarihi; Friedrich Noumann Vakfı ve 1990'lı yılların ortasında kurulan, Yeşiller Partisi'ne bağlı Lieinrich Böll Vakfı İstanbul'da halen faaliyettedirler.
Konrad Adenauer Vakfı'nın Türkiye Danışmanı, Steinbach aynı zamanda, Alman Dışişleri Bakanlığı'nın finanse ettiği Alman Doğu Enstitüsü'nün müdürüdür.
1998 yılında, "İslam'ın Avrupa için Önemi" konferasında, Türkiye için şu tespitlerde bulunmuştur:
"Sorun, Atatürk'ün bir Paşa fermanıyla yarattığı yapay ürün Türk devleti ve Türk ulusudur. Sorun, Kemalizm ve Kemalizmin ulusçuluk ve laiklik ilkeleridir. Sorun, uyduruk, zorlama ve yapay Türk ulusudur. Böyle bir ulus yoktur... Bu uyduruk ulusu Atatürk nasıl kurdu?"
Yeşillerin Heinrich Böll Vakfı ise, "Federal yönetimin" nimetlerini Doğu Anadolu konusunda gündeme getirmekte, Türkiye'nin etnik çetelerini hazırlamaktadır.
SPD'nin Friedrich Ebert Vakfı ise, "Türkiye'de sivil toplumun kurulabilmesi"ne uğraşmaktadır.
Alman Dışişleri Bakanlığı'nın, ülkelerin içine dikkat çekmeden karışabilmek ile ilgili önerilerinde, politik vakıfların etkili olacağı belirtilmiştir.
Bu vakıfların programlarında;
1. Kemalizmin iflas ettiği ve sorunun geçici bir hükümet sorunu değil de, yapay ve uyduruk Türk ulusunu tepeden inme yöntemlerle yaşatmaya uğraşan Türk devleti olduğunu kanıtlamaya çalışmak,
2. Türkiye'de yerel yönetimlere işlerlik kazandırarak Almanya benzeri "federal sistemin" özendirilmesi,
3. Akademisyenler, aydınlar, burs verilen doktora öğrenicileri ile yerli aracılar yetiştirmek gayeleri vardır.
AB'nin azınlıklarla ilgili reformistleri de bu tür vakıfların önünü daha da açmak gayesindedir.
Ulus-devleti yıkarak, Sevr'i hortlatma çabasından asla vazgeçmeyen Batı'ya, bu tür fırsatları uygulamalarına izin verilmesi ağır bir vebaldir.
Ana dilde yayın ve eğitim ile ilgili düzenlemeler tamamlanmıştır. Azınlık vakıflarının mülk ve toprak edinmeleri önündeki engeller de bir bir kaldırılmaktadır.
Atatürk'ün bizzat ilgilendiği 36 Beyannamesi'ni hiçe sayan bu yeni uygulamanın temeli, AB'nin, Kemalist rejimi ve Atatürk önderliğinde şekillenen bölünmez ulus-devlet tezini yıkmaktır.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin, Lozan Antlaşması'yla belirlenmiş azınlık tanımı, Rum, Ermeni ve Musevileri kapsamaktadır.
Hukuk dışında hiçbir bilim alanında kesin sınırları belirlenememiş bir kavram olan "azınlıklar" konusunda, AB'nin Türkiye yorumu şöyledir:
"Türkiye'de 30'dan fazla etnik grup vardır ve her biri azınlık sayılmalıdır, her birine özerklik verilmesi gerekir."
Lozan'ı hiçe sayan bu tespiti, bir yaptırım haline getiren karar ise, 2000 yılı ilerleme raporunda önümüze konulmuştur.
Türkiye'nin, "Azınlıkların Korunmasına Yönelik Avrupa Çerçeve Sözleşmesi"ni imzalamadığı ve Lozan ile tanımlanan azınlıkların dışında başka bir azınlığı tanımama yolundaki tutumunu sürdürmesinin üyelik önünde ciddi bir engel olduğu vurgulanmıştır.
Bugün küresel dünyada ulus-devletin parçalandığı ve şirket egemenliğinin önündeki büyük devlet engelinin kaldırılması yönünde ciddi çalışmalar vardır.
Cumhuriyet Türkiyesi ise, ulus-devletin güçlü bir temsilcisidir.
Bu sebeple, ciddi propagandalar ve sözde üyelik şartları ile yapılmak istenen, Türkiye Cumhuriyeti'nin bütünlüğünü parçalamaktadır.
Ülkemizde çeşitli isimler altında faaliyet gösteren yabancı vakıfların da, bu gayeye hizmet eden çalışmalarına yıllardır devam ettikleri bilinen hakikatlerdir.
Ülkemizde "kültür hizmetleri" gayesiyle çalışmalarını sürdüren yabancı vakıflardan özellikle Alman vakıflarının, ulus-devleti yıkma yönünde ciddi propagandaları mevcuttur.
Alman Federal Hükümetinin "Politik Eğitim Fonu"ndan finanse edilen bu vakıflar, Almanya'nın en büyük 4 partisine aittir.
Alman CDU Partisi'nin 1984'te açılan Konrad Adenauer Vakfı; SPD'nin 1988'de kurulan Friedrich Ebert Vakfı; FDP'nin 1991 tarihi; Friedrich Noumann Vakfı ve 1990'lı yılların ortasında kurulan, Yeşiller Partisi'ne bağlı Lieinrich Böll Vakfı İstanbul'da halen faaliyettedirler.
Konrad Adenauer Vakfı'nın Türkiye Danışmanı, Steinbach aynı zamanda, Alman Dışişleri Bakanlığı'nın finanse ettiği Alman Doğu Enstitüsü'nün müdürüdür.
1998 yılında, "İslam'ın Avrupa için Önemi" konferasında, Türkiye için şu tespitlerde bulunmuştur:
"Sorun, Atatürk'ün bir Paşa fermanıyla yarattığı yapay ürün Türk devleti ve Türk ulusudur. Sorun, Kemalizm ve Kemalizmin ulusçuluk ve laiklik ilkeleridir. Sorun, uyduruk, zorlama ve yapay Türk ulusudur. Böyle bir ulus yoktur... Bu uyduruk ulusu Atatürk nasıl kurdu?"
Yeşillerin Heinrich Böll Vakfı ise, "Federal yönetimin" nimetlerini Doğu Anadolu konusunda gündeme getirmekte, Türkiye'nin etnik çetelerini hazırlamaktadır.
SPD'nin Friedrich Ebert Vakfı ise, "Türkiye'de sivil toplumun kurulabilmesi"ne uğraşmaktadır.
Alman Dışişleri Bakanlığı'nın, ülkelerin içine dikkat çekmeden karışabilmek ile ilgili önerilerinde, politik vakıfların etkili olacağı belirtilmiştir.
Bu vakıfların programlarında;
1. Kemalizmin iflas ettiği ve sorunun geçici bir hükümet sorunu değil de, yapay ve uyduruk Türk ulusunu tepeden inme yöntemlerle yaşatmaya uğraşan Türk devleti olduğunu kanıtlamaya çalışmak,
2. Türkiye'de yerel yönetimlere işlerlik kazandırarak Almanya benzeri "federal sistemin" özendirilmesi,
3. Akademisyenler, aydınlar, burs verilen doktora öğrenicileri ile yerli aracılar yetiştirmek gayeleri vardır.
AB'nin azınlıklarla ilgili reformistleri de bu tür vakıfların önünü daha da açmak gayesindedir.
Ulus-devleti yıkarak, Sevr'i hortlatma çabasından asla vazgeçmeyen Batı'ya, bu tür fırsatları uygulamalarına izin verilmesi ağır bir vebaldir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Abdulkadir Baş / diğer yazıları
- Gerçekleri görebilmek / 05.11.2002
- Ezilen halklar Türk'ün adaletini bekliyor / 03.11.2002
- Türkiye'nin gerçek dostu var mı? / 02.11.2002
- AB, Türkiye'nin kurtuluşu değil, sonudur / 01.11.2002
- Çeçen eyleminin ardından / 31.10.2002
- Milli kaynakları hayata geçirecek irade, milletin iradesidir / 29.10.2002
- Türk'e Türk'te başka dost yoktur / 28.10.2002
- Basının esas görevi / 27.10.2002
- İnsan hakları meselesi / 26.10.2002
- Milletçe aradığımızı bulduk / 24.10.2002
- Ezilen halklar Türk'ün adaletini bekliyor / 03.11.2002
- Türkiye'nin gerçek dostu var mı? / 02.11.2002
- AB, Türkiye'nin kurtuluşu değil, sonudur / 01.11.2002
- Çeçen eyleminin ardından / 31.10.2002
- Milli kaynakları hayata geçirecek irade, milletin iradesidir / 29.10.2002
- Türk'e Türk'te başka dost yoktur / 28.10.2002
- Basının esas görevi / 27.10.2002
- İnsan hakları meselesi / 26.10.2002
- Milletçe aradığımızı bulduk / 24.10.2002