İsrail, Lübnan'a saldırdı, yaktı, yıktı, masum sivilleri katletti. "Savaş açtı" diyemiyoruz, çünkü savaşın da bir kuralı, bir hukuku vardır. İsrail, bunların hiçbirisine riayet etmeden yapacağını yaptı. Fakat hesap ters döndü. İş, İsrail ve ağabeyi ABD'nin plânladığı şekilde yürümedi. Hizbullah, böyle bir saldırıya hazırlıklı olduğu için büyük bir direniş gösterdi. İsrail ve ABD'nin gafil avlama plânını suya düşürdü. Sonuç alamayacaklarını, savaş uzadıkça Hizbullah'a desteğin artacağını anlayan İsrail ve ABD, varlığı ve yokluğu tartışılan BM'den ateşkes kararı çıkardı. Bu kararı çıkarmalarındaki amaç, silâhla elde edemediklerini, diplomatik yolla elde etmektir. Nitekim, ateşkes kararının hemen ardından verilen ilk beyanatlar, bunu açıkça ortaya koymaktadır.Siyasal bilimciler derler ki: "Savaş silâhlı diplomasidir, diplomasi silâhsız savaştır". Silâhsız savaşta, yani aldatmada mahir olan Batılılar, yine aynı yola başvurdular, yine Türkiye'yi kurban seçtiler. İsrail ve ABD'nin oyuncağı haline gelen BM nedir ki, onun kararıyla Türkiye, Lübnan'a asker gönderecek? Bu, Türkiye'yi Müslümanlarla ve özellikle de İran'la karşı karşıya getirmek için kurulmuş bir tuzaktır. Halbuki, bu konuda Türkiye'ye düşen görev, İsrail hükümetinin savaş suçlusu olarak yargılanmasını ve savaş tazminatı ödemesini, dünya gündemi taşımak ve savunmaktır. Ama, AKP hükümeti böyle bir şey yapamaz, zira o da suç ortağıdır. Bunu biz söylemiyoruz. AKP'nin yayın organı olan Yeni Şafak gazetesinden İbrahim Karagül söylüyor.Sayın Karagül, "Katliama biz de ortağız" başlıklı yazısında bakınız ne diyor: "Türkiye'nin İsrail'e her türlü desteği vermeye devam ettiğine neden dikkat çekilmiyor? İç kamuoyuna yönelik mesajlarda İsrail eleştirilirken, askeri/güvenlik anlaşmalarından bir tanesi bile neden iptal edilmiyor?... Filistin'e, Lübnan'a, Suriye'ye ve İran'a saldırı için Türkiye hava sahasında uzun menzilli uçuşlara hazırlanan İsrail savaş uçakları şimdi Lübnan'ı bombalıyor. Konya ovasında eğitilen İsrail pilotları şimdi Lübnan'da sivillere karşı korkunç bir kıyım gerçekleştiriyor... Türk özel timleri İsrail'in Negev Çölü'nde ne arıyordu? ABD'den İsrail'e açılan askeri yardım koridorunun bir diğer ayağı Türkiye değil mi? Lübnan'a atılan bombalar ve füzelerin ne kadarı Türkiye'den gidiyor? Bugünlerde Lübnan'da olduğu iddia edilen Türk özel hareket birimlerinin ne amaçla burada tutulduğunu, ne tür operasyonlara katıldığını açıklayacak birileri var mı? Evet, İsrail'in Lübnan'da yürüttüğü katliamlarda Türkiye'nin de rolü var. Türkiye de sorumlu". (Yeni Şafak, 11 Ağustos 2006). "Biz asırlık ihtilâfları ittifaka çeviriyoruz, Lübnan'a da barış için asker göndereceğiz" gibi lâfların, hiçbir geçerliliği yoktur. Eğer İsrail ve ABD yönetimleri, gerçekten barış istiyorlarsa, şer plânlarından vazgeçsinler. Rus kökenli Yahudi yazar İsrael A. Shamir, onların şer plânını şöyle açıklıyor: "Bu plân yıllar önce General Şaron tarafından hazırlandı. Richard Perle ve Douglas Feith tarafından da gözden geçirildi. ABD politikasını yürüten bu kişiler, Kudüs'teki El-Aksa Camii'nin alınmasını ve Harem-i Şerif'in altın kubbesinin yıkılmasını istiyorlar". Lübnan katliamı da, bu şer plânın bir parçasıdır. Bunu, Amerikalı gazeteci Seymour Hersh itiraf ediyor. Diyor ki: "İsrail'in Lübnan'da Hizbullah'a karşı yürüttüğü son operasyonun plânlamasında ABD bizzat rol almıştır. Bu, Hizbullah'ın iki İsrail askerini kaçırmasından çok önce olmuştur". Bir Ortadoğu uzmanı da şöyle diyor: " Bu yaz başında bir grup İsrailli yetkili Washington'u ziyaret etti ve Hizbullah'ın provokatif bir eylemi karşısında başlatılacak operasyon için yeşik ışık yakılmasını istedi. Bu yetkililer ayrıca ABD'nin 'hangi çapta bir operasyona' rıza göstereceğini de sordular". Bu bilgiyi veren uzman şöyle devam ediyor: "İsrailliler bize, savaşta bir taşla birkaç kuş vurulacağını söylediler. Karşı çıkmamız için bir neden yoktu. Hizbullah avlanacak, füzeler, tüneller ve bunkerler havadan bombalanacaktı. Bu, İran'a karşı bir gövde gösterisi ve prova olacaktı". Evdeki hesap pazara uymayınca, şimdi ateşkesle diplomasi hilesini deneyecekler. Oyuna gelmeyelim.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018