En başta şunu beyinlerimize kazıyalım ki, Allah'ın seçtiği, Hz. Peygamberin tebliğ ettiği halifeler bellidir.
Emeviler, Abbasîler, Selçuklular gibi Osmanlı'da bir din devleti değildir. Saltanat, din değildir. Cumhuriyet, dinsizlik değildir.
Halife, denilen kişilerin Allah'ın ve Resulünün halifeleriyle alakası yoktur. Emevilerden Vahdettin'e 'halife' denilen kişiler, İslam'ı temsil edecek kalite ve kalibrede değildir. Osmanoğulları'nın hiçbir kutsaliyeti yoktur.
Ve şunu bilelim ki, Peygamberimizden hemen sonra din ile dini kavram ve kurumlar ile dünyalık mal, makam elde etmek isteyen güruh ortaya çıkmıştır. O güruh bugün olduğu gibi cumhuriyetin ilk yıllarında da işbaşındaydı.
Bakın Atatürk 1927'de Ankara'da konu hakkında ne diyordu?
"Efendiler! Biz, tekke ve zaviyeleri din düşmanı olduğumuz için değil, bilakis bu gibi yapılar din ve devlet düşmanı oldukları, Selçuklu ve Osmanlı'yı bu yüzden batırdığı için yasakladık.
Çok değil yüz yıla kalmadan eğer bu sözlerime dikkat etmezseniz göreceksiniz ki bazı kişiler, bazı cemaatlerle bir araya gelerek bizlerin, din düşmanı olduğunu öne sürecek, sizlerin oyunu alarak başa geçecek, ama sıra devleti bölüşmeye geldiğinde birbirlerine düşeceklerdir. Ayrıca unutmayın ki o gün geldiğinde her bir taraf diğerini dinsizlikle ve vatan hainliği ile suçlamaktan geri kalmayacaktır…
Efendiler! Hakimiyet ve saltanat kimse tarafından hiç kimseye ilim icabıdır diye görüşmeyle, tartışmayla verilmez. Hakimiyet ve saltanat kuvvetle, kudretle zorla alınır. Osmanoğulları Türk milletinin hakimiyet ve saltanatını zorla el koymuşlardır. Bu haksız durumu altı yüzyıldan beri sürdürmüşlerdir.
Şimdi de Türk milleti bunlara hadlerini bildirerek hakimiyet ve saltanata isyan ederek idareyi kendi eline almış bulunuyor. Bu bir oldu, bittidir.
Konumuz millete saltanatı bırakmak ya da bırakmamak değildir. Mesele zaten olup bitmiş bir gerçeği ifade etmekten ibarettir. Bu derhal olacaktır. Burada toplananlar meclis ve herkes meseleyi olduğu gibi görürse doğru olur. Aksi takdirde, gerçek yine gerektiği şekilde belirtilecektir. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir."
Saltanat, İslam değildir
"Beyler! Gerçek ulema ile dine zararlı ulemanın birbirine karıştırılması Emeviler zamanında başlamıştır. Ta ki Muaviye ile Hz. Ali karşı karşıya geldiler. Sıffin olayında Muaviye'nin askerleri Kur'an'ı mızraklarına diktiler ve Hz. Ali'nin ordusunda böylece kararsızlık ve zayıflık oluşturdular.
İşte o zaman dine bozgunculuk ve Müslümanlar arasına nefret girdi. O zaman hak olan Kur'an, haksızlığı kabule araç yapıldı.
En zorba hükümdarlardan olan Muaviye'nin nasıl bir hile ile hilâfet sıfatını takındığını biliyorsunuz. Ondan sonra bütün istibdatçı hükümdarlar hep dini alet edindiler. İstibdat ve ihtiraslarını desteklemek için hep ulema sınıfına başvurdular.
Gerçek ulema, dini bütün alimler hiçbir zaman bu zorba hükümdarlara boyun eğmediler. Onların emirlerini dinlemediler, tehditlerinden korkmadılar."
Atatürk'ün İslam Birliği ideali
"Şimdi beyler! Nazariye olarak bir husus tasvir edeyim. Herhangi bir gün Avrupa'da, Asya'da, Afrika'da vs. kıtalarında İslâm toplumlarının tümü, boyunlarındaki zincirlerini kırıp da bağımsız olurlarsa işte o zaman isterlerse ilmin, fennin ve çağın gereklerine uygun bir şekilde birleşme noktaları bulabilirler.
Çünkü her devletin, her sosyal toplumun birbirinden isteyeceği birtakım menfaatleri olabilir.
O halde, bu karşılıklı menfaatleri sağlar tarzda birtakım itilaf şartları bulunabilir. Bu öngörülen, bağımsız İslâm devletlerinin yetkili delegeleri bir araya gelip, bir kongre yaparlar ve derlerse ki; Türkiye ile İran arasında, İran ve Afgan arasında Mısır ile Hind arasında şu ya da bu arasında veya bütün bunlar arasında şu veya bu ilişkiler oluşmuştur.
Bu ortak ilişkileri korumak için bu ortak ilişkilerin içerdiği şartlar içerisinde hareketi sağlamak için bütün İslâm devletlerinin delegelerinden oluşan bir şûra oluşturulacaktır ve o şûranın bir başkanlık makamı olacaktır. İşte o makama seçilecek kişi, Müslümanların halifesi olacak olan kişidir.
Beyler! Ancak böyle bir şekil düşünülebilir. Yoksa herhangi bir devletin bir kişiye bütün İslâm dünyası işlerini yönetip yürütme yetkisi vermesi akıl ve mantığın hiçbir vakit kabul edemeyeceği ve gerçekte hiçbir vakit hiç kimse tarafından kabul edilmemiş olan şeydir. Gerçek bundan ibarettir."
"İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa eren onlardır." (Ali İmran 104)
Bizde bu güruhtan olmaya çalışıyoruz. Kandiliniz mübarek olsun.
- İslam dünyasında bayram! / 31.03.2025
- ‘Cebrail dua etti, bende amin dedim’ / 30.03.2025
- Boykot, tehdit ve umut / 29.03.2025
- Atatürk’ün annesi gibi Erdoğan’ın annesi de annemizdir / 28.03.2025
- 3 Mayıs Türkçülük 4 Mayıs PKK ile kucaklaşma günü! / 27.03.2025
- Kadir gecesi için hazırladım / 26.03.2025
- Biz ne yaşıyoruz böyle? / 24.03.2025
- Bu ülkede zor olan Türk olmakmış! / 23.03.2025
- Hz. Ali (a.s) ve Beytülmal / 22.03.2025