(Org. Kıvrıkoğlu)
Bu dizinin son bölümünde; Orgeneral Hurşit Tolon ve Orgeneral Yaşar Büyükanıt'tan sonra Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun diğerleri gibi yine son bir hafta içinde söylediklerini inceleyeceğiz. TSK'nın en üst kademelerinde, sırasıyla Ordu Komutanı, İkinci Başkan ve Birinci Başkan olarak yer alan bu üç orgeneralin; 11 Eylül Newyork-Washington saldırısının ardından arka arkaya konuşma mecburiyeti hissetmiş olmaları önemli ve vahim bir durumun varlığına işaret etmektedir.
TBMM, MGK ve Bakanlar Kurulu nedense olayları arkadan takibetme durumunda bırakılmışlardır. Dolayısı ile stratejinin belirlenmesi işi de; bu işin aslında zaten tek sahibi durumunda olan TSK'ya kalmıştır, o da görevini yapmaktadır. Sorumlu olması gerekenler görevlerini yapmıyor, konunun etrafında dolaşıp kumda oynuyorlar diye görevlerini yapanları eleştirmenin, neden konuşuyorlar diye rahatsız olmanın âlemi yoktur.
Kıvrıkoğlu, Meclis Başkanı İzgi'nin yeni yasama yılının açılışı dolayısı ile verdiği resepsiyonda bir gazetecinin "Son durumda olayların biraz NATO dışında şekillendiğini" ifade etmesi üzerine "NATO kararını aldı zaten. NATO 5.maddeyi uygulama kararı aldı, yalnız tehdidin dışardan gelmesi şartına bağlı" ifadesini kullanmıştır. ABD'deki terörün dışardan geldiğini, içerden yardım edilmiş olabileceğini anlatan Kıvrıkoğlu, Türkiye'deki terörün de öyle olduğunu kaydetti.
Türkiye'de terörün her ne kadar içeriden gibi görülse de her türlü mühimmatın dışardan geldiğini anlatan Kıvrıoğlu, "ayrıca yönlendiriliyor da. İçlerinde Iraklı, Suriyeli, hatta Alman kökenli, Ermeni kökenli insanlar vardır" diye konuştu.
Kıvrıkoğlu, yaşanan gelişmeler karşısında bir kaygı duyulup duyulamadığı sorusuna da şu karşılığı verdi: "Hayır olmaz o. Önemli olan, şöyle olması lazım. BM'de bir karar alınarak bütün dünyanın işbirliği yapması lazım. Aksi takdirde bazıları bunu önlemeye çalışır, bazıları da buna destek verirse başarıya ulaşılamaz. Bugüne kadar Türkiye için öyle olmuştur. Türkiye içeride teröristlerle boğuşurken, onun yan örgütlerine, yan kuruluşlarına pek çok Avrupa ülkesinde her türlü destek verilmiştir. BM'de evvela şunun kabul edilmesi lazım. Hiçbir zaman devletler, ülkeler, hükümetler hedeflerine ulaşmak için terörü bir vasıta olarak kullanmamalıdır. İşin ruhu budur. Bu olursa o zaman teröristlere ve destek verenlere her türlü önlem alınır. BM Güvenlik Konseyi'nin aldığı bir karar var biliyorsunuz. Yalnız burada bir eksiklik var sadece. Terörün tarifi yapılmamıştır. Terörü tarif edip her şeyi terörün içine sokmak lazım. Sokulmadığı takdirde, (yan kuruluşlar bize zarar vermiyor) deyip, üzerine gitmemezlik etmemelidir. Her şey kontrol edilmelidir. Edilmezse yarım kalır."
Kıvrıkoğlu 5'inci madde ile ilgili olarak, daha önce Tolon'un söylediği ve bizim de altını çizdiğimiz "Terörün dışarıdan gelmiş olması" keyfiyetinin altını çiziyor, sonra olayın Türkiye ile bağlantısını kuruyor, Türkiye'deki bölücülere verilen dış desteğin adını veriyor.
Zaten Gayri Nizamî Harbin tekniğine göre bir ülkedeki terörist faaliyetlere mutlaka en yakın bir "hâmi devlet" tarafından lojistik destek, depo ve gerektiğinde tahliye-barınma olanakları sağlanmadıkça başarı şansı bulunmamaktadır. Bu "taktik destek"tir.
Sınır komşusu olan bu hâmi devletin işbirliği olmazsa olmaz şarttır. Daha uzak coğrafyalardaki daha uzak devletler "stratejik destek" sağlayabilirler ve operasyonun son aşaması olan "hareketin siyasi temsilcisi olarak tanınma" bağlamında teröre yardımcı olabilirler.
Dolayısı ile ülkedeki bölücü teröre karşı kendini savunma durumunda kalan devlet bir taraftan içerdeki teröristle, onun tekniklerine göre mücadele ederken eş zamanlı olarak da dış bağlantıları kesmek, teröre yardım ve yataklık eden taktik-stratejik ortakları, hâmi devletleri bu davranışlarından şu veya bu şekilde vaz geçirmek mecburiyetindedir.
İskenderun'da zamanın Kara Kuvvetleri Komutanı'nın Suriye'yi ikazı ile başlayan ve Öcalan'ın ininden menfaya çıkmasını sağlayan süreç buna örnektir.
Doğru olan ve sonuç alan bu çıkışın yapılması için neden onbeş yıl beklendiği ve bunu da neden ille askerin söylemek durumunda kaldığı ise zihinlerde soru işaretleri uyandırmaktadır.
Ve meselenin en acı tarafı Türkiye'nin dört bir yanı "hâmi devlet" doludur.
Suriye-Irak-Ermenistan açıkça ve her zaman, İran örtülü ve zaman zaman ama sürekli, Yunanistan açıkça ve sürekli Türkiye'yi hedef alan teröre yardım ve yataklık etmiş, etmekte ve kitapta adı geçen "hâmi devlet" rolünü üstlenmektedirler.
Yunanistan Öcalan olayında suçüstü yakalanmıştır, dünyada bir teröristi kendi diplomatik temsilciliğinde saklayan bir başka ülke örneği daha yoktur ve sadece bu bile "terörist devlet" nitelemesini gerektiren bir özelliktir.
İşin acı olan tarafı Yunanistan'ın ve Kıvrıkoğlu'nun konuşmasında geçen Almanya'nın (Hollanda-Belçika-İtalya-Fransa) Türkiye ile Nato'da müttefik olarak bulunuyor olmalarıdır.
Yukarıdaki "hami devlet" sınıflandırmasına, halen sınır komşumuz olmadığı için Rusya dahil edilmemiştir. Fakat Türkiye'ye karşı aynı coğrafyada bir çıkar çatışmasının yaşanması durumu söz konusu olduğunda, her an her yolu deneyeceği varsayılmaktadır.
Kıvrıkoğlu'nun konuşmasında geçen en önemli konu "terörün daha tarifinin yapılmadığı" noktasıdır. Herkes kendi teröristini kötü, başkasınınkini iyi sayma eğilimindedir. Tarifte anlaşmak daha çok su kaldıracaktır ve başka bir dizinin konusu olacaktır.
Genelkurmay Başkanı'nın söylediklerini irdelemeye birkaç gün daha devam edeceğiz.
Bu dizinin son bölümünde; Orgeneral Hurşit Tolon ve Orgeneral Yaşar Büyükanıt'tan sonra Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun diğerleri gibi yine son bir hafta içinde söylediklerini inceleyeceğiz. TSK'nın en üst kademelerinde, sırasıyla Ordu Komutanı, İkinci Başkan ve Birinci Başkan olarak yer alan bu üç orgeneralin; 11 Eylül Newyork-Washington saldırısının ardından arka arkaya konuşma mecburiyeti hissetmiş olmaları önemli ve vahim bir durumun varlığına işaret etmektedir.
TBMM, MGK ve Bakanlar Kurulu nedense olayları arkadan takibetme durumunda bırakılmışlardır. Dolayısı ile stratejinin belirlenmesi işi de; bu işin aslında zaten tek sahibi durumunda olan TSK'ya kalmıştır, o da görevini yapmaktadır. Sorumlu olması gerekenler görevlerini yapmıyor, konunun etrafında dolaşıp kumda oynuyorlar diye görevlerini yapanları eleştirmenin, neden konuşuyorlar diye rahatsız olmanın âlemi yoktur.
Kıvrıkoğlu, Meclis Başkanı İzgi'nin yeni yasama yılının açılışı dolayısı ile verdiği resepsiyonda bir gazetecinin "Son durumda olayların biraz NATO dışında şekillendiğini" ifade etmesi üzerine "NATO kararını aldı zaten. NATO 5.maddeyi uygulama kararı aldı, yalnız tehdidin dışardan gelmesi şartına bağlı" ifadesini kullanmıştır. ABD'deki terörün dışardan geldiğini, içerden yardım edilmiş olabileceğini anlatan Kıvrıkoğlu, Türkiye'deki terörün de öyle olduğunu kaydetti.
Türkiye'de terörün her ne kadar içeriden gibi görülse de her türlü mühimmatın dışardan geldiğini anlatan Kıvrıoğlu, "ayrıca yönlendiriliyor da. İçlerinde Iraklı, Suriyeli, hatta Alman kökenli, Ermeni kökenli insanlar vardır" diye konuştu.
Kıvrıkoğlu, yaşanan gelişmeler karşısında bir kaygı duyulup duyulamadığı sorusuna da şu karşılığı verdi: "Hayır olmaz o. Önemli olan, şöyle olması lazım. BM'de bir karar alınarak bütün dünyanın işbirliği yapması lazım. Aksi takdirde bazıları bunu önlemeye çalışır, bazıları da buna destek verirse başarıya ulaşılamaz. Bugüne kadar Türkiye için öyle olmuştur. Türkiye içeride teröristlerle boğuşurken, onun yan örgütlerine, yan kuruluşlarına pek çok Avrupa ülkesinde her türlü destek verilmiştir. BM'de evvela şunun kabul edilmesi lazım. Hiçbir zaman devletler, ülkeler, hükümetler hedeflerine ulaşmak için terörü bir vasıta olarak kullanmamalıdır. İşin ruhu budur. Bu olursa o zaman teröristlere ve destek verenlere her türlü önlem alınır. BM Güvenlik Konseyi'nin aldığı bir karar var biliyorsunuz. Yalnız burada bir eksiklik var sadece. Terörün tarifi yapılmamıştır. Terörü tarif edip her şeyi terörün içine sokmak lazım. Sokulmadığı takdirde, (yan kuruluşlar bize zarar vermiyor) deyip, üzerine gitmemezlik etmemelidir. Her şey kontrol edilmelidir. Edilmezse yarım kalır."
Kıvrıkoğlu 5'inci madde ile ilgili olarak, daha önce Tolon'un söylediği ve bizim de altını çizdiğimiz "Terörün dışarıdan gelmiş olması" keyfiyetinin altını çiziyor, sonra olayın Türkiye ile bağlantısını kuruyor, Türkiye'deki bölücülere verilen dış desteğin adını veriyor.
Zaten Gayri Nizamî Harbin tekniğine göre bir ülkedeki terörist faaliyetlere mutlaka en yakın bir "hâmi devlet" tarafından lojistik destek, depo ve gerektiğinde tahliye-barınma olanakları sağlanmadıkça başarı şansı bulunmamaktadır. Bu "taktik destek"tir.
Sınır komşusu olan bu hâmi devletin işbirliği olmazsa olmaz şarttır. Daha uzak coğrafyalardaki daha uzak devletler "stratejik destek" sağlayabilirler ve operasyonun son aşaması olan "hareketin siyasi temsilcisi olarak tanınma" bağlamında teröre yardımcı olabilirler.
Dolayısı ile ülkedeki bölücü teröre karşı kendini savunma durumunda kalan devlet bir taraftan içerdeki teröristle, onun tekniklerine göre mücadele ederken eş zamanlı olarak da dış bağlantıları kesmek, teröre yardım ve yataklık eden taktik-stratejik ortakları, hâmi devletleri bu davranışlarından şu veya bu şekilde vaz geçirmek mecburiyetindedir.
İskenderun'da zamanın Kara Kuvvetleri Komutanı'nın Suriye'yi ikazı ile başlayan ve Öcalan'ın ininden menfaya çıkmasını sağlayan süreç buna örnektir.
Doğru olan ve sonuç alan bu çıkışın yapılması için neden onbeş yıl beklendiği ve bunu da neden ille askerin söylemek durumunda kaldığı ise zihinlerde soru işaretleri uyandırmaktadır.
Ve meselenin en acı tarafı Türkiye'nin dört bir yanı "hâmi devlet" doludur.
Suriye-Irak-Ermenistan açıkça ve her zaman, İran örtülü ve zaman zaman ama sürekli, Yunanistan açıkça ve sürekli Türkiye'yi hedef alan teröre yardım ve yataklık etmiş, etmekte ve kitapta adı geçen "hâmi devlet" rolünü üstlenmektedirler.
Yunanistan Öcalan olayında suçüstü yakalanmıştır, dünyada bir teröristi kendi diplomatik temsilciliğinde saklayan bir başka ülke örneği daha yoktur ve sadece bu bile "terörist devlet" nitelemesini gerektiren bir özelliktir.
İşin acı olan tarafı Yunanistan'ın ve Kıvrıkoğlu'nun konuşmasında geçen Almanya'nın (Hollanda-Belçika-İtalya-Fransa) Türkiye ile Nato'da müttefik olarak bulunuyor olmalarıdır.
Yukarıdaki "hami devlet" sınıflandırmasına, halen sınır komşumuz olmadığı için Rusya dahil edilmemiştir. Fakat Türkiye'ye karşı aynı coğrafyada bir çıkar çatışmasının yaşanması durumu söz konusu olduğunda, her an her yolu deneyeceği varsayılmaktadır.
Kıvrıkoğlu'nun konuşmasında geçen en önemli konu "terörün daha tarifinin yapılmadığı" noktasıdır. Herkes kendi teröristini kötü, başkasınınkini iyi sayma eğilimindedir. Tarifte anlaşmak daha çok su kaldıracaktır ve başka bir dizinin konusu olacaktır.
Genelkurmay Başkanı'nın söylediklerini irdelemeye birkaç gün daha devam edeceğiz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002