Atatürk, Lozan görüşmeleri sekteye uğrayınca hemen İzmir İktisat Kongresini toplamıştı. O kongrede aynen şöyle diyordu;
"Arkadaşlar! Kılıç ile fetih yapanlar, saban ile fetih yapanlara yenilmeye ve sonuçta yerlerini bırakmaya mecburdurlar…
Bu bir gerçektir ki, tarihin her devrinde ve dünyanın her yerinde böyle gerçekleşmiştir. Örneğin Fransızlar, Kanada'da kılıç sallarken oraya İngiliz çiftçisi girmiştir. Bu medeni sabanla, kılıç mücadelesinde sonunda muzaffer olan sabandır. Ve Kanada'ya sahip oldu.
Efendiler! Kılıç kullanan kol yorulur, sonunda kılıcı kınına koyar ve belki kılıç, o kında küflenmeye, paslanmaya mahkûm olur.
Lâkin saban kullanan kol; gün geçtikçe daha fazla kuvvetlenir ve daha çok kuvvetlendikçe daha çok toprağa sahip olur…"
İşte o Atatürk çok kısa bir zaman diliminde milli bir tarım ve hayvancılık kalkınması başlatmış ve dünyada ilk kez bio-dizel ile tarım yapmış, savaş meydanlarındaki zaferlerini ekonomik zaferlerle taçlandırmış, sağlamlaştırmıştı.
Yıllar geçti. Atatürk'ün makamına oturanlar Onun, duruşunu gösteremedi. Tarımda, hayvancılıkta zayıflamaya başladık.
Geldiğimiz noktada ise 120 farklı ülkeden 136'dan fazla tarım ve hayvansal ürünleri ithal eden bir Türkiye var karşımızda.
Amma! Bu noktaya gelmeden önce Prof. Dr. Haydar Baş; "Buğday, silahtan daha stratejiktir' çıkışıyla tarım ve hayvancılığın acilen millileştirilmesini ve bunun plan ve projelerini Milli Ekonomi Modelinde detaylı olarak anlattı.
Vatandaş haline bakmadı. Ekranlardaki süslü laflara baktı ve gitti tercihini o süslü laf edenlerden yana kullandı. Şimdi hem aç, hem de topraksız kaldı.
Devletin yönetenler ise bu alandaki açıklarını ithalat ile kapatma yoluna gittiler. Soğandan patatesine, cevizinden çayına, mercimeğinden samanına kadar ithalat yaptılar, yaptırdılar.
Sırp kasaplarından et alıp, Müslüman milletin sofrasına koydular. Varın geldiğimiz noktanın vahametini siz düşünün!
Aradan 18 yıl geçti ve Sayın Cumhurbaşkanı öyle bir cümle kurdu ki şaşırdım. Neden mi?
Türkiye Tarım ve Orman Şurası'ndan konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan aynen şöyle dedi;
"Ambarın anahtarı kimdeyse güç de ondadır derler. Temel tarım ürünlerinde dışa bağımlı olmak savunma sanayisinde dışa bağımlı olmak kadar tehlikelidir. Tarım topraklarının miras yoluyla bölünmesini gelin birlikte engelleyelim. Türk tarımının küresel şirketlerin kar odaklı çarkları içinde ezdirmeyeceğiz."
Ekonomide anahtar paradır. Para her kapıyı açar. Öyle değil mi? Hemen soralım; Ambarın anahtarı kimde?
Hükümette mi? Hayır. ABD'de. Neden mi? Çünkü piyasada milli paramız yok. Prof. Dr. Haydar Baş'ın tabiri ile 'doların tercümesi' olan TL var. Yani faizle alınan dolar karşılığında merkez bankasının bastığı TL var.
Sayın Baş'ın verdiği örnekle anlatırsak! ABD, bir ton kağıdı boyayıp, para haline getirip Türkiye'ye gelse her istediğini alabilir mi? Alır.
Kimde o zaman ambarın anahtarı?
Devlet yalan söylemez
Aynı toplantıda Sayın Erdoğan'ın kullandığı, 'devlet yalan söylemez' cümlesi kafama takıldı. Evet, devlet yalan söylemez, söylememelidir.
Hadi FETÖ'yü, Ergenekon'u, Balyoz'u, 17-25 Aralık'ı vs. geçtim. Bu yıl açıklanan % 8 enflasyon gerçek mi?
- Doğu'nun kızı Butto, Alman kızı Merkel ve Erdoğan / 20.12.2024
- İsrail endişeli, Yunanistan ise panikteymiş / 19.12.2024
- AKP döneminde 28 Şubat manzaraları / 18.12.2024
- Türkiye’yi soracak olursanız! / 16.12.2024
- İsrail için milli stratejiler - 2 / 15.12.2024
- İsrail için milli stratejiler -1- / 14.12.2024
- ‘Türkiye, Türklerindir’ diyemeyenler bakın ne diyor? / 13.12.2024
- Yalan ve talan aynen devam ediyor / 12.12.2024
- Saddam, Kaddafi, Esad gitti, sırada kim var? / 11.12.2024