Yıllar önce Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Merkezi Vakfı (CEM Vakfı), cemevlerinin de tıpkı cami, kilise ve sinagoglar gibi elektrik tüketimi nedeniyle muaf tutulması gerektiğini, bu maksatla Yenibosna'daki cemevinin elektrik giderlerinin devletçe karşılanması talebiyle dava açmıştı. Bir devlet kuruluşu konumunda bulunan Diyanet İşleri Başkanlığı'nın cemevlerinin ibadethane olmadığı yönünde verdiği görüşüne dayanan yerel mahkeme, CEM Vakfı'nın açtığı davayı reddetmiş; Yargıtay da verilen ret kararını onamıştır. İç hukuk yollarının tükenmesi üzerine davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) taşıyan CEM Vakfı, davayı kazanmıştır.
AİHM, 2 Aralık 2014 tarihinde oy birliği ile verdiği kararda, Türk hukukunun sadece tanınmış dinlerin ibadethanelerinin elektrik faturasını üstlenip cemevlerini bu statüden yoksun bırakmasının "din temelinde farklı uygulama" anlamı taşıdığını belirtmesi önemli bir noktadır. Mahkemeye göre cemevleri, inananları tarafından ibadethanedir. Bu anlamıyla mahkeme, Türkiye'nin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) ayrımcılığı yasaklayan 14'üncü maddesini ve "inanç özgürlüğünü" güvence altına alan 9'uncu maddesini ihlal ettiğine karar vermiş bulunmaktadır.
Anayasamızın 90'ıncı maddesine göre iç hukukumuzun bir parçası olan AİHS'nin anayasaya aykırılığı iddia edilemez. Yani Sözleşme anayasanın da üstündedir. Ve bağlayıcıdır.
Bu bağlamda, cemevlerinin ibadethane/mabet olduğu AİHM kararıyla tescillendiğinden, belediyelerin cemevleri için arsa tahsis etmesi, yapım, bakım ve onarımını üstlenmesi ve bedelsiz veya düşük bedelle içme veya kullanma suyu vermelerinde hukuki herhangi bir engel bulunmadığı gibi, bunları yerine getirmede belediyelerin yasal görevleridir.
Maalesef hükümet, AİHM'nin kararına rağmen iç hukukumuzda gerekli düzenlemeyi yapmaktan kaçınmaktadır. Bu durum, sorunun çözümünü daha da zorlaştırmaktadır.
Buna rağmen yukarıda açıkladığımız hukuki dayanaklar esas alınarak bazı belediyelerce cemevlerinin ibadethane sayılması; cami, kilise ve sinagoglar gibi belediye hizmetlerinden ücretsiz ya da indirimli yararlanması yönünde kararlar almaktadır. Ancak bu tür girişimlerin sınırlı kalması bazı bölgelerde Alevi vatandaşlarımızın inanç özgürlüğü ve gerekli belediye hizmetlerinden yararlanırken başka yerlerde yararlanamaması sonucunu doğurmaktadır.
Laik, demokratik hukuk devletinde en temel kural, devletin bütün inançlara eşit uzaklıkta olması; inançlar arasında ayrımcılık yapmamasıdır. Ancak ülkemizde bütün vatandaşlardan toplanan vergilerden oluşan kamu kaynakları, ayrımcılık yapılarak, dini alanda sadece Sünni İslam mezhebine mensup vatandaşlarımızın talepleri doğrultusunda kullanılmakta, başta Aleviler olmak üzere diğerleri AİHM kararına rağmen yok sayılmaktadır.
Seçim sürecine girdiğimiz şu günlerde siyasi ömründe 2. kez bir cemevini ziyaret eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, cemevlerinin ibadethane olmadığını bir kültür mekânı olduğunu ısrarla dile getirmiştir.
Bu ziyaret, bir seçim yatırımı, bir "Alevi açılımı" olarak tanımlanabilir mi?
Yıllardır ülkede eşit yurttaşlık mücadelesi veren Aleviler haklarına kavuşmak bir yana dursun, "ileri demokrasi" iddiasında olan AKP hükümeti döneminde "soy-sop" vurgusu ile meydanlarda yuhalattırıldı.
Ne açılım, ne saçılım… Alevilerden oy çıkmaz AKP'ye.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023