Olağanüstü toplanarak, Türkiye'nin hayati birçok meselesini AB için yeniden düzenleyen Meclis, istenileni yapmasına rağmen umduğunu bulamadı.
İdamın terör suçları için kaldırılması, azınlık vakıflarına mülk ve toprak edinme hakkı, anadilde yayın ve eğitimin önünün açılması gibi bütünlüğümüz yönünde ciddi tehlikeler arzeden düzenlemeleri 16.5 saat gibi rekor bir sürede Meclis'ten geçirmemiz AB kriterlerine uyum konusundaki samimiyetimiz için yeterli görülmedi.
Bu paketin kabulüyle en azından üyelik müzakereleri için bir takvim belirlenmesi beklenirken, Avrupa Parlamentosu Dışilişkiler Komitesi Başkanı Elmar Brok'un açıklamaları Türkiye'de soğuk duş etkisi yaptı.
Brok, son AB reformlarıyla birlikte Türkiye'nin büyük mesafe kaydettiğini, buna karşın Kopenhag siyasi kriterlerinin hâlâ karşılanamadığını ileri sürdü.
"Tam demokrasi, hukukun üstünlüğü ve ordunun siyasi gücündeki belirsizlik halen devam ediyor. Yargı bağımsızlığı meselesi hâlâ riskli. Üyelik müzakerelerine geçiş için bu yasaların nasıl uygulanacağına da bakılmalı" şeklinde yaptığı açıklamalarını "Türkiye hâlâ ciddi bir aday değil" diyerek bitirdi.
Ülkemizin geldiği nokta, Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in, "Bizi asla AB topluluğunun içine almayacaklar" ifadesinin izahıdır.
Bu süreçte yapılması istenen kabarık liste ise, silahsız bir savaşla Türkiye'nin paylaşımıdır.
Kopenhag Kriterleri'nin siyaset bölümünde seçimlerin serbest yapılması, demokratik bir hukuk devleti ve insan haklarına saygı aranmaktadır.
Şartların tamamı ülkemizde mevcuttur.
79 yıllık Cumhuriyet rejimimizin demokrasi tecrübesi malumdur. Tecrübesi bizden çok daha az olan doğu bloku ülkeleriyle başlanılan görüşmeler, üyelik sürecinde bu kriterlerin dikkate alınmadığının göstergesidir. Türkiye için AB'nin izlediği politika bu kriterler değildir.
Uyum yasalarının yeterli görülmemesi, kapısında emre hazır Türkiye'den yeni tavizlerin istenmesi demektir.
Azınlıklar meselesi büyük ölçüde halledilmiştir. Şimdi sıra Kıbrıs'tadır.
14 Ağustos 1974 tarihinde Cenevre'de yapılan Kıbrıs müzakerelerinin 2. turunda İngiltere Dışişleri Bakanı James Callaghan Kıbrıs'ın adeta bugününü çizerek şöyle demişti: "Şimdi aldığımız bir bilgiye göre Türk askerleri Kıbrıs'ta 2. harekatı başlatmıştır veya başlatmak üzeredir. Kıbrıs bugün Türk ordusunun esiri olmuştur. Ama yarın Türk ordusu Kıbrıs'ın esiri olacaktır."
74 Kıbrıs çıkarmasıyla Türk askerinin adanın kuzeyine yerleşmesi, buradaki ABD ve İngiltere'nin üslerinin etki alanını daraltmıştır.
Bu ülkelerin Ortadoğu'yu gözetlemesi için önemli bir üs olan Kıbrıs'ta Türk hakimiyeti ne kadar hukuka uygun ve haklı olsa da Batı'nın asla kabul edemeyeceği bir durumdur.
Her zaman milli menfaatler üzerine kurulu uluslararası ilişkilerde, AB'nin bizi istemediği halde adaylık statüsüne koyması, sadece kendi menfaatlerine ulaşmak maksadıyladır.
74 harekâtında İngiliz bakanın söylediği söz, bugün gerçekleşmektedir.
İngiltere ve ABD'nin menfaatleri için tekrar Batı'nın bir üssü haline getirilmesi gereken Kıbrıs, AB'ye üyelikte taviz olarak öne sürülmektedir. Aynı bağlamda TSK'nin tasfiyesi de gündem edilmektedir.
Böylece hem savaşsız bir yolla Kıbrıs elde edilecek, hem de TSK'nden 74'ün acısı çıkarılacaktır.
Ciddi bir devlet politikası olmayan Türkiye ise, yıllar önce söylenen ideallere hâlâ sadık kalarak stratejiler belirleyen Batı karşısında günübirlik menfaatler peşindedir.
Kıbrıs bu ağır bedellerin ilkidir. Bu yerine geldiğinde Ege meselesi, Güneydoğu toprakları, ekümenik bir devletin kabulü şartları sıradadır.
Siyasi irade artık oynanan oyunu farketmelidir. Prim uğruna yapılacak hatalar, dönüşü olmayan yaptırımlara sebep olabilir.
İdamın terör suçları için kaldırılması, azınlık vakıflarına mülk ve toprak edinme hakkı, anadilde yayın ve eğitimin önünün açılması gibi bütünlüğümüz yönünde ciddi tehlikeler arzeden düzenlemeleri 16.5 saat gibi rekor bir sürede Meclis'ten geçirmemiz AB kriterlerine uyum konusundaki samimiyetimiz için yeterli görülmedi.
Bu paketin kabulüyle en azından üyelik müzakereleri için bir takvim belirlenmesi beklenirken, Avrupa Parlamentosu Dışilişkiler Komitesi Başkanı Elmar Brok'un açıklamaları Türkiye'de soğuk duş etkisi yaptı.
Brok, son AB reformlarıyla birlikte Türkiye'nin büyük mesafe kaydettiğini, buna karşın Kopenhag siyasi kriterlerinin hâlâ karşılanamadığını ileri sürdü.
"Tam demokrasi, hukukun üstünlüğü ve ordunun siyasi gücündeki belirsizlik halen devam ediyor. Yargı bağımsızlığı meselesi hâlâ riskli. Üyelik müzakerelerine geçiş için bu yasaların nasıl uygulanacağına da bakılmalı" şeklinde yaptığı açıklamalarını "Türkiye hâlâ ciddi bir aday değil" diyerek bitirdi.
Ülkemizin geldiği nokta, Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in, "Bizi asla AB topluluğunun içine almayacaklar" ifadesinin izahıdır.
Bu süreçte yapılması istenen kabarık liste ise, silahsız bir savaşla Türkiye'nin paylaşımıdır.
Kopenhag Kriterleri'nin siyaset bölümünde seçimlerin serbest yapılması, demokratik bir hukuk devleti ve insan haklarına saygı aranmaktadır.
Şartların tamamı ülkemizde mevcuttur.
79 yıllık Cumhuriyet rejimimizin demokrasi tecrübesi malumdur. Tecrübesi bizden çok daha az olan doğu bloku ülkeleriyle başlanılan görüşmeler, üyelik sürecinde bu kriterlerin dikkate alınmadığının göstergesidir. Türkiye için AB'nin izlediği politika bu kriterler değildir.
Uyum yasalarının yeterli görülmemesi, kapısında emre hazır Türkiye'den yeni tavizlerin istenmesi demektir.
Azınlıklar meselesi büyük ölçüde halledilmiştir. Şimdi sıra Kıbrıs'tadır.
14 Ağustos 1974 tarihinde Cenevre'de yapılan Kıbrıs müzakerelerinin 2. turunda İngiltere Dışişleri Bakanı James Callaghan Kıbrıs'ın adeta bugününü çizerek şöyle demişti: "Şimdi aldığımız bir bilgiye göre Türk askerleri Kıbrıs'ta 2. harekatı başlatmıştır veya başlatmak üzeredir. Kıbrıs bugün Türk ordusunun esiri olmuştur. Ama yarın Türk ordusu Kıbrıs'ın esiri olacaktır."
74 Kıbrıs çıkarmasıyla Türk askerinin adanın kuzeyine yerleşmesi, buradaki ABD ve İngiltere'nin üslerinin etki alanını daraltmıştır.
Bu ülkelerin Ortadoğu'yu gözetlemesi için önemli bir üs olan Kıbrıs'ta Türk hakimiyeti ne kadar hukuka uygun ve haklı olsa da Batı'nın asla kabul edemeyeceği bir durumdur.
Her zaman milli menfaatler üzerine kurulu uluslararası ilişkilerde, AB'nin bizi istemediği halde adaylık statüsüne koyması, sadece kendi menfaatlerine ulaşmak maksadıyladır.
74 harekâtında İngiliz bakanın söylediği söz, bugün gerçekleşmektedir.
İngiltere ve ABD'nin menfaatleri için tekrar Batı'nın bir üssü haline getirilmesi gereken Kıbrıs, AB'ye üyelikte taviz olarak öne sürülmektedir. Aynı bağlamda TSK'nin tasfiyesi de gündem edilmektedir.
Böylece hem savaşsız bir yolla Kıbrıs elde edilecek, hem de TSK'nden 74'ün acısı çıkarılacaktır.
Ciddi bir devlet politikası olmayan Türkiye ise, yıllar önce söylenen ideallere hâlâ sadık kalarak stratejiler belirleyen Batı karşısında günübirlik menfaatler peşindedir.
Kıbrıs bu ağır bedellerin ilkidir. Bu yerine geldiğinde Ege meselesi, Güneydoğu toprakları, ekümenik bir devletin kabulü şartları sıradadır.
Siyasi irade artık oynanan oyunu farketmelidir. Prim uğruna yapılacak hatalar, dönüşü olmayan yaptırımlara sebep olabilir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Abdulkadir Baş / diğer yazıları
- Gerçekleri görebilmek / 05.11.2002
- Ezilen halklar Türk'ün adaletini bekliyor / 03.11.2002
- Türkiye'nin gerçek dostu var mı? / 02.11.2002
- AB, Türkiye'nin kurtuluşu değil, sonudur / 01.11.2002
- Çeçen eyleminin ardından / 31.10.2002
- Milli kaynakları hayata geçirecek irade, milletin iradesidir / 29.10.2002
- Türk'e Türk'te başka dost yoktur / 28.10.2002
- Basının esas görevi / 27.10.2002
- İnsan hakları meselesi / 26.10.2002
- Milletçe aradığımızı bulduk / 24.10.2002
- Ezilen halklar Türk'ün adaletini bekliyor / 03.11.2002
- Türkiye'nin gerçek dostu var mı? / 02.11.2002
- AB, Türkiye'nin kurtuluşu değil, sonudur / 01.11.2002
- Çeçen eyleminin ardından / 31.10.2002
- Milli kaynakları hayata geçirecek irade, milletin iradesidir / 29.10.2002
- Türk'e Türk'te başka dost yoktur / 28.10.2002
- Basının esas görevi / 27.10.2002
- İnsan hakları meselesi / 26.10.2002
- Milletçe aradığımızı bulduk / 24.10.2002