Dünkü kayda değer,
Merkebe eğer,
Harmana biçer döver... en önemli haberi başlık yaptım.
Siz de izlemişsinizdir eminim bu haberi, bu sert çıkışı.
Aslını isterseniz, ama ille de aslını değil de astarını istiyorum diyorsanız o sizin bileceğiniz, kabinenin en sert yapılı, dört kapılı bakanı kimdir diye soran olsa, Abdullah Gül'dür derim.
Gül aslında çiçek türüdür, velakin herşey siyasi tüttürüdür.
İktidar olmasının ön şartlarından her biri teker teker gerçekleşirken şol iktidarı oluşturan bakanlardan birinin veya bir kaçının bu tip sert çıkışlar yapması gayet zaruridir.
Bu iktidar olma ön şartlarından biri de Güneydoğu'yu içine alan bir Kürdistan'ın kurulmasıdır.
Fiili olarak kurulan ve Türkiye tarafından da muhatap kabul edilen bu devlet, resmen kurulmayı bekliyor.
Ya da ilan edilmeyi.
Şuraya yazın, Kürdistan Devleti kurulur kurulmaz, ilk tanıyan biz olacağız.
Nasıl olsa Kıbrıs'ı kimseye kabul ettiremiyoruz, bari Kürdistan'ı kabul ettirelim deyip, işe bir makul, tüy ve kakül bir izah da getireceğiz.
AKP içinde Kürdistan'ın kurulması da bulunan sekiz maddelik ön antlaşma ile iktidar yaptırılmıştır.
Geri kalan yedi madde Kürdistan Devleti'nin kurulmasından daha vahim maddelerdir.
Bu sekiz maddeyi imzalayanlardan Türk tarafında Abdullah Gül, ABD tarafında ise Colin Powell vardı.
Bir zamanlar AKP'li olan Emin Şirin, bu sekiz maddeyi Meclis gündemine taşımış, soruşturma önergesi vermişti.
"Devekuşu yumurtası mı daha büyük, yoksa devenin kendisi mi" gibi son derece önemli bir gündem ile meşgul olduğumuz için bu olay yeterince tartışılmadan kapanmıştır.
Tıpkı bugünlerde Telafer'de olanları unutturmak için, kim tarafından öldürüldüğü belli olmayan Türk kardeşlerimizin öldürülmesine dikkatlerimizin çekilmek istenmesi gibi.
İşte bu antlaşmanın taraflarından Abdullah Gül, o Colin Powell'ı dün telefonla aramış ve sert çıkmış:
Ey Powell,
al sana bavul,
topla tarağını,
diktir o ağını,
attırma tasımı,
dindirme yasımı,
beni çıldırtma,
donumu yırttırtma,
çekil Telafer'den,
Uzak dur Cafer'den...demiş.
Sırası gelmişken bir fıkra alır mısınız?
Adama adın ne diye sormuşlar;
"Mülayim" demiş.
Amaaan, sert olsa ne yazar demişler.
ABD Türkmen şehri Telafer'de soykırım uyguluyor.
350 bin nüfuslu bu şehir ABD'nin uyguladığı insanlık dışı saldırı sonrası adeta hayalet şehir oldu.
Nüfusun 300 bini şehri terk etmiş vaziyette.
Kalanlar ise teker teker, o meşhur yalan, "terör" gerekçesiyle öldürülüyor.
Bu tamamen bir temizlik hareketidir.
Kurulması antlaşma maddesi olan Kürdistan'ın önündeki engelleri temizleme operasyonu.
Necef'te ABD askerlerine karşı verilen millî mücadele Fistani'nin bölgeye gelişiyle bitmiş, ABD için tehlikeli bölge en aza, hatta bire indirilmiştir.
Şu ana kadar yapılanlar gibi bu son soykırım da o meşhur yalana bina ediliyor; terör.
İşin ilginç tarafına bakın ki, dünyanın gözü önünde Telafer'de bir insanlık dramı yaşatan, bir soykırım uygulayan ABD, ne tarihi ne de ilmi hiçbir gerçeklik payı olmayan bir yalana sarılarak, utanmadan da Türkiye'yi soykırım yapmakla itham ediyor.
Biz mi ne yapıyoruz?
Sakız çiğneyenleri saymazsanız, kınıyoruz efendim.
Kınalamak öyle kolay yapılan bir iş mi?
Hem de sıcaklar hala kavurup dururken.
Peki düğün geçince ne yapacağız?
Hiiiç.
Kınalamak için uygun yer arayacağız.
Merkebe eğer,
Harmana biçer döver... en önemli haberi başlık yaptım.
Siz de izlemişsinizdir eminim bu haberi, bu sert çıkışı.
Aslını isterseniz, ama ille de aslını değil de astarını istiyorum diyorsanız o sizin bileceğiniz, kabinenin en sert yapılı, dört kapılı bakanı kimdir diye soran olsa, Abdullah Gül'dür derim.
Gül aslında çiçek türüdür, velakin herşey siyasi tüttürüdür.
İktidar olmasının ön şartlarından her biri teker teker gerçekleşirken şol iktidarı oluşturan bakanlardan birinin veya bir kaçının bu tip sert çıkışlar yapması gayet zaruridir.
Bu iktidar olma ön şartlarından biri de Güneydoğu'yu içine alan bir Kürdistan'ın kurulmasıdır.
Fiili olarak kurulan ve Türkiye tarafından da muhatap kabul edilen bu devlet, resmen kurulmayı bekliyor.
Ya da ilan edilmeyi.
Şuraya yazın, Kürdistan Devleti kurulur kurulmaz, ilk tanıyan biz olacağız.
Nasıl olsa Kıbrıs'ı kimseye kabul ettiremiyoruz, bari Kürdistan'ı kabul ettirelim deyip, işe bir makul, tüy ve kakül bir izah da getireceğiz.
AKP içinde Kürdistan'ın kurulması da bulunan sekiz maddelik ön antlaşma ile iktidar yaptırılmıştır.
Geri kalan yedi madde Kürdistan Devleti'nin kurulmasından daha vahim maddelerdir.
Bu sekiz maddeyi imzalayanlardan Türk tarafında Abdullah Gül, ABD tarafında ise Colin Powell vardı.
Bir zamanlar AKP'li olan Emin Şirin, bu sekiz maddeyi Meclis gündemine taşımış, soruşturma önergesi vermişti.
"Devekuşu yumurtası mı daha büyük, yoksa devenin kendisi mi" gibi son derece önemli bir gündem ile meşgul olduğumuz için bu olay yeterince tartışılmadan kapanmıştır.
Tıpkı bugünlerde Telafer'de olanları unutturmak için, kim tarafından öldürüldüğü belli olmayan Türk kardeşlerimizin öldürülmesine dikkatlerimizin çekilmek istenmesi gibi.
İşte bu antlaşmanın taraflarından Abdullah Gül, o Colin Powell'ı dün telefonla aramış ve sert çıkmış:
Ey Powell,
al sana bavul,
topla tarağını,
diktir o ağını,
attırma tasımı,
dindirme yasımı,
beni çıldırtma,
donumu yırttırtma,
çekil Telafer'den,
Uzak dur Cafer'den...demiş.
Sırası gelmişken bir fıkra alır mısınız?
Adama adın ne diye sormuşlar;
"Mülayim" demiş.
Amaaan, sert olsa ne yazar demişler.
ABD Türkmen şehri Telafer'de soykırım uyguluyor.
350 bin nüfuslu bu şehir ABD'nin uyguladığı insanlık dışı saldırı sonrası adeta hayalet şehir oldu.
Nüfusun 300 bini şehri terk etmiş vaziyette.
Kalanlar ise teker teker, o meşhur yalan, "terör" gerekçesiyle öldürülüyor.
Bu tamamen bir temizlik hareketidir.
Kurulması antlaşma maddesi olan Kürdistan'ın önündeki engelleri temizleme operasyonu.
Necef'te ABD askerlerine karşı verilen millî mücadele Fistani'nin bölgeye gelişiyle bitmiş, ABD için tehlikeli bölge en aza, hatta bire indirilmiştir.
Şu ana kadar yapılanlar gibi bu son soykırım da o meşhur yalana bina ediliyor; terör.
İşin ilginç tarafına bakın ki, dünyanın gözü önünde Telafer'de bir insanlık dramı yaşatan, bir soykırım uygulayan ABD, ne tarihi ne de ilmi hiçbir gerçeklik payı olmayan bir yalana sarılarak, utanmadan da Türkiye'yi soykırım yapmakla itham ediyor.
Biz mi ne yapıyoruz?
Sakız çiğneyenleri saymazsanız, kınıyoruz efendim.
Kınalamak öyle kolay yapılan bir iş mi?
Hem de sıcaklar hala kavurup dururken.
Peki düğün geçince ne yapacağız?
Hiiiç.
Kınalamak için uygun yer arayacağız.
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Ana-baba hakları-2 / 30.04.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024