ABD Irak'a saldırmak istiyor. Saldırma gerekçesi, Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'i devirmek, diğer bir deyişle rejimi değiştirmek. Bu gerekçeye bakarak hüküm verecek olursak, ABD'nin yalnız kendi ülkesinde değil, bütün dünyada demokrasi istediğini söyleyebiliriz. Nitekim ABD Başkanı Bush, niyetinin demokrasiyi egemen kılmak olduğunu bir basın toplantısında kendi ağzından ifade etmişti. Başkan Bush, söz konusu basın toplantısında şöyle diyordu: "Irak beni çok fazla rahatsız ediyor. Amerikalılar da özgürlüğü seven bir millet olarak, büyük rahatsızlık duymalıdırlar". Varsa yoksa özgürlük. ABD'nin görünüşteki tek derdi bu. Ama nasıl oluyor da, ABD'nin özgürlüğe kavuşturdukları bile ABD'yi sevmiyor. İşte burası anlaşılır gibi değil.
ABD'nin Irak'a savaş açma gerekçesi, gerçekten rejimi değiştirmek mi? Dünyada, bu söylenenlere inanan bir tek kişi var mı? Hiç sanmıyorum. Hele ABD'nin başka ülkelerde demokrasi istediğini söylemek, çok komik kaçıyor. ABD'deki yazarların çoğu da, aynı kanaati taşıyor. Mesela Noam Chomsky bunlardan biridir. "Demokrasiyi Caydırmak" adlı eserinde o, Amerika'nın politik sistemini ve dış politikasını eleştirir ve şöyle der: "ABD, kalkınmakta olan ülkelerde asla demokrasinin yeşermesini istemez. Tam aksine güdülecek otoriter rejimlere destek verir".
Aslında başkalarının söylemesine ve çok gerilere gitmeye de gerek yok. Son yaşanan olaylara bakınca her şey anlaşılır. ABD, 11 saldırısından sonra Afganistan'da da rejim değişikliğini gündeme getirdi. Fakat ileri sürdüğü ilk isim, eski Afgan Kralı Zahir Şah oldu. 87 yaşındaki Zahir Şah'ı yeniden krallık koltuğuna oturtmak isteyen ABD, bu sevdadan henüz vazgeçmedi. Çalışmaları hâlâ sürüyor. ABD, 20 yıldır sürgünde yaşayan Zahir Şah'ın çok yakında, Afganistan'a dönüşünü sağlamaya hazırlanıyor. Dahası, ABD'nin candan dost olduğu ülkelere bakınız. Hiçbirisi demokrasi ile idare edilmiyor. Esasen ABD, demokratik ülkelerden daha çok, krallıkla idare edilen ülkeleri sever. Hele bu ülkelerin halkı Müslüman ise, buna bayılır, destek verir, teşvik eder.
ABD, dünyaya nizamat vermeye niyetli. Irak'a rejimi değiştirmek, Irak halkına özgürlük (!) getirmek istiyor. Aynı şeyi Afganistan ve İran halkı için de düşünüyor. Ülkeleri sınıflandırırken İran'ı "şer ekseni" sınıfına dahil etti. Sadece dahil etmekle de kalmadı, devrik Şah'ın oğlu Rıza Pevlevi'yi, İran'da yapılacak rejim değişikliği için elinde hazır bekletiyor. Rıza Pehlevi'ye bu yönde ümit veriyor, İranlılara yönelik çalışmalar yapması için imkanlar sunuyor. ABD, kendi ülkesinden çok uzaklarda olan ülkelerin rejimleriyle neden bu kadar yakından ilgileniyor? Niçin rejim değiştirmek için, savaşı dahi göze alıyor? "Demokrasi aşığı olduğundan" diyemezsiniz, en çok kralları ve krallıkları sevdiğini, az veya çok gösterdik. Sözün özü, ABD'nin Saddam'ı devirmek ve Irak'taki rejimi değiştirmek istemesi bahanedir. Daha doğrusu yalanın, ikiyüzlülüğün daniskasıdır.
ABD'nin istediği şudur: Kendinden başka ülkelerin rejimlerinin adı, yönetim biçimi, şekli ne olursa olsun, yeter ki, küreselleşmeye engel olmasın. Başka bir deyişle, ABD'nin sömürü çarkına çomak sokmasın. Sokarsa ne olur? Sokarsa veya sömürü çarkına hizmet etmezse, o ülke "şer ekseni" ne girmiş olur. Yani terörizmin yanında yer almış sayılır. Terörizle hiçbir ilgisi olmasa bile, yine hüküm değişmez. Çünkü ABD Başkanı Bush, ölçüyü böyle koymuş, tanımı böyle yapmış. Demiş ki, "Ya bizimle birliktesiniz, ya da terörizmle".
Peki, öyleyse terörizm nedir, terörist kimdir? İsterseniz bunun tanımını Fransız düşünür Baudrillard'dan dinleyelim: "Küreselleşmenin diğer bir adı, ABD hegemonyası olduğuna göre, ABD'nin ne istediği, hangi rejimlerden yana olduğu kendiliğinden ortaya çıkıyor. ABD'nin yolu ve yöntemi belli. Bizimki de belli olmalı. Ne olmalı? Sormaya gerek yok. Yolumuz, tam bağımsızlık yolu, anlayışımız Kuvay-ı Milliye anlayışı olmalıdır.
ABD'nin Irak'a savaş açma gerekçesi, gerçekten rejimi değiştirmek mi? Dünyada, bu söylenenlere inanan bir tek kişi var mı? Hiç sanmıyorum. Hele ABD'nin başka ülkelerde demokrasi istediğini söylemek, çok komik kaçıyor. ABD'deki yazarların çoğu da, aynı kanaati taşıyor. Mesela Noam Chomsky bunlardan biridir. "Demokrasiyi Caydırmak" adlı eserinde o, Amerika'nın politik sistemini ve dış politikasını eleştirir ve şöyle der: "ABD, kalkınmakta olan ülkelerde asla demokrasinin yeşermesini istemez. Tam aksine güdülecek otoriter rejimlere destek verir".
Aslında başkalarının söylemesine ve çok gerilere gitmeye de gerek yok. Son yaşanan olaylara bakınca her şey anlaşılır. ABD, 11 saldırısından sonra Afganistan'da da rejim değişikliğini gündeme getirdi. Fakat ileri sürdüğü ilk isim, eski Afgan Kralı Zahir Şah oldu. 87 yaşındaki Zahir Şah'ı yeniden krallık koltuğuna oturtmak isteyen ABD, bu sevdadan henüz vazgeçmedi. Çalışmaları hâlâ sürüyor. ABD, 20 yıldır sürgünde yaşayan Zahir Şah'ın çok yakında, Afganistan'a dönüşünü sağlamaya hazırlanıyor. Dahası, ABD'nin candan dost olduğu ülkelere bakınız. Hiçbirisi demokrasi ile idare edilmiyor. Esasen ABD, demokratik ülkelerden daha çok, krallıkla idare edilen ülkeleri sever. Hele bu ülkelerin halkı Müslüman ise, buna bayılır, destek verir, teşvik eder.
ABD, dünyaya nizamat vermeye niyetli. Irak'a rejimi değiştirmek, Irak halkına özgürlük (!) getirmek istiyor. Aynı şeyi Afganistan ve İran halkı için de düşünüyor. Ülkeleri sınıflandırırken İran'ı "şer ekseni" sınıfına dahil etti. Sadece dahil etmekle de kalmadı, devrik Şah'ın oğlu Rıza Pevlevi'yi, İran'da yapılacak rejim değişikliği için elinde hazır bekletiyor. Rıza Pehlevi'ye bu yönde ümit veriyor, İranlılara yönelik çalışmalar yapması için imkanlar sunuyor. ABD, kendi ülkesinden çok uzaklarda olan ülkelerin rejimleriyle neden bu kadar yakından ilgileniyor? Niçin rejim değiştirmek için, savaşı dahi göze alıyor? "Demokrasi aşığı olduğundan" diyemezsiniz, en çok kralları ve krallıkları sevdiğini, az veya çok gösterdik. Sözün özü, ABD'nin Saddam'ı devirmek ve Irak'taki rejimi değiştirmek istemesi bahanedir. Daha doğrusu yalanın, ikiyüzlülüğün daniskasıdır.
ABD'nin istediği şudur: Kendinden başka ülkelerin rejimlerinin adı, yönetim biçimi, şekli ne olursa olsun, yeter ki, küreselleşmeye engel olmasın. Başka bir deyişle, ABD'nin sömürü çarkına çomak sokmasın. Sokarsa ne olur? Sokarsa veya sömürü çarkına hizmet etmezse, o ülke "şer ekseni" ne girmiş olur. Yani terörizmin yanında yer almış sayılır. Terörizle hiçbir ilgisi olmasa bile, yine hüküm değişmez. Çünkü ABD Başkanı Bush, ölçüyü böyle koymuş, tanımı böyle yapmış. Demiş ki, "Ya bizimle birliktesiniz, ya da terörizmle".
Peki, öyleyse terörizm nedir, terörist kimdir? İsterseniz bunun tanımını Fransız düşünür Baudrillard'dan dinleyelim: "Küreselleşmenin diğer bir adı, ABD hegemonyası olduğuna göre, ABD'nin ne istediği, hangi rejimlerden yana olduğu kendiliğinden ortaya çıkıyor. ABD'nin yolu ve yöntemi belli. Bizimki de belli olmalı. Ne olmalı? Sormaya gerek yok. Yolumuz, tam bağımsızlık yolu, anlayışımız Kuvay-ı Milliye anlayışı olmalıdır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018