"Stratejik Müttefik", kulak çekme faaliyetlerine devam ediyor.
ABD Dışişleri Bakanlığı'nın her yıl düzenli olarak hazırladığı insan hakları raporunda Türkiye hakkındaki açıklamalar dikkat çekiciydi.
Raporda, önce PKK terör örgütü olarak ifade ediliyor, sonra da çatışmanın tarafı olarak. Yani bir terör örgütü Türkiye ile aynı kefeye konuluyor.
Devamında, her iki tarafın da bu bölgedeki çatışma dışında kalan insanların haklarını ihlal ettikleri ifade ediliyor.
Öncelikle şunu ifade etmeliyiz ki, sicili insan hakları konusunda oldukça kirli, hatta insan haklarına tecavüz konusunda zirve olan ABD'nin böyle bir raporu hazırlaması çok ilginçtir.
Afganistan'da, Irak'ta masum yüzbinlerce insanın, kadının, bebeğin katili konumundalar ve yine kendi itiraflarına göre yapılan işgallerin de mantıklı ve geçerli bir nedeni yok.
İşgal bir yana, zaten masum insanları öldürmenin hiçbir mantıklı izahı olamaz.
PKK meselesine gelirsek, raporda zaten terör örgütü olduğu ifade ediliyor. Türkiye'yi de taraf olarak göstermenin sebebi nedir?
PKK'nın bu kadar büyümesinin sebebi, Batılı ülkelerin verdiği desteklerdir. AB ve ABD'li yetkililerin sık sık yaptıkları Güneydoğu ziyaretleri ve bu ziyaretlerde söyledikleri bunu göstermektedir.
PKK ile mücadelede Türk askerinin ortaya koyduğu anlayış örnektir.
ABD'nin ise 11 Eylül'ü bahane ederek sırf Usame bin Ladin'i sözde bulup cezalandırma gayesiyle masum insanların üzerine bombalar gönderdiği dünyaca malumdur.
ABD, "pire var yorganı yakın" anlayışıyla hedefine koyduğu ülkeleri haksız bir şekilde kasıp kavurmaktadır. Sonra da masum insanların cesetleri ve kanları üzerinde demokrasi havariliğine soyunmaktadır.
Türkiye'nin terörle mücadelesinde sadece suçluları cezalandırma anlayışı vardır. Türk silahlı Kuvvetleri tarihinden aldığı anlayışla ülkeyi bölme hedefi olanlara karşı şiddetli, masum halka karşı ise son derece merhametlidir.
Güneydoğu'da, siyasiler gerekli önemi göstermezken, TSK mensuplarının, eğitimden, yardıma kadar yaptıkları ortadadır.
ABD'nin, Türkiye'yi bu noktada eleştirme yerine örnek alması daha doğru olacaktır.
Raporda Türk güvenlik güçlerinin işkence, dayak, keyfi uygulama ve gözaltı olaylarının devam ettiği ifade edilip eleştiriliyor.
Öncelikle işkence, dayak ve keyfi uygulamaları kimse tasvip etmez, ama bu konuda ABD'nin söz hakkı olabilir mi?
Ebu Garip ve Guntanamo'da ABD askerlerinin yaptıklarına bütün dünya şahit.
Sadece bir yerde değil, birçok yerde ABD askerlerinin yaptıkları ortada.
Akla hayale gelmedik sapıklıklar: Tecavüzler, işkenceler, organ satışları, çekilen fotoğraflar, yaralıların öldürülmesi ve daha binlercesi.
En son yine ABD basınından öğrendiğimiz "tecavüzcü köpekler" de sadece ABD'ye mahsus bir işkence.
ABD polislerinin sokak ortasında zencileri ölesiye dövdüğü görüntüler hala gözlerimizin önünde.
ABD dünyaya ve bu tür çirkefliklerin yaşanmadığı ülkemize böyle uyarılar yapacağına önce kendi sicilini temizlemeli.
Raporda dini, ifade ve toplanma özgürlüklerinin genişletilmesinden bahsedilirken, ordunun rolünün de azaltılması yer aldı.
Türkiye'deki din ve vicdan hürriyetinden bahsedilirken, bir iki eksik hariç Türkiye'deki özgürlük ve demokrasi dünyanın hiçbir yerinde yok.
ABD'nin AB'nin din özgürlüğünden ne anladığını özellikle 11 Eylül'den sonra gördük. Her gün Müslümanlar taciz ediliyor ve ibadethaneleri kundaklanıyor.
ABD askerlerinin, Irak'a giderken, komutanları tarafından "gördüğünüz her Müslüman'ı katledin" şeklindeki emirler verildiği konusundaki itirafları da basına yansımıştı.
Din özgürlüğünden bahsedenlerin Müslüman'ın ezanına bile tahammül edemedikleri bir gerçek.
Gerçek özgürlük bizde, Türkiye'de.
Ordunun rolünün azaltılması talepleri de çok ilginç. Sen durmadan askerini güçlendirirken, ABD ordusu, bırak ABD'de dünyanın birçok ülkesinde etkin güç konumundayken, biz niye ordumuzun rolünü azaltacağız?
Türkiye daha kolay parçalansın, daha kolay işgal edilsin diye mi?
Her bakımdan AB ve ABD'ye teslim olan ve ülkenin değerlerini Batıya ve Batılılara peşkeş çeken siyasilere engel olduğu için mi ordunun rolünü azaltmak istiyorsunuz?
Raporda azınlıklara baskı uygulandığından bahsediliyor.
Türkiye'de azınlıklar Lozan Antlaşması'yla belirlenmiştir. Buna göre Yahudiler, Ermeniler ve Rumlar azınlıktır, diğer bütün vatandaşlar ise Türk milletini oluştururlar.
Azınlıklara baskı uygulandığı yanlıştır çünkü yıllarca bu saydığımız azınlıklar ülkenin en güzel yerlerinde yaşamışlar ve hep zengin olmuşlardır. Hayatlarından da gayet memnundurlar.
Azınlıklara asıl baskı ABD ve AB'den gelmektedir, niçin ayaklanmıyorsunuz diye?
Ülkemizdeki azınlıklar sürekli Türkiye aleyhine kışkırtılmaktadır.
Şunu ifade etmeliyiz ki, ülkenin milli birlik ve beraberliğini zarar vermeyen azınlıklar ve farklı din mensupları ülkemizde asırlarca özgürce dinlerini yaşamışlardır, ama ülkenin bölünmez bütünlüğünü zedeleyecek her oluşuma da seyirci kalmak mümkün değildir.
Özellikle de Türk milletini değişik azınlıklara bölerek ülkenin toprağını hedefleyenlerin oyunlarına alet olmak asla mümkün değildir.
Fener Rum patrikhanesinin statüsü de Lozan'da belirtilmiştir, Ekümenikliğinin kabul edilmesi yine bölünmez bütünlüğümüze bir tehdittir.
Kısaca şunu belirtmeliyiz ki, ABD iğneyi de bize batırıyor, çuvaldızı da.
Kendi kısacık tarihinde, ta kuruluşundan bugüne yaptığı zulüm ve katliamlara, işkencelere ve tecavüzlere bakıp kendisine çeki düzen vereceğine 5 bin yıllık tarihi boyunca bulunduğu bütün coğrafyalarda adaleti ve barışı yaşatmış bir millete nasihatte bulunma girişiminde bulunuyor.
Biz kendi değerlerimize sahip çıkmadığımız müddetçe birileri başımıza binmeye devam edecek.
Bağımsızlığımızı çok zor şartlarda, şehitler vererek elde ettik, ona hakkıyla sahip çıkmalıyız ve dünyada yaşanan zulme de seyirci kalmamalıyız
ABD Dışişleri Bakanlığı'nın her yıl düzenli olarak hazırladığı insan hakları raporunda Türkiye hakkındaki açıklamalar dikkat çekiciydi.
Raporda, önce PKK terör örgütü olarak ifade ediliyor, sonra da çatışmanın tarafı olarak. Yani bir terör örgütü Türkiye ile aynı kefeye konuluyor.
Devamında, her iki tarafın da bu bölgedeki çatışma dışında kalan insanların haklarını ihlal ettikleri ifade ediliyor.
Öncelikle şunu ifade etmeliyiz ki, sicili insan hakları konusunda oldukça kirli, hatta insan haklarına tecavüz konusunda zirve olan ABD'nin böyle bir raporu hazırlaması çok ilginçtir.
Afganistan'da, Irak'ta masum yüzbinlerce insanın, kadının, bebeğin katili konumundalar ve yine kendi itiraflarına göre yapılan işgallerin de mantıklı ve geçerli bir nedeni yok.
İşgal bir yana, zaten masum insanları öldürmenin hiçbir mantıklı izahı olamaz.
PKK meselesine gelirsek, raporda zaten terör örgütü olduğu ifade ediliyor. Türkiye'yi de taraf olarak göstermenin sebebi nedir?
PKK'nın bu kadar büyümesinin sebebi, Batılı ülkelerin verdiği desteklerdir. AB ve ABD'li yetkililerin sık sık yaptıkları Güneydoğu ziyaretleri ve bu ziyaretlerde söyledikleri bunu göstermektedir.
PKK ile mücadelede Türk askerinin ortaya koyduğu anlayış örnektir.
ABD'nin ise 11 Eylül'ü bahane ederek sırf Usame bin Ladin'i sözde bulup cezalandırma gayesiyle masum insanların üzerine bombalar gönderdiği dünyaca malumdur.
ABD, "pire var yorganı yakın" anlayışıyla hedefine koyduğu ülkeleri haksız bir şekilde kasıp kavurmaktadır. Sonra da masum insanların cesetleri ve kanları üzerinde demokrasi havariliğine soyunmaktadır.
Türkiye'nin terörle mücadelesinde sadece suçluları cezalandırma anlayışı vardır. Türk silahlı Kuvvetleri tarihinden aldığı anlayışla ülkeyi bölme hedefi olanlara karşı şiddetli, masum halka karşı ise son derece merhametlidir.
Güneydoğu'da, siyasiler gerekli önemi göstermezken, TSK mensuplarının, eğitimden, yardıma kadar yaptıkları ortadadır.
ABD'nin, Türkiye'yi bu noktada eleştirme yerine örnek alması daha doğru olacaktır.
Raporda Türk güvenlik güçlerinin işkence, dayak, keyfi uygulama ve gözaltı olaylarının devam ettiği ifade edilip eleştiriliyor.
Öncelikle işkence, dayak ve keyfi uygulamaları kimse tasvip etmez, ama bu konuda ABD'nin söz hakkı olabilir mi?
Ebu Garip ve Guntanamo'da ABD askerlerinin yaptıklarına bütün dünya şahit.
Sadece bir yerde değil, birçok yerde ABD askerlerinin yaptıkları ortada.
Akla hayale gelmedik sapıklıklar: Tecavüzler, işkenceler, organ satışları, çekilen fotoğraflar, yaralıların öldürülmesi ve daha binlercesi.
En son yine ABD basınından öğrendiğimiz "tecavüzcü köpekler" de sadece ABD'ye mahsus bir işkence.
ABD polislerinin sokak ortasında zencileri ölesiye dövdüğü görüntüler hala gözlerimizin önünde.
ABD dünyaya ve bu tür çirkefliklerin yaşanmadığı ülkemize böyle uyarılar yapacağına önce kendi sicilini temizlemeli.
Raporda dini, ifade ve toplanma özgürlüklerinin genişletilmesinden bahsedilirken, ordunun rolünün de azaltılması yer aldı.
Türkiye'deki din ve vicdan hürriyetinden bahsedilirken, bir iki eksik hariç Türkiye'deki özgürlük ve demokrasi dünyanın hiçbir yerinde yok.
ABD'nin AB'nin din özgürlüğünden ne anladığını özellikle 11 Eylül'den sonra gördük. Her gün Müslümanlar taciz ediliyor ve ibadethaneleri kundaklanıyor.
ABD askerlerinin, Irak'a giderken, komutanları tarafından "gördüğünüz her Müslüman'ı katledin" şeklindeki emirler verildiği konusundaki itirafları da basına yansımıştı.
Din özgürlüğünden bahsedenlerin Müslüman'ın ezanına bile tahammül edemedikleri bir gerçek.
Gerçek özgürlük bizde, Türkiye'de.
Ordunun rolünün azaltılması talepleri de çok ilginç. Sen durmadan askerini güçlendirirken, ABD ordusu, bırak ABD'de dünyanın birçok ülkesinde etkin güç konumundayken, biz niye ordumuzun rolünü azaltacağız?
Türkiye daha kolay parçalansın, daha kolay işgal edilsin diye mi?
Her bakımdan AB ve ABD'ye teslim olan ve ülkenin değerlerini Batıya ve Batılılara peşkeş çeken siyasilere engel olduğu için mi ordunun rolünü azaltmak istiyorsunuz?
Raporda azınlıklara baskı uygulandığından bahsediliyor.
Türkiye'de azınlıklar Lozan Antlaşması'yla belirlenmiştir. Buna göre Yahudiler, Ermeniler ve Rumlar azınlıktır, diğer bütün vatandaşlar ise Türk milletini oluştururlar.
Azınlıklara baskı uygulandığı yanlıştır çünkü yıllarca bu saydığımız azınlıklar ülkenin en güzel yerlerinde yaşamışlar ve hep zengin olmuşlardır. Hayatlarından da gayet memnundurlar.
Azınlıklara asıl baskı ABD ve AB'den gelmektedir, niçin ayaklanmıyorsunuz diye?
Ülkemizdeki azınlıklar sürekli Türkiye aleyhine kışkırtılmaktadır.
Şunu ifade etmeliyiz ki, ülkenin milli birlik ve beraberliğini zarar vermeyen azınlıklar ve farklı din mensupları ülkemizde asırlarca özgürce dinlerini yaşamışlardır, ama ülkenin bölünmez bütünlüğünü zedeleyecek her oluşuma da seyirci kalmak mümkün değildir.
Özellikle de Türk milletini değişik azınlıklara bölerek ülkenin toprağını hedefleyenlerin oyunlarına alet olmak asla mümkün değildir.
Fener Rum patrikhanesinin statüsü de Lozan'da belirtilmiştir, Ekümenikliğinin kabul edilmesi yine bölünmez bütünlüğümüze bir tehdittir.
Kısaca şunu belirtmeliyiz ki, ABD iğneyi de bize batırıyor, çuvaldızı da.
Kendi kısacık tarihinde, ta kuruluşundan bugüne yaptığı zulüm ve katliamlara, işkencelere ve tecavüzlere bakıp kendisine çeki düzen vereceğine 5 bin yıllık tarihi boyunca bulunduğu bütün coğrafyalarda adaleti ve barışı yaşatmış bir millete nasihatte bulunma girişiminde bulunuyor.
Biz kendi değerlerimize sahip çıkmadığımız müddetçe birileri başımıza binmeye devam edecek.
Bağımsızlığımızı çok zor şartlarda, şehitler vererek elde ettik, ona hakkıyla sahip çıkmalıyız ve dünyada yaşanan zulme de seyirci kalmamalıyız
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025
- ‘Onlar Kur'an'ın müşahhas halidir’ / 22.03.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025
- ‘Onlar Kur'an'ın müşahhas halidir’ / 22.03.2025