Kendi inancını paylaşan ülkeleri bile yarı yolda bırakan, güçlenmesini engelleyen bir ABD ile müttefik olduğumuza inanarak, onun ipiyle Suriye'de büyük bir bataklığın içine girdik ve ilerlemeye devam ediyoruz.
Prof. Dr. Haydar Baş, dünkü "ABD herkese aynı" başlıklı makalesinde ABD'nin müttefiklerine olan muamelesi konusunda önemli bir örnek vermişti ve şunları yazmıştı:
"AB Zirvesi'nde konuşan (Fransa Cumhurbaşkanı) Hollande, 'Çıkar ve değerleri koruyamazsak ortada ne birlik, ne de kıta kalacak. AB'nin ortak bir ordu kurabilmesinin önündeki en büyük engel ise NATO ve ABD' açıklamasında bulundu. Demek ki ABD sadece Türkiye için değil, AB ülkeleri için de bir tehdit. Üstelik aynı inancı paylaştıkları halde?
Görünen o ki, Ortadoğu'yu hem yeni vatan arayışı için, hem de kaynaklara erişim maksadı ile kan gölüne çeviren ABD; AB'nin güçlenmesine de izin vermiyor."
ABD'nin mantığında ortak olma, dost olma, karşılıklı çıkarları koruma, beraber kalkınma anlayışı yok; "Büyük balık küçük balığı yutar", Güçlü olan kazanır", "Gayeye ulaşmada her şey mubahtır" gibi egoist, hiç güven vermeyen bir anlayış var. Ve esasen bu bencil özelliğinden dolayı da ABD, nihai noktada kaybetmeye, yalnız kalmaya mahkumdur.
Çünkü karşısında rakip olarak, paylaşıma, karşılıklı çıkarlara ve beraber kalkınmaya dayalı Milli Ekonomi Modeli'ni hayata geçiren ve de bu modelin bir projesi olan Milli Paralarla Ticaret formülü çerçevesinde birliktelikler kurup her geçen gün daha da güçlenen, cazibe merkezi haline gelen bir Rusya var.
ABD'nin ve NATO'nun kendi yapmak istediklerine engel olduğunu ifade eden bir Fransa, bir Almanya, bir İtalya ve diğer AB ülkeleri bu gerçeği görmüyorlar mı? Elbette ki görüyorlar ve halkları ABD ve Kapitalizmde ısrar eden siyasileri değil, Milli Ekonomi Modeli'nin projelerini ifade eden, Rusya'ya yönelik ılımlı mesajlar veren siyasileri iş başına getiriyorlar.
Peki, dünyada bu kadar Milli Ekonomi Modeli merkezli gelişme yaşanırken, dünya büyük bir değişim geçirirken, modelin içinden çıktığı Türkiye ne yapıyor?
Her zamanki gibi modele ve de sahibi Prof. Dr. Haydar Baş'a karşı kör, sağır ve dilsiz?
Siyasilerimizin bir rota değişikliği için ABD daha ne yapması lazım, ne kadar Türkiye'yi sırtından hançerlemesi lazım?
15 Temmuz darbe girişiminin baş piyonu olan FETÖ elebaşı Gülen'i hala iade etmedi. 85 koli belgeye rağmen, hala yeterli kanıt bulamadık modundalar?
Darbe girişiminde İncirlik üssünden de uçaklar kalktı.
ABD Başkan Adayı Trump'ın twitter adresinden tüm dünyaya duyurduğu gibi, darbe girişiminde 13 üst düzey CIA ajanı görev aldı. Türkiye'yi derinden sarsan darbe girişimine ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, "Biz bunu bir internet oyunu zannettik" dedi.
Tam Rusya ve Suriye ile ilişkiler normalleşme sürecine giriyor derken, bir anda ABD'nin ipiyle kendimizi Suriye batağında bulduk. ABD'nin çizdiği, sonu ölüm ve felaket olan bir rotada ilerliyoruz.
Sözde müttefikimiz ABD, terör kabul ettiğimiz PYD'yi baş tacı ediyor, bulunduğu yerlere ABD bayrakları asıyor, askerlerini gönderip oraları kendine göre güvenli hale getiriyor, diğer bir ifadeyle buraları kendine vatan yapıyor. Son olarak ABD, PYD'ye doğrudan silah gönderme kararı aldı. Peki, siyasilerimiz bunu bilmiyorlar mı, çok iyi biliyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD'de yaptığı açıklamada şunları söyledi:
"Daha üç gün önce iki uçak dolusu silah, PYD ile YPG'ye indirildi. Nereye? Kobani'ye. Daha önce de yine Kobani boşaldığı zaman oradaki PYD ve YPG'li teröristlere üç uçak indirildi ve bunların yarısı DAEŞ'e gitti, silahların yarısı da PYD ve YPG'de kaldı. Sayın Başkan ile bunları konuştuk ama dinletemedik. Şimdi ne yazık ki yine aynı oyun oynanıyor."
Peki, bu gerçeğe rağmen ABD ile ilişkilerimizi gözden mi geçiriyoruz, hayır; İncirlik üssünü mü kapatıyoruz, hayır; ABD'nin ipiyle indiğimiz Fırat Kalkanı operasyonuna son mu veriyoruz, hayır? ABD'nin rotasında devam ediyoruz.
ABD Savunma Bakanı Ashton Carter, YPG ile birlikte çalışmayı sürdüreceklerini belirtiyor, "Onların Rakka'ya doğru hareket etmesine yardımcı olacak ne gerekiyorsa desteklerim" diyor. ABD Genelkurmay Başkanı Joe Dunford ise YPG'nin başını çektiği SDG için "Onlar bizim sahadaki en etkili müttefikimiz" diyor. Sahada Türkiye ile müttefikliğin esamesi okunmuyor.
Bütün bu ve benzeri gerçeklere rağmen, hatta ABD'nin bu satışlarını bilmelerine ve beyan etmelerine rağmen Türkiye'nin siyaseti ABD rotasında devam etmekte inat ediyor.
Bu gidişat sonu meçhul olan bir gidişat değil, Prof. Dr. Haydar Baş'ın, taa başından beri uyardığı, sonu malum bir gidişat?
"Meşru müdafaa derken yaşam hakkımıza mal olabilir" diyor, "tek askerimiz kalmayıncaya kadar" diye uyarıyor, "operasyonu derhal sonlandırıp ülke içinde ve sınırlarda güvenliği sağlamalıyız" diyor. Diyor demesine ama Türkiye'de ne duyan var, ne dikkate alan?
İngiliz Times gazetesi yazıyor, IŞİD'in Musul'a operasyon yapacak güçlere karşı kimyasal silah depoladığını ve bunun 150 ton civarında olduğunu? Aynı hatta daha büyük bir tuzak El Bab ve Rakka için de planlanmış olamaz mı?
Plan IŞİD bahanesiyle Irak ordusu ve Türk ordusuna sahada büyük bir mağlubiyete ve imhaya mı geldi? Bunun Türkiye'de oluşturacağı sonucu hiç mi düşünmüyor musunuz?
Türkiye, 15 Temmuz darbesinden sonra böyle bir mağlubiyeti kaldırabilir mi?
ABD ile müttefiklik demek görüldüğü gibi her noktada batağa saplanmak, defalarca sırtından hançerlenmek, sürekli satılmak demek?
Peki, ya böyle bir müttefiklikle hala ısrar etmek ne demek; körü körüne ABD müttefikliğinde ısrar edenleri ısrarla, inatla tercih etmek, hakkı görmezden gelip batılın sonuna kadar arkasında olmak ne demek?
Prof. Dr. Haydar Baş, dünkü "ABD herkese aynı" başlıklı makalesinde ABD'nin müttefiklerine olan muamelesi konusunda önemli bir örnek vermişti ve şunları yazmıştı:
"AB Zirvesi'nde konuşan (Fransa Cumhurbaşkanı) Hollande, 'Çıkar ve değerleri koruyamazsak ortada ne birlik, ne de kıta kalacak. AB'nin ortak bir ordu kurabilmesinin önündeki en büyük engel ise NATO ve ABD' açıklamasında bulundu. Demek ki ABD sadece Türkiye için değil, AB ülkeleri için de bir tehdit. Üstelik aynı inancı paylaştıkları halde?
Görünen o ki, Ortadoğu'yu hem yeni vatan arayışı için, hem de kaynaklara erişim maksadı ile kan gölüne çeviren ABD; AB'nin güçlenmesine de izin vermiyor."
ABD'nin mantığında ortak olma, dost olma, karşılıklı çıkarları koruma, beraber kalkınma anlayışı yok; "Büyük balık küçük balığı yutar", Güçlü olan kazanır", "Gayeye ulaşmada her şey mubahtır" gibi egoist, hiç güven vermeyen bir anlayış var. Ve esasen bu bencil özelliğinden dolayı da ABD, nihai noktada kaybetmeye, yalnız kalmaya mahkumdur.
Çünkü karşısında rakip olarak, paylaşıma, karşılıklı çıkarlara ve beraber kalkınmaya dayalı Milli Ekonomi Modeli'ni hayata geçiren ve de bu modelin bir projesi olan Milli Paralarla Ticaret formülü çerçevesinde birliktelikler kurup her geçen gün daha da güçlenen, cazibe merkezi haline gelen bir Rusya var.
ABD'nin ve NATO'nun kendi yapmak istediklerine engel olduğunu ifade eden bir Fransa, bir Almanya, bir İtalya ve diğer AB ülkeleri bu gerçeği görmüyorlar mı? Elbette ki görüyorlar ve halkları ABD ve Kapitalizmde ısrar eden siyasileri değil, Milli Ekonomi Modeli'nin projelerini ifade eden, Rusya'ya yönelik ılımlı mesajlar veren siyasileri iş başına getiriyorlar.
Peki, dünyada bu kadar Milli Ekonomi Modeli merkezli gelişme yaşanırken, dünya büyük bir değişim geçirirken, modelin içinden çıktığı Türkiye ne yapıyor?
Her zamanki gibi modele ve de sahibi Prof. Dr. Haydar Baş'a karşı kör, sağır ve dilsiz?
Siyasilerimizin bir rota değişikliği için ABD daha ne yapması lazım, ne kadar Türkiye'yi sırtından hançerlemesi lazım?
15 Temmuz darbe girişiminin baş piyonu olan FETÖ elebaşı Gülen'i hala iade etmedi. 85 koli belgeye rağmen, hala yeterli kanıt bulamadık modundalar?
Darbe girişiminde İncirlik üssünden de uçaklar kalktı.
ABD Başkan Adayı Trump'ın twitter adresinden tüm dünyaya duyurduğu gibi, darbe girişiminde 13 üst düzey CIA ajanı görev aldı. Türkiye'yi derinden sarsan darbe girişimine ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, "Biz bunu bir internet oyunu zannettik" dedi.
Tam Rusya ve Suriye ile ilişkiler normalleşme sürecine giriyor derken, bir anda ABD'nin ipiyle kendimizi Suriye batağında bulduk. ABD'nin çizdiği, sonu ölüm ve felaket olan bir rotada ilerliyoruz.
Sözde müttefikimiz ABD, terör kabul ettiğimiz PYD'yi baş tacı ediyor, bulunduğu yerlere ABD bayrakları asıyor, askerlerini gönderip oraları kendine göre güvenli hale getiriyor, diğer bir ifadeyle buraları kendine vatan yapıyor. Son olarak ABD, PYD'ye doğrudan silah gönderme kararı aldı. Peki, siyasilerimiz bunu bilmiyorlar mı, çok iyi biliyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD'de yaptığı açıklamada şunları söyledi:
"Daha üç gün önce iki uçak dolusu silah, PYD ile YPG'ye indirildi. Nereye? Kobani'ye. Daha önce de yine Kobani boşaldığı zaman oradaki PYD ve YPG'li teröristlere üç uçak indirildi ve bunların yarısı DAEŞ'e gitti, silahların yarısı da PYD ve YPG'de kaldı. Sayın Başkan ile bunları konuştuk ama dinletemedik. Şimdi ne yazık ki yine aynı oyun oynanıyor."
Peki, bu gerçeğe rağmen ABD ile ilişkilerimizi gözden mi geçiriyoruz, hayır; İncirlik üssünü mü kapatıyoruz, hayır; ABD'nin ipiyle indiğimiz Fırat Kalkanı operasyonuna son mu veriyoruz, hayır? ABD'nin rotasında devam ediyoruz.
ABD Savunma Bakanı Ashton Carter, YPG ile birlikte çalışmayı sürdüreceklerini belirtiyor, "Onların Rakka'ya doğru hareket etmesine yardımcı olacak ne gerekiyorsa desteklerim" diyor. ABD Genelkurmay Başkanı Joe Dunford ise YPG'nin başını çektiği SDG için "Onlar bizim sahadaki en etkili müttefikimiz" diyor. Sahada Türkiye ile müttefikliğin esamesi okunmuyor.
Bütün bu ve benzeri gerçeklere rağmen, hatta ABD'nin bu satışlarını bilmelerine ve beyan etmelerine rağmen Türkiye'nin siyaseti ABD rotasında devam etmekte inat ediyor.
Bu gidişat sonu meçhul olan bir gidişat değil, Prof. Dr. Haydar Baş'ın, taa başından beri uyardığı, sonu malum bir gidişat?
"Meşru müdafaa derken yaşam hakkımıza mal olabilir" diyor, "tek askerimiz kalmayıncaya kadar" diye uyarıyor, "operasyonu derhal sonlandırıp ülke içinde ve sınırlarda güvenliği sağlamalıyız" diyor. Diyor demesine ama Türkiye'de ne duyan var, ne dikkate alan?
İngiliz Times gazetesi yazıyor, IŞİD'in Musul'a operasyon yapacak güçlere karşı kimyasal silah depoladığını ve bunun 150 ton civarında olduğunu? Aynı hatta daha büyük bir tuzak El Bab ve Rakka için de planlanmış olamaz mı?
Plan IŞİD bahanesiyle Irak ordusu ve Türk ordusuna sahada büyük bir mağlubiyete ve imhaya mı geldi? Bunun Türkiye'de oluşturacağı sonucu hiç mi düşünmüyor musunuz?
Türkiye, 15 Temmuz darbesinden sonra böyle bir mağlubiyeti kaldırabilir mi?
ABD ile müttefiklik demek görüldüğü gibi her noktada batağa saplanmak, defalarca sırtından hançerlenmek, sürekli satılmak demek?
Peki, ya böyle bir müttefiklikle hala ısrar etmek ne demek; körü körüne ABD müttefikliğinde ısrar edenleri ısrarla, inatla tercih etmek, hakkı görmezden gelip batılın sonuna kadar arkasında olmak ne demek?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025
- ‘Onlar Kur'an'ın müşahhas halidir’ / 22.03.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025
- ‘Onlar Kur'an'ın müşahhas halidir’ / 22.03.2025