49 yıl geçti! Tarihler 12 Mart 1971'i gösterdiğinde TSK (Türk Silahlı Kuvvetleri) müdahalesi, "12 Mart Muhtırası" adıyla sahne almıştı. Ama ne sahne… Sahnede gördüklerimiz yalnızca melodram türünde bir oyun olsaydı ve sahne sanatlarındaki yerini alabilseydi... Ne gezer, gördüklerimiz ve yaşadıklarımız gerçekti ve adı da, ister karmadrama ister trajedi deyin, insan hakları ihlaliydi.
Kaynakların bir kısmına göre askeri müdahalenin amacı nispeten özgürlükçü bir anayasa olan 1961 anayasasını, devlet güvencesini öne çıkaracak, güvenliği güçlendirecek yönde değiştirmekti.
Oysa muhtırayı imzalayanlardan dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur epey sonra şunları yazıyordu: "12 Mart müdahalesini izleyen ilk aylarda Türkiye'yi idare eden siyasiler bir Anayasa değişikliği düşünmüyorlardı ya da böyle bir düşünceleri varsa da bunu açıkça ve ısrarla ifade etmiyorlardı. Şiddet eylemleri artan bir düzey ve dozda yeniden başlayınca Anayasanın değiştirilmesi görüşü yeniden ortaya atıldı… Silahlı Kuvvetlerin mutlak isteği ya da baskısı ile Anayasa değişikliğine mecburen gidildi görünümünü tarihe mal etmek yanlış olur" (Milliyet/23 Eylül 1976).
Gerçekler, bulgu ve belgeler Muhsin Paşanın görüşünün tam aksini ortaya koyuyordu:
12 Mart'ın oluşmasında, devlet otoritesini güçlendirmek fikri yoğunluktaydı. Dolayısıyla, otorite zaafına neden olan 1961 Anayasası değiştirilmeliydi.
1971'e adım adım gelinirken, TSK üst kademesinde Anayasa'da değişiklik düşüncesi gündemden düşmüyordu. Dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, Genel Kurmay Başkanı Memduh Tağmaç ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Celal Eyiceoğlu başta olmak üzere eski ve yeni komutanlar bir anayasa değişikliği konusunda birleşmişlerdi. Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında da anayasa değişikliği konusunda ısrarla duruluyordu. Gerekçe şöyle açıklanıyordu; 1961 anayasasının toplumun bünyesine uymadığı, fazla özgürlükçü olduğu ve bundan beslenen sosyal uyanışın ekonomik gelişmenin çok ilerisine geçtiği… Bir başka gerekçe ki, bunun altı kalın çizgilerle çiziliyordu; özerk kurumlar, özellikle üniversiteler, memur sendikaları, idari yargı ile ilgili olanlar.
12 Mart Muhtırasının 3.maddesi uyarınca, parlamento ve sivil rejim sürekli tehdit altındadır. Muhtırayla istenenlerin gerçekleştirilmemesi durumunda, TSK duruma tamamen el koyacak, parlamento da dağıtılacaktır.
Anayasanın değiştirilmesi için uygulanan baskının hedefi parlamentoydu. Başka somut olaylar da baskının kanıtıydı. Örneğin dönemin Başbakanı Nihat Erim gazetecilere şunları açıklıyordu:
"Eğer kumandanların üzerimde bir baskısı söz konusu ise, bu sadece Anayasa değişikliklerinin bir an evvel yapılması, yeni kanun tasarılarının bir an evvel hazırlanması içindir. Böylelikle bir an evvel kendi asıl işlerine dönmek istemektedirler" (Cumhuriyet/7 Haziran 1971).
TSK baskısı ile gelen anayasa değişiklikleri, hukukun temelleri olan adalet ve güvenlik dengesini, özgürlükler ve hukuk devleti aleyhine değiştirmiş, güvenliği öne çıkarmıştır. Dengenin bozulması sonucu hukuk devletiyle birlikte insan hakları hayli örselenmiş, mecalsiz bırakılmıştır.
İşte 49 yılın öyküsü… İbret alalım!
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023