Zekâ ile akıl konusu çoğu zaman birbirine karıştırılır.
Zekâ doğuştan gelen bir yetenek, akıl ise onu kullanma yetisidir.
Akıl yalanla gerçeği, doğru ile yanlışı ayırabilme, bir konuda düşünce yürütebilme ve görüş bildirme yeteneğidir.
İnsan olgunlaştıkça aklı gelişir.
Zekâ ise bir olayı önce anlama, ilişkileri kavrama, yargılama ve açıklayarak çözme yeteneğidir.
Aklı kontrol eden kalptir.
Kalpte olanı akıl düşünür, analiz eder, doğruyu yanlıştan ayırır. Aklın merkezi kalptir. Kalpte ne varsa akıl ona hizmet eder.
Zekâ aklın yardımcılarından sadece birdir. Ama önemli bir fonksiyonudur.
Her zeki insan akıllı, her akıllı insanda zeki olmayabilir.
Zekâsını ateş medeniyetini inşa eden İblisin kontrolüne teslim eden insan aklını aslında kullanmıyor ve akıllı da değildir.
Sık sık Kur'an-ı Kerim'de akletmeye vurgu yapılıyor.
Bir kısım insan bu zekâyı şeytani yolda kullanır ve bunu da çok zekice yapar. Zekâ tek başına ayırt edici bir mekanizma değildir. Bu nedenle bize gereken önce akıldır sonra zekâdır ve sonra bu arkadaşların kol kola girip birlikte yürümesi gerekiyor.
Akıl tek başına yeterli olabilir, fakat zekâ akıl olmadan hakikati göremez. Akıl ışık, zekâ gözdür. Işık olmasa göz neyi görebilir?
Akıl somut olarak ölçülemezken zekâ doğruluğu tartışılsa da birtakım testlerle ölçülebilir.
Zekâ belli bir yaşa kadar gelişip daha sonra sabit kalırken akıl her zaman gelişime açıktır.
Zekâ kişiye özgü bir yetenekken akıl, sağlığı yerinde olan herkeste vardır ve fikir olarak başka insanlara danışılabilir.
Zekânın olmayışı bir özürdür bu nedenle bu insanlara "Zekâ Özürlü" denilir. Özür engelli olma halidir. Bir insanın kolunun veya bacağının olmaması gibi. Tedavisi yoktur, belki rehabilite edile bilir.
Ama akıl sağlığı bozuk olanlara "Akıl Hastası" diyoruz. Akıl hastalığı tedavi edile biliyor. Bu kadar "Akıl ve Ruh Sağlığı" hastaneleri daha çok akıl sağlığı problemi olanları tedavi ediyorken, zekâ özürlü olanları da rehabilite etmektedir.
Okullarda öğretmenler ders çalışmayan ve notlar kötü olan çocukların velilerine "çocuğun çok zeki olduğunu, âmâ aklını kullanamadığını" söyler.
Veli bu yorum karşısın da çocuğunun notlarının kırık olduğu halde biraz rahatlar ve bir yalancı bahar yaşar.
Ama hakikaten öyle, çocuklar çok zeki. Kendilerini eğlendiren o teknolojik oyuncakları nasılda ustaca kullandıklarına hep beraber şahit oluyoruz.
Her çağda toplumların en yaşlısı en tecrübeli kabul edilirdi ve bilinmeyen şeyler onlara sorulurdu.
Ancak çağımızda artık ak saçlı dedeler, neneler, babalar, anneler özellikle teknoloji konusunda bir çıkmaza girdiği zaman dokuz, on yaşındaki torunundan, çocuğundan yardım istiyor. Özellikle çağın hızına yetişemeyen büyüklere küçükler bilgi veriyor, yol gösteriyor, aydınlatıyor.
Dünya tarihinde böyle bir tecrübe olmadı sanırım. Ne dersiniz?
Zekâ yenilikleri, değişiklikleri, yeni durumları hemen kavrayıştır. Bu konuda gençler çok iyi. Müthişler.
Akıl ise bu kavrayışın iyiye, güzele, faydalı olana yönelten melekemizdir. Bu konuda da tecrübe sahibi, aklıselim sahibi olan ak saçlı büyükler iyi. Çünkü dünü ve bugünü biliyorlar yarınların büyüklerine, kılavuzluk yapabilirler.
Her zeki olan akıllı olmuyor. Bu sebeple zekilerin, akıllı yol göstericilere her zaman ihtiyacı vardır.
Zeki insan belki yapıyor, konuşuyor ama yaptıklarının sonuçlarını ne kadar anlıyor veya ne kadar anlamlandırabiliyor, problem bu herhalde?
Çünkü her türlü alet edevatı parmağının ucunda çevirerek üreten, kullanan zekâ sahibi, en küçük aile problemini çözmekte yetersiz kalıyor.
Zekâ bazılarını bencilliğe sürükler, sağduyusunun gölgede kalmasına sebep olur. Akıl ise 'ben buradayım' diye sinyali verir.
Burada Einstein'ın anmasak haksızlık yaparız, eşiyle yaptığı anlaşmayı bilen biliyor, yaptığı anlaşma çokta insani değil.
Dünyanın en zekisi kabul ediliyor ama yaptığı anlaşmada akıl yok. Akıl saygıdır, akıl merhamettir, akıl empati yapa bilmektir.
Einstein iki çocuğunun annesine bu anlaşma ile temizlikçi, hizmetçi muamelesi yapmıştır hatta daha ötesi köleleştirmek istemiştir.
Demek ki dünyanın en zekisi de olsan akıl yoksa en sevdiğin insanı bile bir saatten sonra bencil isteklerin için köleleştire biliyorsun. İşte akıl sahibi bunu yapmaz.
Dünyada ne çekiyorsa bu akılsız zekilerden çekiyor zaten. Çünkü kalp bahçelerinde güzel şeyler ekmedikleri için güzel şeyler bitmiyor. Güzellik kalpte yoksa bütün dünyayı da dolaşsalar da bulamazlar.
Bu akılsız, zekiler atomun belki profesörü olabilirler ama adamlığın, insanlığın maalesef celladı oluyorlar.
- Mustafa Kemal Atatürk bir Osmanlı paşasıydı / 01.04.2025
- Bayram, şeker ve ruhsuzluk / 29.03.2025
- Akıl mı aşk mı? İnsanı insan yapan nedir? / 25.03.2025
- Akıl ve inanç: Haritasız yolculuk olur mu? / 22.03.2025
- Ehlibeyt ve Ramazan: Oruç, sadece bir açlık mıdır? / 21.03.2025
- Boğaz kanla dolu, ama geçilmez! / 18.03.2025
- Unutulan hakikat, kaybolan insanlık / 16.03.2025
- İnsanın, insan-ı kâmil olduğu ay: Ramazan / 14.03.2025
- İstiklal’in sesi: Bir milletin ruhuna kazınan marş / 12.03.2025