Ehl-i Beyt'i konu alan mısralarını incelemeye gayret ettiğimiz Yûnus Emre'nin tasavvufî yönüne değinmekte fayda görüyoruz zira Yûnus Emre mutasavvıf bir şairdir. Tasavvuf; insanın gönül yoluyla Allah'a gitmesidir. Buna "seyr-i sülûk" da denir. (Bkz. Prof. Dr. Haydar BAŞ; Makâlât.)
Yaradılış gayesi Allah'ı tanımak ve bilmek olan insanın ruhu Allah'a ulaşmak ister. Gönül yoluyla Allah'a ulaşmak içinde bazı basamaklardan ve sınavlardan geçmek bu vuslat yolunun bir gereğidir. İnsan dünya sahnesine geldiğinde farkında olsun yahut olmasın Allah'ı aramaya, O'nu özlemeye, O'na hasret nazarıyla bakmaya başlar. Allah'a vuslat etmek için de insanın nefsinde Hak'ın iktidar olması lazımdır yani aradan nefisin çıkması ve insanın ilahi aşkla dirilmesi gerektir. Peki insan yaşarken dirilebilir mi? Elbette dirilebilir, nefsini tezkiye eden, gönlünde Allah'ın tecellisini bulan insan manen dirilmiş olur. Her an Allah ile beraber olan, O'nun nazarıyla bakan, O'nun nazarıyla konuşan, O'nun nazarıyla yaşayan insan halini alır.
Kulun Allah'a ulaşması için de vesilelere sarılması elzemdir bu Allah'ın kanunudur. Kur'an-ı Kerîm'de, "Ey inananlar, Allah'tan korkun, O'na (yaklaşmaya) vesile arayın" (Maide: 35) ayeti geçer. Yûnus Emre de hocası Tapduk Emre'nin vesilesiyle manevi yolculuğunu tamamlamıştır. Kırk yıl dergâha hizmet etmiş ve çeşitli sınavlardan geçmiştir.
Tasavvuf yolcusu mürşidi olmadan bir noktaya kadar gelebilir ama yolun sonuna varamaz, yolculuğu tamamlayamaz yani bir mürşid-i kâmile ihtiyaç vardır.
Peygamberlerin Hz. Cebrail aracılığıyla Allah'ın emirlerini iletmesi, yağmurun iyon yüklü bulutların çarpışması sonucu yağması, Hz. Musa'nın dağa bakıp Allah'ın tecellisini görmesi gibi çoğaltılabilecek bu durumlar Allah'a vuslat etmede bir aracının, bir vesilenin olması gerektiğine işarettir. Yûnus Emre de döneminde insanların irşad olmasına vesile olan bir Allah dostudur. Bu sebeple onun eserlerinde öğüt ve nasihatler sıkça karşımıza çıkar.
"Ele geleni yersin,
Dile geleni dersin,
Böyle dervişlik dursun,
Sen derviş olamazsın."
( Yûnus Emre: Dervişlik der ki bana )
diyen Yûnus Emre tasavvuf yolcusunu ikaz ederken bir başka yerde bu yolun çileli bir yol olduğunu da dile getirir:
"Yûnus'un haldâşı,
Âh ile gözyaşı,
Zehr ile pişen aşı,
Yemeğe kim gelir?"
( Yûnus Emre: Şeyhimin illeri )
Bilinmelidir ki, Allah dostları (peygamber ve velîler) Hakk'ın muhabbet ve rıza sarayına açılan kapılardır. Bu, ezelî ve ebedî iradenin gereğidir. Hidayet ve rahmete ulaşmak için bu kapılardan geçilmesi esastır. (Bkz. Prof. Dr. Haydar Baş: İslâm ve Mevlâna).
Yaradılış gayesi Allah'ı tanımak ve bilmek olan insanın ruhu Allah'a ulaşmak ister. Gönül yoluyla Allah'a ulaşmak içinde bazı basamaklardan ve sınavlardan geçmek bu vuslat yolunun bir gereğidir. İnsan dünya sahnesine geldiğinde farkında olsun yahut olmasın Allah'ı aramaya, O'nu özlemeye, O'na hasret nazarıyla bakmaya başlar. Allah'a vuslat etmek için de insanın nefsinde Hak'ın iktidar olması lazımdır yani aradan nefisin çıkması ve insanın ilahi aşkla dirilmesi gerektir. Peki insan yaşarken dirilebilir mi? Elbette dirilebilir, nefsini tezkiye eden, gönlünde Allah'ın tecellisini bulan insan manen dirilmiş olur. Her an Allah ile beraber olan, O'nun nazarıyla bakan, O'nun nazarıyla konuşan, O'nun nazarıyla yaşayan insan halini alır.
Kulun Allah'a ulaşması için de vesilelere sarılması elzemdir bu Allah'ın kanunudur. Kur'an-ı Kerîm'de, "Ey inananlar, Allah'tan korkun, O'na (yaklaşmaya) vesile arayın" (Maide: 35) ayeti geçer. Yûnus Emre de hocası Tapduk Emre'nin vesilesiyle manevi yolculuğunu tamamlamıştır. Kırk yıl dergâha hizmet etmiş ve çeşitli sınavlardan geçmiştir.
Tasavvuf yolcusu mürşidi olmadan bir noktaya kadar gelebilir ama yolun sonuna varamaz, yolculuğu tamamlayamaz yani bir mürşid-i kâmile ihtiyaç vardır.
Peygamberlerin Hz. Cebrail aracılığıyla Allah'ın emirlerini iletmesi, yağmurun iyon yüklü bulutların çarpışması sonucu yağması, Hz. Musa'nın dağa bakıp Allah'ın tecellisini görmesi gibi çoğaltılabilecek bu durumlar Allah'a vuslat etmede bir aracının, bir vesilenin olması gerektiğine işarettir. Yûnus Emre de döneminde insanların irşad olmasına vesile olan bir Allah dostudur. Bu sebeple onun eserlerinde öğüt ve nasihatler sıkça karşımıza çıkar.
"Ele geleni yersin,
Dile geleni dersin,
Böyle dervişlik dursun,
Sen derviş olamazsın."
( Yûnus Emre: Dervişlik der ki bana )
diyen Yûnus Emre tasavvuf yolcusunu ikaz ederken bir başka yerde bu yolun çileli bir yol olduğunu da dile getirir:
"Yûnus'un haldâşı,
Âh ile gözyaşı,
Zehr ile pişen aşı,
Yemeğe kim gelir?"
( Yûnus Emre: Şeyhimin illeri )
Bilinmelidir ki, Allah dostları (peygamber ve velîler) Hakk'ın muhabbet ve rıza sarayına açılan kapılardır. Bu, ezelî ve ebedî iradenin gereğidir. Hidayet ve rahmete ulaşmak için bu kapılardan geçilmesi esastır. (Bkz. Prof. Dr. Haydar Baş: İslâm ve Mevlâna).
Ünal Kurtoğlu / diğer yazıları
- İşiten kulağa, gören göze-III / 24.04.2018
- İşiten kulağa gören göze-II / 23.04.2018
- İşiten kulağa gören göze-I / 22.04.2018
- Akademik garabet?II / 29.03.2018
- Akademik garabet-I / 28.03.2018
- Putları yıkan lider: Prof. Dr. Haydar Baş / 11.06.2017
- Niye ayıkmadınız? / 01.06.2017
- Yûnus Emre-3 / 21.05.2017
- Yûnus Emre-2 / 20.05.2017
- Yûnus Emre-1 / 19.05.2017
- İşiten kulağa gören göze-II / 23.04.2018
- İşiten kulağa gören göze-I / 22.04.2018
- Akademik garabet?II / 29.03.2018
- Akademik garabet-I / 28.03.2018
- Putları yıkan lider: Prof. Dr. Haydar Baş / 11.06.2017
- Niye ayıkmadınız? / 01.06.2017
- Yûnus Emre-3 / 21.05.2017
- Yûnus Emre-2 / 20.05.2017
- Yûnus Emre-1 / 19.05.2017