Önümüzdeki günlerde üniversitelerimiz 2016-2017 öğretim yılına başlayacak. Biz de "Darülfünun'dan YÖK'e" diye başlayalım;
Türkiye'de üniversite sözcüğü ilk olarak 1 Ağustos 1933'de kullanılıştır. Ancak daha önceleri de yükseköğretim alanında kurumlaşmalar olmuştur; 18. yüzyılda mühendishanelerden başlayan ve 20. yüzyılın başında İstanbul Darülfünun'un kurulmasına kadar uzanan bir yükseköğretim sürecinin varlığını görebilmekteyiz.
Gördüğümüz bir başka şey de, üniversitelerin tarihleri boyunca siyasi iktidarların müdahale alanı olarak düşünüldüğüdür.
İktidarlar, üniversiteyi kendi ideolojilerine yakın durduğu sürece "yararlı bir kurum" olarak görmüş, ancak bu çizginin dışında olanlara ya da çizgiden uzaklaşma eğiliminde olanlara da tavır koymuştur, hatta bir şekilde cezalandırmıştır.
1 Nisan 1925 tarihli yasa ile Darülfünun'a tüzel kişilik ve katma bütçe ile yönetme hakkı verilmiş ve Milli Eğitim Bakanlığı'ndan ayrılmış bir kurum olmuştur. Bu gelişme ülkemizde ilk üniversite özerkliği olarak yorumlanabilir.
Daha sonraları 2252 sayılı yeni Üniversite Yasası'nda üniversite, fakülte, rektör ve dekan kavramları yer alırken ders programları sıkı denetim altına alınmıştır.
Üniversite için özerklik yorumlarını kursaklarda bırakan 1946 tarihli 4936 sayılı yasa, "üniversite özerkliği" ni kâğıt üzerine çekerek, üniversite kadrolarını siyasi gücü savunanların eline vermiştir.
1950 seçimleri sonrası iktidara gelen Demokrat Parti (DP), muhalefetteyken yılmaz savunucusu olduğu üniversite özerkliğinden hızla vazgeçip özerklik düşmanlığına soyunmuştur. 1953 tarihli 6185 sayılı yasa ile "siyasi yayınlarda ve beyanlarda bulunmak" üniversiteden atılmayı gerektiren suç sayılmıştır.
27 Mayıs 1960 Devrimi sonrasında 6 değişik üniversiteden toplam 147 öğretim üyesinin görevine son verilmiştir.
12 Eylül 1980 askeri darbesi üniversitelerin tek tip kurumlar haline getirilmesi ve zapturapt altına alınması için YÖK'ü (Yükseköğretim Kurumu) öngörmüş ve YÖK'ün temelini atmıştır, yani işi yömyök ederek kimi öğretim üyelerine de yöktür git! Demiştir.
Üniversiteler Kemalist-anti Kemalist, laik-anti laik kavramları ile kutuplaşmaya başlamış, hamaset, yandaşlık bilimin önüne geçerek yozlaşma alıp başını gitmiştir. Bu dönemde öğretim elemanları ilerici ve İslâmcı; öğrenciler solcu ve Kürt kimlikli olarak fişlenerek soruşturmalar açılmıştır.
Günümüzde de farklı şeyler söyleyemiyoruz. YÖK, AKP hükümetlerinin siyasal görüşleri doğrultusundaki kişilerin oluşturduğu bir kurum haline gelmiştir.
AKP zihniyetinin üniversitelerin her alanında yoğun bir kadrolaşma politikası uygulamasını görmekteyiz.
Üniversiteler açılıyor da!
Üniversiteler kim için var? Kime hizmet ediyor?
Türkiye'de üniversite sözcüğü ilk olarak 1 Ağustos 1933'de kullanılıştır. Ancak daha önceleri de yükseköğretim alanında kurumlaşmalar olmuştur; 18. yüzyılda mühendishanelerden başlayan ve 20. yüzyılın başında İstanbul Darülfünun'un kurulmasına kadar uzanan bir yükseköğretim sürecinin varlığını görebilmekteyiz.
Gördüğümüz bir başka şey de, üniversitelerin tarihleri boyunca siyasi iktidarların müdahale alanı olarak düşünüldüğüdür.
İktidarlar, üniversiteyi kendi ideolojilerine yakın durduğu sürece "yararlı bir kurum" olarak görmüş, ancak bu çizginin dışında olanlara ya da çizgiden uzaklaşma eğiliminde olanlara da tavır koymuştur, hatta bir şekilde cezalandırmıştır.
1 Nisan 1925 tarihli yasa ile Darülfünun'a tüzel kişilik ve katma bütçe ile yönetme hakkı verilmiş ve Milli Eğitim Bakanlığı'ndan ayrılmış bir kurum olmuştur. Bu gelişme ülkemizde ilk üniversite özerkliği olarak yorumlanabilir.
Daha sonraları 2252 sayılı yeni Üniversite Yasası'nda üniversite, fakülte, rektör ve dekan kavramları yer alırken ders programları sıkı denetim altına alınmıştır.
Üniversite için özerklik yorumlarını kursaklarda bırakan 1946 tarihli 4936 sayılı yasa, "üniversite özerkliği" ni kâğıt üzerine çekerek, üniversite kadrolarını siyasi gücü savunanların eline vermiştir.
1950 seçimleri sonrası iktidara gelen Demokrat Parti (DP), muhalefetteyken yılmaz savunucusu olduğu üniversite özerkliğinden hızla vazgeçip özerklik düşmanlığına soyunmuştur. 1953 tarihli 6185 sayılı yasa ile "siyasi yayınlarda ve beyanlarda bulunmak" üniversiteden atılmayı gerektiren suç sayılmıştır.
27 Mayıs 1960 Devrimi sonrasında 6 değişik üniversiteden toplam 147 öğretim üyesinin görevine son verilmiştir.
12 Eylül 1980 askeri darbesi üniversitelerin tek tip kurumlar haline getirilmesi ve zapturapt altına alınması için YÖK'ü (Yükseköğretim Kurumu) öngörmüş ve YÖK'ün temelini atmıştır, yani işi yömyök ederek kimi öğretim üyelerine de yöktür git! Demiştir.
Üniversiteler Kemalist-anti Kemalist, laik-anti laik kavramları ile kutuplaşmaya başlamış, hamaset, yandaşlık bilimin önüne geçerek yozlaşma alıp başını gitmiştir. Bu dönemde öğretim elemanları ilerici ve İslâmcı; öğrenciler solcu ve Kürt kimlikli olarak fişlenerek soruşturmalar açılmıştır.
Günümüzde de farklı şeyler söyleyemiyoruz. YÖK, AKP hükümetlerinin siyasal görüşleri doğrultusundaki kişilerin oluşturduğu bir kurum haline gelmiştir.
AKP zihniyetinin üniversitelerin her alanında yoğun bir kadrolaşma politikası uygulamasını görmekteyiz.
Üniversiteler açılıyor da!
Üniversiteler kim için var? Kime hizmet ediyor?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023