Üretim ve verimliliğin bu kadar arttığı bir dünyada neden hala yoksulluk var? Yoksulluktan öte, niçin insanların bir kısmı aç, bir kısmı da açlıktan ölme tehlikesi altında? Bütün insanların ihtiyaçlarını karşılayacak kadar üretimin yapıldığı bir dünyada, ne yazık ki, bu soruları sormak zorunda kalıyoruz. Görülen manzara şöyle. Teknoloji gelişmiş, insanların bilgi ve becerileri artmış, ekonomiler büyümüş, ama buna rağmen yoksulluk azalmamış, tam aksine artmıştır. Öyleyse, bir yerlede, büyük bir yanlışlık, büyük bir terslik vardır.
Dünyada üretim ve tüketimin çoğunun yapıldığı ABD'de durum aynı. ABD'de "Dünya ve Ekmek" adlı bir kuruluş tarafından yayınlanan bir rapora göre, 3.7 milyon ABD'linin evinde açlık çektiği, 19 milyon yetişkinin, 12 milyon çocuğun beslenme için yeterli gıdayı bulamadığı kaydedildi. Bu kuruluşun Başkanı David Feckman diyor ki: "ABD'de açlık büyük boyutlu bir kıtlık, ya da ölümlere yol açacak derecede dramatik değil, ancak yine de gözardı edilemeyecek bir sorundur". "Açlık ve Yoksulluk Araştırma Merkezi'nin yaptığı araştırma da ABD'de 30 milyon insanın bir sonraki öğünde karınlarını doyurma garantisi olmadan yaşadığını ortaya koymuştur.
Peki, yoksulluğun tamamen ortadan kalkması için bir çalışma var mı? Böyle bir şey yok, olamaz da. Çünkü zengin ülkeler, zenginliklerini diğer ülkelerin yoksullaştırılmasında görüyor. Bu anlayış yıkılmadığı sürece, üretim ne kadar artarsa artsın, yoksulluk sürüp gidecektir. Hal böyle iken, yine de ara sıra zenginlerin, yoksulların sorunlarından söz etmelerinin hikmeti ne ola? Yoksulların sorunları, zenginleri rahatsız eder konuma gelince, göstermelik de olsa zenginlerin sesi çıkıyor. Kesin bir çözüm için mi? Asla böyle birşey ne düşünürler, ne de isterler.
Son günlerde, yoksulların yoksulluğuna çare getirmeyecek bu kabil bir toplantı Londra'da yapıldı. Dünya ekonomisinin üçte ikisini oluşturan sanayileşmiş 7 ülkenin oluşturduğu G-7'nin gerçekleştirdiği bu toplantıda yoksul ülkelerin borçları ele alındı. Toplantının sonunda İngiltere Maliye Bakanı Gordon Brown, çoğunluğu Afrika'da bulunan yoksulların borçlarının hafifletilmesi konusunda ilke anlaşmasına varıldığını duyurdu ve şöyle dedi: "Varılan uzlaşma hiçbir adaletsizliğin sonsuza kadar sürmeyeceğini göstermiştir. Yoksul ülkelerin borçlarının hafifletilmesi, uluslararası örgütler için büyük bir hamledir". Anlaşılan o ki, G-7'ler, kaz gelecek yerden tavuk esirgenmemesi gerektiğini vurguluyorlar. Bu teklif, yoksulların zenginleşmesi için değildir. Amaç, yoksulların yoksulluklarının devam etmesidir. Onlar, ne yoksulların zenginleşmesini, ne de ölüp yok olmalarını isterler. Çünkü her iki halde de sömürü hortumları kesilir.
New York Times gazetesi, yoksulların borçlarının hafifletilmesinin yanında, yoksullara heyecan verecek başka bir gelişmeden daha söz ediyor. O da şu: Dünya Bankası başkanlarının ABD vatandaşı olma geleneğinden vazgeçilmesi. Henüz kesin bir karar verilmiş değil. Ama böyle bir düşünce seslendiriliyor. Teklif edilen isimler arasında Türkiye'den Kemal Derviş'in de ismi geçiyor. Gerçekten, heyecan verici (!) değil mi?
Akademik çalışmalarını dünyadaki yoksulluk üzerine yapan, bundan dolayı "ekonomi bilimin vicdanı" ünvanını alan Hintli Prof. Dr. Amastya Sen, şöyle diyor: "Bölmeleri olmayan bir dünyada yaşıyoruz. Şimdiye dek, zengin ülkeler yoksul ülkelerin çıkarlarını bilmezden gelerek yaşayabilirlerdi. Bundan böyle bu mümkün değil. Çünkü yoksul ülkelerin çıkarları ticaret, iletişim, güvenlik, sağlık ve daha bir sürü alanda zenginleri de ilgilendiriyor" Demek ki, G-7'lerin, yani zenginlerin, yoksulların borçlarının hafifletilmesini istemeleri, onları düşündüklerinden ileri gelmiyor. Kendi çıkarları öyle gerektirdiği için bunu yapıyorlar.
Hintli Prof. Dr. Sen, yardımlar konusunda da şu ilginç tespiti yapıyor: "Yardıma bağımlı olmak bir ülkeyi kendi gücüyle ne yapabileceğinden çok, öncelikle ne kadar uluslararası destek sağlayabileceğini hesaplamaya itebilir ve dolayısıyla çok daha olumsuz sonuçlar doğurabilir. Onun için yoksul ülkelerin ödevi, hiç yardımsız ne yapabileceklerini düşünmek olmalıdır. Zengin ülkelerin yapmak istedikleri, işte budur. Yani ölmeyesilik yardım yaparak yoksul ülkeleri dış yardımlara bağımlı halde tutmaktır. Başkasını beklemek safdillik olur.
Dünyada üretim ve tüketimin çoğunun yapıldığı ABD'de durum aynı. ABD'de "Dünya ve Ekmek" adlı bir kuruluş tarafından yayınlanan bir rapora göre, 3.7 milyon ABD'linin evinde açlık çektiği, 19 milyon yetişkinin, 12 milyon çocuğun beslenme için yeterli gıdayı bulamadığı kaydedildi. Bu kuruluşun Başkanı David Feckman diyor ki: "ABD'de açlık büyük boyutlu bir kıtlık, ya da ölümlere yol açacak derecede dramatik değil, ancak yine de gözardı edilemeyecek bir sorundur". "Açlık ve Yoksulluk Araştırma Merkezi'nin yaptığı araştırma da ABD'de 30 milyon insanın bir sonraki öğünde karınlarını doyurma garantisi olmadan yaşadığını ortaya koymuştur.
Peki, yoksulluğun tamamen ortadan kalkması için bir çalışma var mı? Böyle bir şey yok, olamaz da. Çünkü zengin ülkeler, zenginliklerini diğer ülkelerin yoksullaştırılmasında görüyor. Bu anlayış yıkılmadığı sürece, üretim ne kadar artarsa artsın, yoksulluk sürüp gidecektir. Hal böyle iken, yine de ara sıra zenginlerin, yoksulların sorunlarından söz etmelerinin hikmeti ne ola? Yoksulların sorunları, zenginleri rahatsız eder konuma gelince, göstermelik de olsa zenginlerin sesi çıkıyor. Kesin bir çözüm için mi? Asla böyle birşey ne düşünürler, ne de isterler.
Son günlerde, yoksulların yoksulluğuna çare getirmeyecek bu kabil bir toplantı Londra'da yapıldı. Dünya ekonomisinin üçte ikisini oluşturan sanayileşmiş 7 ülkenin oluşturduğu G-7'nin gerçekleştirdiği bu toplantıda yoksul ülkelerin borçları ele alındı. Toplantının sonunda İngiltere Maliye Bakanı Gordon Brown, çoğunluğu Afrika'da bulunan yoksulların borçlarının hafifletilmesi konusunda ilke anlaşmasına varıldığını duyurdu ve şöyle dedi: "Varılan uzlaşma hiçbir adaletsizliğin sonsuza kadar sürmeyeceğini göstermiştir. Yoksul ülkelerin borçlarının hafifletilmesi, uluslararası örgütler için büyük bir hamledir". Anlaşılan o ki, G-7'ler, kaz gelecek yerden tavuk esirgenmemesi gerektiğini vurguluyorlar. Bu teklif, yoksulların zenginleşmesi için değildir. Amaç, yoksulların yoksulluklarının devam etmesidir. Onlar, ne yoksulların zenginleşmesini, ne de ölüp yok olmalarını isterler. Çünkü her iki halde de sömürü hortumları kesilir.
New York Times gazetesi, yoksulların borçlarının hafifletilmesinin yanında, yoksullara heyecan verecek başka bir gelişmeden daha söz ediyor. O da şu: Dünya Bankası başkanlarının ABD vatandaşı olma geleneğinden vazgeçilmesi. Henüz kesin bir karar verilmiş değil. Ama böyle bir düşünce seslendiriliyor. Teklif edilen isimler arasında Türkiye'den Kemal Derviş'in de ismi geçiyor. Gerçekten, heyecan verici (!) değil mi?
Akademik çalışmalarını dünyadaki yoksulluk üzerine yapan, bundan dolayı "ekonomi bilimin vicdanı" ünvanını alan Hintli Prof. Dr. Amastya Sen, şöyle diyor: "Bölmeleri olmayan bir dünyada yaşıyoruz. Şimdiye dek, zengin ülkeler yoksul ülkelerin çıkarlarını bilmezden gelerek yaşayabilirlerdi. Bundan böyle bu mümkün değil. Çünkü yoksul ülkelerin çıkarları ticaret, iletişim, güvenlik, sağlık ve daha bir sürü alanda zenginleri de ilgilendiriyor" Demek ki, G-7'lerin, yani zenginlerin, yoksulların borçlarının hafifletilmesini istemeleri, onları düşündüklerinden ileri gelmiyor. Kendi çıkarları öyle gerektirdiği için bunu yapıyorlar.
Hintli Prof. Dr. Sen, yardımlar konusunda da şu ilginç tespiti yapıyor: "Yardıma bağımlı olmak bir ülkeyi kendi gücüyle ne yapabileceğinden çok, öncelikle ne kadar uluslararası destek sağlayabileceğini hesaplamaya itebilir ve dolayısıyla çok daha olumsuz sonuçlar doğurabilir. Onun için yoksul ülkelerin ödevi, hiç yardımsız ne yapabileceklerini düşünmek olmalıdır. Zengin ülkelerin yapmak istedikleri, işte budur. Yani ölmeyesilik yardım yaparak yoksul ülkeleri dış yardımlara bağımlı halde tutmaktır. Başkasını beklemek safdillik olur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018