Adli tatil karmaşasına girmek istemesek de, bu konuda birkaç söz edelim.
Ülkemizde 1927'den, Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana yargılama işlemlerine ara verilen "adli tatil" süreci uygulanmaktadır. Yargılamayı durduran böyle bir ara süre verilmesinin getiriliş amaçlarından biri, tarım ülkesi olan Türkiye'de çiftçinin ve esnafın hasat dönemi mevsimlik işlerini rahat rahat yapabilmesini sağlamaktır. Bir yandan da yoğun tempoda çalışan yargı mensuplarının yaz aylarında tatil yapma istekleri bu uygulamanın devam etmesini sağlamıştır.
Ancak, zaten ağır işleyen yargılamanın sırf yargı mensuplarının yazın tatil yapmak istemesi nedeniyle daha da geciktiği, sürede kullanması gerektiği de, öne sürülmüştür.
Tartışmayı uzatmadan önümüze bakalım!
Yeni adli yıl sıkıntı ve skandallarla başlıyor. Türkiye'nin içinde bulunduğu hukuk dünyası vahimden de vahim.
Bir suç örgütü liderinin açıklamaları ve dayandığı belgeler ortalığı toza dumana katmışken "hukukun dilsizleri" rolünü oynayanlar "rejiden" talimat mı bekliyor acaba!
Sahne bu kadar karışmışken biz yine de hukuku söylemeye devam edelim; yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı üzerine…
Bugüne kadar yargının bu derece baskı altında tutulduğu, yargı organlarının böylesine ağır ithamlarla yaklaşıldığı pek görülmemiştir. Oysa, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığına inanarak, saygı göstermek gerekmektedir. Çünkü bu ilkeler, devlet yapısının temelinde yer alan en öneli ilkelerdendir ve devleti oluşturan üç büyük erk, yetkilerine, haklarına, ilke ve kurallarına saygı göstererek ülkeyi yönetmek durumundadır. Bunun karşıtı bir uygulama, topluma, ülkeye ve bu üç erke büyük zarar verir.
Siyasi aktörlerin, kimi yüksek mahkemeleri tanımadıklarını, kararlarını yok saydıklarını alenen söyleme cüreti, yargının bağımsızlığına ve tarafsızlığına bir saldırıdır. Bu ilkelerin ihlalidir. Çünkü 2003/43 sayılı Birleşmiş Milletler Bengalor Yargı Etiği belgesinin ilk kararlarında belirtildiği gibi, yargı bağımsızlığı hukuk devletinin ön koşulu ve adil yargılamanın temel garantisidir. Bundan dolay hâkim, hem bireysel hem de kurumsal yönleriyle yargı bağımsızlığını temsil ve muhafaza etmelidir. Tarafsızlık ise, yargı görevinin tam ve doğru bir şekilde yerine getirilmesinin esasıdır. Bu prensip, sadece bizatihi karar için değil, aynı zamanda kararın oluşturulduğu süreç açısından da geçerlidir.
Söz konusu ilkeleri tamamlayıcı nitelikte bir belge içerisinde yer alan iki kural, konumuz yönünden büyük önem taşımaktadır. Bu kurallarda aynen şöyle denilmektedir: "Hakim, yasama ve yürütme organlarının etkisi ve bu organlarla uygun olmayan ilişkilerden fiilen uzak olmakla kalmayıp aynı zamanda böyle görünmelidir de; Hakim, yargısal görevlerini tarafsız, önyargısız ve iltimazsız olarak yerine getirmelidir. Hakim, mahkemede ve mahkeme dışında yargı ve yargıç tarafsızlığı açısından kamuoyu, hukuk mesleği ve dava taraflarının güvenini sağlayacak ve arttıracak davranışlar içinde olmalıdır.
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023



















































































