'Yargı Problemi / İnsanlık Açısından - I ' seslendirme dosyası:
Albert Einstein, önyargıları yok etmenin, atom çekirdeğini parçalamaktan daha zor olduğunu söyler. Oysa çocukların böyle bir yargısı yoktur. Onlar cinsiyet,cins, ırk, din, makam ayrımı bilmezler. Sadece bu yüzden daha kolektif ve daha mutludurlar. Ön yargı, öğrenilen yanlış bir öğreti olmakla beraber değiştirilmesi maalesef çokta güçtür.
Bizim büyükler bunu bildikleri için olsa gerek" İğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır" en azından demişler. Bizde yazılarımızda öncelikle kendi payına düşenimizi almaya çalıştık. Şu kısacık hayatta ön yargılardan arınmak için herkes payına düşeni alması gerekir kanaatindeyim. Zira öznel bir tutum olan ''yargı problemi'' yaşamı güçleştiren bir problemdir. Ne hazindir ki insanlık tarihi boyunca bu problem içinde türlü zorluk ve zorbalıklarla karşı karşıya kaldı ve büyük bedeller ödedi.
Öznel tutumlardan nesnel tutumlara geçebilmek için çözümler üzerinde din, bilim ve felsefe çalışmışsa da zaman zaman din, bilim hatta felsefe problemin kendisi haline geldi. Din ''İlahi'' nizamdan ''beşeri'' nizama dönüştüğünde bizzat kendisi problem haline geldi. Bilim ve Felsefe de kendi bilgi ve kazanımlarını ''dogma'' olarak kabul ettiği zaman kendisini dogmatik olarak gördü ve problemin merkezi haline geldi. İlahi nizamı bozulmayan "Din" ancak ve ancak bundan adalet, merhamet, iyilik, doğruluk gibi mefhumları kazandırdığı zaman bundan arındı. Bilim ve Felsefe de kendisinden olmayan nesnel değerleri kabul ettiğinde bu durumdan zaman zaman arındı.
Ancak bu argümanları öğreten din, bilim ve felsefe; peygamberler, filozoflar, bilge kişilikler, dini terminoloji ile kamil insanlar ve onların geliştirdikleri bilgelik akademileri, erdem cemiyetleri, tasavvuf kurumları ve ahlak okulları olduğu halde insanlık bu değerleri neden kullanamadı? Ya da bilge kişilerin, filozofların veya peygamberlerin hayatıyla niçin sınırlı kaldı?
Çünkü hangi din, hangi ideoloji, hangi felsefi doktrin olursa olsun kendisinden başka gördüğü okulu, akademiyi, görüşü veya kurumu ya da cemiyet ve cemaati ötekileştirirken kendisini tabulaştırdı. Bir dönem bu memlekette ''sağcılar'' ve ''solcular'' adıyla bunu birbirine yaptı. Hatta dünya bunu küresel ölçekte kullandı. Bir taraf birine kör, diğerine sağır davrandı. Herbert Spencer bu gerçeği ''Hepimiz önyargıyı kötüleriz, ama hala önyargılıyız.'' diyerek ifade eder.
Böylece bunlar kişisel menfaatler noktasında kullanılınca kendisinden başka olanı kabul etmediği için diğerlerini ötekileştirdi ve en ciddi problem haline geldi. Hatta gücü/erki elinde tutan kendisinden olmayanı zaman zaman yok etti. Ödül ve cezayı veren Tanrı olması gerekirken, ödül ve cezayı kendisi vermek isteyenlerle insanlık tarihi boyunca bu mücadeleye devam etti. Din anlayışındaki yorum farklılıklarının bir sebebi bu ön yargılardır.
Zira Yaratıcı hayat verdiği yarattıklarına Rahman'dır. Tüm yarattıklarına hayat-rızık-imkan, çalışana emek verene başarı ve sevinç veren, gayret edene huzur verende O' dur. Allah yarattıklarına – tüm kullarına- adil muamele edendir. Ancak ahirette; iman edenlere ve kimseyi yargılamadan sevenlere merhamet edendir. Rahimdir...Mevlana bu yüzden herkese ''gel'' demiş, Yunus bu yüzden daima ''sevmiştir''.
Yaradan bu dünya için bize bu nimetleri ve tercihleri sunmuştur. Ödül ve cezayı verecek olan, İlah olan, Rab olan, terbiye eden, yargı ve hüküm veren kendisidir. Zaten tüm tarih boyunca süre gelen sorun burada başladı. Ödül ve cezayı din adına Tanrı vermesi gerekirken, ödül ve cezayı beşer vermeye başlayınca hiç bitmeyen ve süregelen ciddi bir problemle karşı karşıya kalındı.
Kendi taassubumuzu, yargılarımızı, anlayışımızı, karşıdakini yargılamaya ve onu ötekileştirmeye hatta ödül ve cezayı kendimiz vermeye başlayınca özellikle problemin tam merkezi haline geldik. İşte bu çok ciddi soruna ''yargı sorunu/PROBLEMİ'' diyoruz… Zira William James dediği gibi ''Birçok insan düşündüğünü sanır, aslında yaptıkları şey sadece önyargılarını yeniden düzenlemektir.''
Oysa Yaratıcını isteği bu değildi. İsteseniz de istemeseniz de oynasanız da oynamasanız da insanlık yazılımı bu değildir. Aksine davranmak oyun bozanlıktır. Ya bir çocuk saflığında yada bir bilge tecrübesinde olacağız. Ya da ağır bedeller ödemeye devam edeceğiz. vesselam
Sözün Özü
Gönül okulunun ilk dersi ''ön yargılardan arınmaktır''. ikinci dersi ise ''kimseyi gücendirmemek.'' Ancak mezun olmak zordur. ''Kimseden gücenmemek.''
Devam edeceğiz nasipse…
Bizim büyükler bunu bildikleri için olsa gerek" İğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır" en azından demişler. Bizde yazılarımızda öncelikle kendi payına düşenimizi almaya çalıştık. Şu kısacık hayatta ön yargılardan arınmak için herkes payına düşeni alması gerekir kanaatindeyim. Zira öznel bir tutum olan ''yargı problemi'' yaşamı güçleştiren bir problemdir. Ne hazindir ki insanlık tarihi boyunca bu problem içinde türlü zorluk ve zorbalıklarla karşı karşıya kaldı ve büyük bedeller ödedi.
Öznel tutumlardan nesnel tutumlara geçebilmek için çözümler üzerinde din, bilim ve felsefe çalışmışsa da zaman zaman din, bilim hatta felsefe problemin kendisi haline geldi. Din ''İlahi'' nizamdan ''beşeri'' nizama dönüştüğünde bizzat kendisi problem haline geldi. Bilim ve Felsefe de kendi bilgi ve kazanımlarını ''dogma'' olarak kabul ettiği zaman kendisini dogmatik olarak gördü ve problemin merkezi haline geldi. İlahi nizamı bozulmayan "Din" ancak ve ancak bundan adalet, merhamet, iyilik, doğruluk gibi mefhumları kazandırdığı zaman bundan arındı. Bilim ve Felsefe de kendisinden olmayan nesnel değerleri kabul ettiğinde bu durumdan zaman zaman arındı.
Ancak bu argümanları öğreten din, bilim ve felsefe; peygamberler, filozoflar, bilge kişilikler, dini terminoloji ile kamil insanlar ve onların geliştirdikleri bilgelik akademileri, erdem cemiyetleri, tasavvuf kurumları ve ahlak okulları olduğu halde insanlık bu değerleri neden kullanamadı? Ya da bilge kişilerin, filozofların veya peygamberlerin hayatıyla niçin sınırlı kaldı?
Çünkü hangi din, hangi ideoloji, hangi felsefi doktrin olursa olsun kendisinden başka gördüğü okulu, akademiyi, görüşü veya kurumu ya da cemiyet ve cemaati ötekileştirirken kendisini tabulaştırdı. Bir dönem bu memlekette ''sağcılar'' ve ''solcular'' adıyla bunu birbirine yaptı. Hatta dünya bunu küresel ölçekte kullandı. Bir taraf birine kör, diğerine sağır davrandı. Herbert Spencer bu gerçeği ''Hepimiz önyargıyı kötüleriz, ama hala önyargılıyız.'' diyerek ifade eder.
Böylece bunlar kişisel menfaatler noktasında kullanılınca kendisinden başka olanı kabul etmediği için diğerlerini ötekileştirdi ve en ciddi problem haline geldi. Hatta gücü/erki elinde tutan kendisinden olmayanı zaman zaman yok etti. Ödül ve cezayı veren Tanrı olması gerekirken, ödül ve cezayı kendisi vermek isteyenlerle insanlık tarihi boyunca bu mücadeleye devam etti. Din anlayışındaki yorum farklılıklarının bir sebebi bu ön yargılardır.
Zira Yaratıcı hayat verdiği yarattıklarına Rahman'dır. Tüm yarattıklarına hayat-rızık-imkan, çalışana emek verene başarı ve sevinç veren, gayret edene huzur verende O' dur. Allah yarattıklarına – tüm kullarına- adil muamele edendir. Ancak ahirette; iman edenlere ve kimseyi yargılamadan sevenlere merhamet edendir. Rahimdir...Mevlana bu yüzden herkese ''gel'' demiş, Yunus bu yüzden daima ''sevmiştir''.
Yaradan bu dünya için bize bu nimetleri ve tercihleri sunmuştur. Ödül ve cezayı verecek olan, İlah olan, Rab olan, terbiye eden, yargı ve hüküm veren kendisidir. Zaten tüm tarih boyunca süre gelen sorun burada başladı. Ödül ve cezayı din adına Tanrı vermesi gerekirken, ödül ve cezayı beşer vermeye başlayınca hiç bitmeyen ve süregelen ciddi bir problemle karşı karşıya kalındı.
Kendi taassubumuzu, yargılarımızı, anlayışımızı, karşıdakini yargılamaya ve onu ötekileştirmeye hatta ödül ve cezayı kendimiz vermeye başlayınca özellikle problemin tam merkezi haline geldik. İşte bu çok ciddi soruna ''yargı sorunu/PROBLEMİ'' diyoruz… Zira William James dediği gibi ''Birçok insan düşündüğünü sanır, aslında yaptıkları şey sadece önyargılarını yeniden düzenlemektir.''
Oysa Yaratıcını isteği bu değildi. İsteseniz de istemeseniz de oynasanız da oynamasanız da insanlık yazılımı bu değildir. Aksine davranmak oyun bozanlıktır. Ya bir çocuk saflığında yada bir bilge tecrübesinde olacağız. Ya da ağır bedeller ödemeye devam edeceğiz. vesselam
Sözün Özü
Gönül okulunun ilk dersi ''ön yargılardan arınmaktır''. ikinci dersi ise ''kimseyi gücendirmemek.'' Ancak mezun olmak zordur. ''Kimseden gücenmemek.''
Devam edeceğiz nasipse…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Arda Karani / diğer yazıları
- Elbise Kuramı-3 / Elbise insanda gizlidir / 11.05.2024
- Elbise Kuramı-2 / İnsan elbisesinde saklıdır / 10.05.2024
- İCMA VE İCTİHAD / 26.10.2022
- Geylani okulunda Ehl-i Beyt ekolü / 10.08.2022
- Geylani Okulu / 29.07.2022
- Bir tasavvuf anatomisi / 22.07.2022
- Antroposen Çağı / 30.06.2022
- Holosen / Mavi Cennet / 09.06.2022
- Bir Deniz Masalı/ Günebakan Şiiri / 09.05.2022
- Sakız orucu bozar mı? -2- / 19.04.2022
- Elbise Kuramı-2 / İnsan elbisesinde saklıdır / 10.05.2024
- İCMA VE İCTİHAD / 26.10.2022
- Geylani okulunda Ehl-i Beyt ekolü / 10.08.2022
- Geylani Okulu / 29.07.2022
- Bir tasavvuf anatomisi / 22.07.2022
- Antroposen Çağı / 30.06.2022
- Holosen / Mavi Cennet / 09.06.2022
- Bir Deniz Masalı/ Günebakan Şiiri / 09.05.2022
- Sakız orucu bozar mı? -2- / 19.04.2022