Montesquieu'nün dediği gibi "Yargılama gücü, yasamadan ve yürütmeden ayrılmamış ise o ülkede 'hürriyet' yoktur." Ne kadar güzel bir özdeyiş. Sanki asırlar önce bizi uyarmış sayın eğitimci, düşünür. Çünkü yargı, yasamaya ve onun icracısı olan hükümete bırakılırsa vatandaşın hayatı ve özgürlüğü keyfiliğe bırakılmış demektir. Böylece hâkim kanun koyucunun isteklerini yerine getiren kişi olmuş olur. O zaman hâkim hüküm veren değil tahakküm eden kişidir.Son günlerde yapılan hâkim ve savcılarla ilgili yasa, bizi yıllar ötesinden gelen Fransız düşünürüne götürdü. Şeklen hukuk var, bağımsız yargı var ama uygulamada ipler Adalet Bakanı'nın dolayısıyla Başbakan'ın elinde. İşte bunun adı keyfiliktir. Çünkü kuvvetler ayırımı ilkesi ihlal edilmiştir. Evet, iki kuvvet arasında bağ vardır. Yasamanın yaptığı yasayı uygulamakla görevli olan yürütme arasında bağın olması doğaldır? Çünkü yasamanın, yürütmeyi denetleme yetkisi vardır. Yargının Anayasa Mahkemesi kanalıyla yürütmeyi denetleme yetkisi olduğuna göre yargının başka kuvvet olmasını sağlayan temel esaslar mevcuttur. Bizce yargı, bağımsızlığını insan onurundan alır. Yasama ve yürütme ile yeni bir devlet kurabilirsiniz, başka ülkeye savaş açabilirsiniz ama bir insanı yargılayamaz ve ona ceza veremezsiniz. Kuvvetler ayırımının temelini mahkemeler oluşturur. Çünkü yasayı yapan kuvvetle onu yürüten kuvvet arasına doğal olarak yargı girer. Yani uygar ülkelerde ve hukuk devletinde, hukukun üstünlüğünü kabul eden toplumlarda Yasama=Yargı=Yürütme biçiminde yer alır. Bir ülkede kanun yapmak demekle o ülkede hukukun üstünlüğünü ortaya koymak aynı şey değildir. Eğer bağımsız ve kimsenin etkisinde kalmadan hüküm veren hâkimler yoksa oradaki topluma kanun değil keyfilik egemen olur. Çünkü hâkimin olmadığı bir toplumda iktidarı elinde tutanlar o yasayı keyfi uygulayacaktır. Görülüyor ki yargı hukuk devletinin olmazsa olmazıdır.Her şeyin temelini insan oluşturur. Yasalar güçlü çıkarılabilir o yasalar insan haklarına değer veren yapıda da olabilir. Ama o yasaları uygulayıcılar kötü niyetli iseler keyfi uyguluyorlarsa çıkarılan yasalar ölü doğmuş demektir.Demokrasi, özgürlük insan onuru ile özdeştir. Demokrat ve uygar ülkelerde yargılama, iddia, savunma hüküm biçiminde oluşur. Ama sahte belgelerle saklı tanıklarla bilinmeyen suçlarla kişileri keyfi cezalandırmalar olursa orada hukuktan insan onurundan ve can güvenliğinden söz edemeyiz. Ergenekon, Balyoz davaları buna örnek gösterilebilir.Danıştay'ın Atatürk Orman Çiftliği'nde yapılan Başbakanlık Konutunu durdurma kararına Sayın Başbakan'ın verdiği yanıt bana ilginç geldi. "Güçleri varsa yapımı durdursunlar." O sözün anlamı ben hukuk mukuk tanımamdır. Güç benim elimdeyse istediğimi yaparımdır. İşte o zaman Fransız düşünürü, eğitimcisi Montesquieu'nün dediği keyfilik akla gelmez mi?Hukukun elinde sopası, topu, tüfeği yoktur. Danıştay'ın, Sayıştay'ın, Yargıtay'ın hatta Anayasa Mahkemesi'nin korunması ve saygınlığının sağlanması hükümetin ve onun başı Başbakan'a düşen görev olarak düşünüyorum. Bir hukuk devletinde hukuku uygulayacak kuruluşlara sahip çıkmak verilen kararlara saygı duymak öncelikle yürütmeye düşen görevdir. Unutmayalım ki hiçe saydığımız hukuk, bir gün gelir hepimize lazım olabilir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ekrem Yazar / diğer yazıları
- Atatürk Gençlik ve Spor Bayramı / 20.05.2023
- Ulusal günümüz ve çocuklarımız / 24.04.2023
- Neden köy enstitüleri? / 19.04.2023
- Lider olmak kolay mı? / 06.04.2023
- Doğru paylaşmak / 27.03.2023
- Bir ulusun direnişi (18 Mart) / 20.03.2023
- Okullarımız / 13.03.2023
- Önemli olan sistemdir / 01.03.2023
- İnsan olmak / 20.02.2023
- Dağ başını duman aldı / 12.02.2023
- Ulusal günümüz ve çocuklarımız / 24.04.2023
- Neden köy enstitüleri? / 19.04.2023
- Lider olmak kolay mı? / 06.04.2023
- Doğru paylaşmak / 27.03.2023
- Bir ulusun direnişi (18 Mart) / 20.03.2023
- Okullarımız / 13.03.2023
- Önemli olan sistemdir / 01.03.2023
- İnsan olmak / 20.02.2023
- Dağ başını duman aldı / 12.02.2023