Ramazanla birlikte erzak yardımları da başladı. Cebinde parası olanlar fakir fukaraya kumanya paketleri dağıtıyor. İhtiyaç sahiplerine yardım etmek güzel fakat uygulama niyetin (büyük ölçüde) niyetin yardım değil reklam olduğunu gösteriyor ne yazık ki.
Örneğin son günlerde sosyal medyada sıkça paylaşılan bir fotoğraf; 8 kişilik protokol bir vatandaşa törenle 1 erzak kolisi veriyor.
5 kiloluk patates filesini almak için insanlar birbirini eziyor, kavgalar çıkıyor.
Bunların içinde aylar önce meydana gelen deprem sırasında Türkiye'nin dört bir yanından gelen yardımları bekletip Ramazan'da üzerine adını yazarak dağıtanlar da var.
Belediyenin yani devletin yani milletin parası ile kişisel reklam yapmak…
Burada amacımız şu veya bu partiyi eleştirmek değil çarpık bir zihniyeti ortaya koymaktır. Zira yukarıda verdiğimiz örnekler içinde iktidar partisine mensup olanlar olduğu gibi muhalefet partilerine mensup olanlar da var.
Kameralar önünde insanları rencide ede ede yapılan sözde yardımlar…
Oysa biz, "Sağ elin verdiğini sol el görmesin" diyen bir dinin mensuplarıyız.
Ama bu temel ilke kimin umurunda!
Hatta 'kimse görmeyecekse neden yardım yapayım' zihniyeti toplumun önemli bir kısmını esir almış.
Bu, meselenin bir yüzü, meselenin asıl yüzü ise sistem.
Neden toplumda yardıma muhtaç insan sayısı sürekli artıyor?
Neden insanlarımız bedava makarna, çay, soğan, patates aldığı için mutlu oluyor? Neden bu durum yönetici kesim tarafından çılgın birer proje gibi lanse ediliyor?
Bu soruların cevabını aramaya başladığımız anda daha doğrusu bu soruları sormaya başladığımız anda bazı şeylerin değişeceği aşikâr.
Bu noktada Stalin'in tavuğu hikâyesini okumanızı tavsiye ederek Victor Hugo'nun "Siz yardım edilmiş yoksullar istiyorsunuz, biz ise ortadan kaldırılmış yoksulluk" sözü ile Konfüçyüs'ün "Bir kişiye iyilik yapmak istiyorsan ona balık verme, balık tutmayı öğret" sözlerini de dikkatlerine sunarım.
Bilge Kağan'ın "Türk yurdunda yoksulluk o kadar azalsın ki fakirlik suç sayılsın!" sözü de meselenin özünü ortaya koyan temel bir yaklaşım.
Peki, bu nasıl olacak?
Fakirlik nasıl suç olacak, fakir bir de fakir olduğu için neden suçlu olacak?
Bu meselenin çözümü de Milli Ekonomi Modeli ile Prof. Dr. Haydar Baş'tan geldi.
"Kaynaklar sınırsız, ihtiyaçlar sınırlıdır" diyerek kapitalizm dayatması ezberleri bozan Haydar Baş yeraltı kaynakları, senyoraj ve daha pek çok kaynağı devreye koyarak sosyal devlet anlayışını geliştirdi.
Düşünün bir kere; vatandaşlık maaşı, ev hanımı maaşı, çocuk maaşı, doğum ikramiyesi ve daha pek çok sosyal devlet projesi... Buna bir de 10 bin lira olarak açıklanan asgari ücreti ekleyin ve bir eve ayda girecek ortalama parayı ekleyin. İşte böyle bir sistemde fakirlik suç olmasın da ne olsun.
Bilge Kağan'ın asırlar önce hayalini kurduğu toplum düzenini Milli Ekonomi Modeli ile ete kemiğe büründürüp önümüze koyan günümüzün Bilge Kağan'ı Prof. Dr. Haydar Baş'a selam olsun.
Bu vesile ile vuslatının birinci yılında Haydar hocamızı rahmet ve minnetle analım. Ruhun şad olsun büyük insan seni çok özledik.
Saygılar…
- Ne günlere kaldık! / 06.01.2025
- BOP ve Türkiye / 01.01.2025
- Suriye’de mezhep çatışması çıkarmak istiyorlar / 28.12.2024
- Türk milletine zafer yutturmacası! / 20.12.2024
- BOP işliyor Müslümanlar seviniyor! / 14.12.2024
- BOP’un ateşi yeniden harlandı / 07.12.2024
- Bahçeli’nin aniden depreşen Öcalan sevdası / 30.11.2024
- Din adına haçlı taşeronluğu yapmak! / 23.11.2024
- Rest çekerken verilen tavizlerin söylenmesi / 26.09.2022