Yanlış siyaset, gerçek dostluklarımızı bitirdi. Çünkü merkezinde "ülke çıkarı" değil, "kişisel menfaatler" ve "ihtiraslar" vardı. Kendi milletinin ihtiyaçlarına cevap vermek yerine, AB-D'nin dediklerine kulak kabartan bir anlayış!Bu vatanın evlatlarını yürekten seven bir samimiyet olmadı. Strateji ve taktikler, okyanus ötesine odaklı olduğundan önünü göremeyen, feraset yoksunu bir tavır vardı da ondan, olmadı.Yurtta sulhu tesis edecek kalite, model, birikim, gönül, deneyim, kadro, proje, reel çözümleri olmadığı için hep millet eksik kaldı.Ya cihanda halimiz?Komşumuz kalmadı be dostlar, sığınacağımız şu koskoca coğrafyada. Giderdik komşu ülkelere, onlar da bize gelirdi. Kırk yıl hatırı olan kahveler zehirlendi. Hatır, hatıra kaldı. Şu mübarek toprakların rengine bürünmüş, Horasan erenlerinin mayasını attığı birlik ve dirliğe, yabancı projelerle fitne katıldı. Kardeşlik masallarda aranır oldu.Her gün gelen bir acı haberle ağlayan analar doldu.Perde arkasında neler konuşuldu, bilinmez. Asırlık tecrübeler, birikimler heder oldu.Hazineler altımızdayken, biz dilenci gibi toprağın üstünde hayallerimizi kaybettik. Boş vaatlerle, sahte tebessümlerle yanımıza gelen siyasete defalarca geleceğimizi teslim ettik. Medyaya kandık, nefsimize uyduk. Kaç kere nedamet duyduk amma hep işimize nasıl geliyorsa öyle yaptık. Cebi boş, gönlü daralmış yığınların sahte hayatlar yaşadığı zamanlarda olup bitenler dizilere döndü.Hâlbuki bu coğrafya gafleti kaldırmaz, hele ihaneti asla! Bugün kaç askerimiz, kaç polisimizi vatana feda eyledik diye düşünür olduk. Kan damlıyor bu vatanın gürbüz evlatlarından.Feryatlar yükseliyor yetimlerin dilinden.Toplum olarak duygu fakiri olmuşuz kardeş! O güçlü duygular tükenmiş, nefs dağı yükseldikçe yükselmekte.Samimiyet, Kaf Dağında kaldı sanki.Yerin üstü emniyetsiz, yerin altı şüheda kanı.Umursamaz bir anlayış kapladı bu ülkenin çocuklarını.Nefesler kirlendi, kalpler rotasını değiştirdi.Gerçek, iftiraya uğradı, yalan şaha kalktı.Nasıl bu hale geldik be aga?Biz nerde hata yaptık?Yine yüreklerde bitmişlik, İstikbali belirsizlik dolu günler.Kapımız bereket kapısı olmaktan uzak. Muhammed Mustafa'nın şehrine gideceksek, Haydar-ı Kerrâr'ın kapısında beklemeliyiz, can cana.Peki, kim götürecek bizi Ehl-i Beyt Gemisine? Kim bizi tekrar kardeş edecek?Kim cebimize, hak ettiğimizi verecek?Kim birlik ve beraberlikle aslanı ceylanla kaynaştıracak?Kim dönen sayısız oyunu bozacak? Kim millet olma bilincini bize yaşatacak?Gerçekten derdimize deva olması için ise mesele.Kolay! Hak edersek, layık olabilirsek,Bir Marifet Ehli yetişir ancak imdadımıza.O da ya nasip! Ne demişti ısrarla, Prof. Dr. Haydar Baş Hocamız: "Ehl-i Beyt'i sevmek bizi, Allah'a, Resûlullah'a ve İslam'a götürür. Bu nedenle sen yolsuz ve yönsüz olamazsın, olmamalısın. Asıl kötülük yolsuz ve yönsüz olmaktır. Ehl-i Beyt'i terk edersen, Yezid'in gemisine binersin!"Ne dersin, bir kez de O'nu dinlesek!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yavuz Ekim / diğer yazıları
- Hayra anahtar, şerre kilit / 11.02.2021
- Bu aşka canımı adayacağım / 06.05.2020
- Hüseynî siyaset / 25.04.2020
- ‘Endişe etmeyin!’ / 20.04.2020
- Yaptırmazlar! / 28.03.2020
- Arkası gelmez dertlerimin / 25.02.2020
- Deryalar içinde susuz gezmek / 22.02.2020
- Yarım sözcük / 09.01.2020
- Bu ülke nasıl düze çıkar? / 01.05.2018
- Başım gözüm üstüne?II / 21.02.2018
- Bu aşka canımı adayacağım / 06.05.2020
- Hüseynî siyaset / 25.04.2020
- ‘Endişe etmeyin!’ / 20.04.2020
- Yaptırmazlar! / 28.03.2020
- Arkası gelmez dertlerimin / 25.02.2020
- Deryalar içinde susuz gezmek / 22.02.2020
- Yarım sözcük / 09.01.2020
- Bu ülke nasıl düze çıkar? / 01.05.2018
- Başım gözüm üstüne?II / 21.02.2018