Ümit etmediğin yerden nimete kavuşmak
İmam Cafer-i Sadık buyuruyor ki; “Allah'ın, kuluna, onun ümit bile etmediği yerden verdiği nice nimetleri vardır. Arzuları bekledikleri yerde değil de başka yerde olan nice insanlar vardır
19.03.2025 17:35:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





İmam Cafer-i Sadık buyuruyor ki; "Allah'ın, kuluna, onun ümit bile etmediği yerden verdiği nice nimetleri vardır. Arzuları bekledikleri yerde değil de başka yerde olan nice insanlar vardır.
İhmalkârlıktan dolayı, kendi payına ulaşmayan ve kendi ayağıyla yokluğa koşan nice insanlar vardır.
Her belaya sabır, her nimete şükür ve her zorluğa çözüm yolu hazırlamayan kimse, aciz kimsedir. Başına gelen her bela ve sıkıntıya karşı, ister evlat hakkında, ister mal hakkında olsun sabırlı ol. Allah, şükür ve sabrını imtihan etmek için (bazen) kendi emanet ve bağışını geri alır.
Her şeyin bir haddi vardır. "Yakinin haddi nedir?" diye sorduklarında İmam aleyhi's-selâm, "Hiçbir şeyden korkmamaktır" buyurdular.
Mümin, şu sekiz özelliğe sahip olmalıdır: Buhranda ağır başlı, belada sabırlı, varlıkta şükredici, Allah'ın verdiği rızka kanaat eden, düşmana (bile) haksızlık etmeyen, dostlara yük olmayan, çalışıp zorluğa katlanan, insanlara zararı olmayan.
Müminin dostu ilim, yardımcısı olgunluk ve hilim, ordusunun komutanı sabır, kardeşi halkla iyi geçinme, babası ise yumuşaklıktır.
Ebu Ubeyde, İmam aleyhi's-selâm'a: "Benim rızkımı kulların elinde kılmaması için Allah'a dua edin" dediğinde İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu:
"Allah-u Teâla bunu senin hakkında yapmaz. Çünkü kulların rızklarını, birbirlerinin eliyle vermektedir. Fakat Allah'a, rızkını iyi kullarının elinde kılması için dua et. Çünkü bunun kendisi bir saadettir; dua et ki rızkını kötü kulların elinde kılmasın. Çünkü bu şekavet ve bedbahtlıktır."
Körü körüne amel eden kimse, doğru yolda yürümeyen kimseye benzer. Süratle gidişi, onu hedefinden uzaklaştırmaktan başka bir işe yaramaz.
"Allah'tan gerektiği şekilde korkun." ayetinin tefsiri hakkında şöyle buyurdular:
Gerekli takva; insanların günah işlemeyip Allah'a itaat etmeleri, O'nu unutmayıp anmaları ve O'na nankörlük etmeyip şükretmeleridir.
Allah'ı tanıyan, O'ndan korkar; O'ndan korkan, cömertçe dünyayı bırakır.
Allah'tan gerçekten korkan kimse, korkusunun kendisine konuşacak bir dil bırakmadığı kimsedir.
İmam aleyhi's-selâm'a: "Bazıları günah işleyip, biz Allah'ın rahmetine ümitliyiz derler; ölene kadar da işleri budur" dediklerinde, şöyle buyurdular:
"Bunlar, arzularla avunan kimselerdir; yalan söylüyorlar, ümitleri yoktur. Çünkü bir şeye ümit eden, onu talep eder; bir şeyden korkan da ondan kaçar."
Biz bilgin, anlayışlı, fakih, halim, halkla iyi geçinebilen, doğru konuşan, sabırlı, vefalı ve akıllı kimseyi severiz. Allah-u Teâla peygamberleri güzel ahlâkla seçkin kılmıştır. Kimde bu güzel hasletler olursa, Allah'a şükretmelidir. Kimde olmazsa, Allah'a yalvarıp yakarmakla onu talep etmelidir. "Güzel hasletler nedir?" diye sorduklarında şöyle buyurdular:
Verâ, kanaat, sabır, şükür, olgunluk, hayâ, cömertlik, şecaat, gayret, doğru konuşmak, iyilik, emaneti sahibine vermek, yakin, güzel ahlâk ve yiğitliktir.
İmanın en sağlam kulplarından biri, Allah için sevmek, Allah için nefret etmek, Allah için vermek ve Allah için esirgemektir.
Ölümden sonra da insan için sevap yazılması ancak üç yolla mümkündür: Hayatında, ölümünden sonra da devam edecek bir sadaka-i cariye geriye bırakması; kendisinden sonra, kendisiyle amel edilecek bir sünnet-i hasene (güzel bir adet) bırakması; kendisine dua edecek salih bir evlat yetiştirmesi.
Namaz için abdest alan bir kimse, yalan konuşursa abdesti bozulur. Nitekim yalan konuşmak orucu da bozar.
Birisi: "Biz yalan konuşuyoruz, öyleyse orucumuz batıl mı oluyor?" dediğinde İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu:
Saçma yalanlar değil, ancak Allah'a, Peygamber'e ve Ehlibeyt İmamları'na isnaden söylenen yalan orucu bozar. Sonra da şöyle buyurdu:
Oruç tutmak, sadece yemek ve içmekten sakınmak değildir.
Hazret-i Meryem aleyhe's-selâm şöyle buyurdu: "Ben Rahman olan Allah için oruç adamışım."
Yani "Susmak orucu." Öyleyse, dillerinizi koruyun, gözlerinizi yumun (namahreme bakmayın), haset etmeyin, münakaşa yapmayın. Ateşin, odunu yaktığı gibi, haset de imanı yakar.
Biri, kendi vehmince Allah'a bilmediği şeyi öğretmeye kalkışırsa (yani, Allah adına yalan konuşur ve O'na iftira ederse) Allah'ın arşı sarsılır.
Allah biliyor ki günah, mümin için kendini beğenmekten daha hayırlıdır. Eğer böyle olmasaydı Allah, hiçbir mümini günahlara duçar etmezdi." (Hasan B. Ali el-Harranî Tuheful Ukul eserinden)
İhmalkârlıktan dolayı, kendi payına ulaşmayan ve kendi ayağıyla yokluğa koşan nice insanlar vardır.
Her belaya sabır, her nimete şükür ve her zorluğa çözüm yolu hazırlamayan kimse, aciz kimsedir. Başına gelen her bela ve sıkıntıya karşı, ister evlat hakkında, ister mal hakkında olsun sabırlı ol. Allah, şükür ve sabrını imtihan etmek için (bazen) kendi emanet ve bağışını geri alır.
Her şeyin bir haddi vardır. "Yakinin haddi nedir?" diye sorduklarında İmam aleyhi's-selâm, "Hiçbir şeyden korkmamaktır" buyurdular.
Mümin, şu sekiz özelliğe sahip olmalıdır: Buhranda ağır başlı, belada sabırlı, varlıkta şükredici, Allah'ın verdiği rızka kanaat eden, düşmana (bile) haksızlık etmeyen, dostlara yük olmayan, çalışıp zorluğa katlanan, insanlara zararı olmayan.
Müminin dostu ilim, yardımcısı olgunluk ve hilim, ordusunun komutanı sabır, kardeşi halkla iyi geçinme, babası ise yumuşaklıktır.
Ebu Ubeyde, İmam aleyhi's-selâm'a: "Benim rızkımı kulların elinde kılmaması için Allah'a dua edin" dediğinde İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu:
"Allah-u Teâla bunu senin hakkında yapmaz. Çünkü kulların rızklarını, birbirlerinin eliyle vermektedir. Fakat Allah'a, rızkını iyi kullarının elinde kılması için dua et. Çünkü bunun kendisi bir saadettir; dua et ki rızkını kötü kulların elinde kılmasın. Çünkü bu şekavet ve bedbahtlıktır."
Körü körüne amel eden kimse, doğru yolda yürümeyen kimseye benzer. Süratle gidişi, onu hedefinden uzaklaştırmaktan başka bir işe yaramaz.
"Allah'tan gerektiği şekilde korkun." ayetinin tefsiri hakkında şöyle buyurdular:
Gerekli takva; insanların günah işlemeyip Allah'a itaat etmeleri, O'nu unutmayıp anmaları ve O'na nankörlük etmeyip şükretmeleridir.
Allah'ı tanıyan, O'ndan korkar; O'ndan korkan, cömertçe dünyayı bırakır.
Allah'tan gerçekten korkan kimse, korkusunun kendisine konuşacak bir dil bırakmadığı kimsedir.
İmam aleyhi's-selâm'a: "Bazıları günah işleyip, biz Allah'ın rahmetine ümitliyiz derler; ölene kadar da işleri budur" dediklerinde, şöyle buyurdular:
"Bunlar, arzularla avunan kimselerdir; yalan söylüyorlar, ümitleri yoktur. Çünkü bir şeye ümit eden, onu talep eder; bir şeyden korkan da ondan kaçar."
Biz bilgin, anlayışlı, fakih, halim, halkla iyi geçinebilen, doğru konuşan, sabırlı, vefalı ve akıllı kimseyi severiz. Allah-u Teâla peygamberleri güzel ahlâkla seçkin kılmıştır. Kimde bu güzel hasletler olursa, Allah'a şükretmelidir. Kimde olmazsa, Allah'a yalvarıp yakarmakla onu talep etmelidir. "Güzel hasletler nedir?" diye sorduklarında şöyle buyurdular:
Verâ, kanaat, sabır, şükür, olgunluk, hayâ, cömertlik, şecaat, gayret, doğru konuşmak, iyilik, emaneti sahibine vermek, yakin, güzel ahlâk ve yiğitliktir.
İmanın en sağlam kulplarından biri, Allah için sevmek, Allah için nefret etmek, Allah için vermek ve Allah için esirgemektir.
Ölümden sonra da insan için sevap yazılması ancak üç yolla mümkündür: Hayatında, ölümünden sonra da devam edecek bir sadaka-i cariye geriye bırakması; kendisinden sonra, kendisiyle amel edilecek bir sünnet-i hasene (güzel bir adet) bırakması; kendisine dua edecek salih bir evlat yetiştirmesi.
Namaz için abdest alan bir kimse, yalan konuşursa abdesti bozulur. Nitekim yalan konuşmak orucu da bozar.
Birisi: "Biz yalan konuşuyoruz, öyleyse orucumuz batıl mı oluyor?" dediğinde İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu:
Saçma yalanlar değil, ancak Allah'a, Peygamber'e ve Ehlibeyt İmamları'na isnaden söylenen yalan orucu bozar. Sonra da şöyle buyurdu:
Oruç tutmak, sadece yemek ve içmekten sakınmak değildir.
Hazret-i Meryem aleyhe's-selâm şöyle buyurdu: "Ben Rahman olan Allah için oruç adamışım."
Yani "Susmak orucu." Öyleyse, dillerinizi koruyun, gözlerinizi yumun (namahreme bakmayın), haset etmeyin, münakaşa yapmayın. Ateşin, odunu yaktığı gibi, haset de imanı yakar.
Biri, kendi vehmince Allah'a bilmediği şeyi öğretmeye kalkışırsa (yani, Allah adına yalan konuşur ve O'na iftira ederse) Allah'ın arşı sarsılır.
Allah biliyor ki günah, mümin için kendini beğenmekten daha hayırlıdır. Eğer böyle olmasaydı Allah, hiçbir mümini günahlara duçar etmezdi." (Hasan B. Ali el-Harranî Tuheful Ukul eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.