Her devlet, içinde yer aldığı uluslararası sistemin bir üyesi olarak uluslararası hukuk normlarının kendisine tanıdığı tüm hak ve kazanımlardan yararlanma; tüm yükümlülüklerle de sorumlu olma ilkesiyle sistemde yer alır. İç hukuk dediğimiz dal bir devletin ülkesinde vatandaşları arasındaki ilişkileri düzenlerken, uluslararası (Dış Hukuk) bir devletin diğer bir devletle ya da uluslararası örgütle olan ilişkilerini düzenler. İç hukukta üstün olan irade devlet iken, uluslararası hukukta tüm devletler eşit hak ve iradeye sahiptir. Sistemin zayıf kılan yön de burada ortaya çıkıyor, yani her devlet eşit ağırlığa sahip olduğundan uluslararası yaptırım uygulayabilecek bir üstün kurum da bulunmuyor.
ABD ve Batılı güçler Uluslararası sistemin bu boşluğundan yararlanarak, özellikle de Sovyetler Birliğinin yıkılmasının ardından oluşan tek kutuplu durumdan da istifadeyle, kendilerini üstün bir irade konumuna koyarak tüm uluslararası hukuk teamüllerini çiğniyorlar.
Örneğin, Filistin meselesinde yaşananlar tamamen dış hukuk ihlali manzumesidir. Filistin Kurtuluş Örgütünü yıllarca görüşme masalarında bağımsızlık masallarıyla uyutan uluslararası kamuoyu ve İsrail, uluslararası Hukuku hiçe saymıştır. Günümüzde de kendine ait bir hükümet ve kolluk gücü olan ama hiçbir yaptırım gücü olmayan Filistin Devleti, İsrail’in bir eyaletiymiş muamelesi görüyor. Halbuki aynı global kamuoyu alelacele kurdurulmuş olan İsrail Devletini rekor hızla tanımış ve İsrail Halkını sistemin bir parçası haline getirmiştir.
Yine Irak’ta kimyasal silah olduğu asla kanıtlanmadığı ve uluslararası gözlemcilerin aksi raporu olmadığı halde Batılı güçler Irak’ı işgal etmiştir. ABD ve müttefikleri ülkeyi tüm iç ve dış hukuk kurallarını tarumar ederek bölmüş, binlerce Iraklının can, mal, namus ve inanç emniyetine tecavüz etmiştir.
Ortadoğu yeniden Uluslararası Hukuk kurallarının adeta geçersiz sayıldığı günler yaşıyor. Yakın bir zaman önce Batılı devletler ve onun sadık müttefiklerince silahlandırılmış ve eğitilmiş bir grup isyancının başlattığı silahlı ayaklanma bugün Suriye’nin iç bütünlüğüne en büyük tehdit halini aldı. İç Hukukun kendisine tanıdığı, “Üstün İrade” sıfatıyla kendi bütünlüğünü korumak adına olaylara müdahale eden Suriye Devleti, hak etmediği muamelelere maruz kalmaktadır. Aynı kandan ve dinden olan Araplarca ve yine dindaşı Türk kardeşlerince yalnız bırakılan Suriye, uluslararası sözleşmelere tabi ve bağımsız bir devlet olarak BM gözlemci heyetinin ülkede olup biteni izlemesine müsaade vermiştir.
Geçen ay devletine sahip çıktı diyerek Berri aşiretinin ileri gelenlerini kurşuna dizen isyancılar, geçen hafta da postane binasında çalışmak, yani devletine ve Suriye Halkına hizmetten başka suçu olmayan masum memurları canlı canlı aşağıya atmışlardır. Yine geçen hafta içinde sosyal paylaşım sitelerinde yayınlanan bir videoda yayınlandığı üzere, Devlet Başkanına sadakati suç kabul eden isyancılar bir kişiyi canlı canlı boğazını keserek öldürmüştür. Bu şer güçler “Özgür Suriye Ordusu” adıyla, dış ve iç hukuk bağlamında geçersiz olmalarına rağmen başta Türkiye olmak üzere müttefiklerce tanınmıştır.
Birileri tüm Uluslararası hukuk teamüllerine aykırı bir şekilde, Batı beslemesi isyancıları bir taraf olarak kabul edip, Suriye rejimini de meşru savunma hakkını kullanmasına rağmen savaş suçlusu ilan etmek istiyorlar. Eğer bunda başarılı olurlarsa aynı “saptırılmış” ve kesinlikle hukuksuz olan kriterlerle başka ülkelere, ağızlarında henüz kurumamış salyalarını akıtarak başka rotalara yönelecekler. Maalesef bu hain ve kuduzlu rotanın bir ucu da bizim topraklarımızı gösteriyor.
ABD ve Batılı güçler Uluslararası sistemin bu boşluğundan yararlanarak, özellikle de Sovyetler Birliğinin yıkılmasının ardından oluşan tek kutuplu durumdan da istifadeyle, kendilerini üstün bir irade konumuna koyarak tüm uluslararası hukuk teamüllerini çiğniyorlar.
Örneğin, Filistin meselesinde yaşananlar tamamen dış hukuk ihlali manzumesidir. Filistin Kurtuluş Örgütünü yıllarca görüşme masalarında bağımsızlık masallarıyla uyutan uluslararası kamuoyu ve İsrail, uluslararası Hukuku hiçe saymıştır. Günümüzde de kendine ait bir hükümet ve kolluk gücü olan ama hiçbir yaptırım gücü olmayan Filistin Devleti, İsrail’in bir eyaletiymiş muamelesi görüyor. Halbuki aynı global kamuoyu alelacele kurdurulmuş olan İsrail Devletini rekor hızla tanımış ve İsrail Halkını sistemin bir parçası haline getirmiştir.
Yine Irak’ta kimyasal silah olduğu asla kanıtlanmadığı ve uluslararası gözlemcilerin aksi raporu olmadığı halde Batılı güçler Irak’ı işgal etmiştir. ABD ve müttefikleri ülkeyi tüm iç ve dış hukuk kurallarını tarumar ederek bölmüş, binlerce Iraklının can, mal, namus ve inanç emniyetine tecavüz etmiştir.
Ortadoğu yeniden Uluslararası Hukuk kurallarının adeta geçersiz sayıldığı günler yaşıyor. Yakın bir zaman önce Batılı devletler ve onun sadık müttefiklerince silahlandırılmış ve eğitilmiş bir grup isyancının başlattığı silahlı ayaklanma bugün Suriye’nin iç bütünlüğüne en büyük tehdit halini aldı. İç Hukukun kendisine tanıdığı, “Üstün İrade” sıfatıyla kendi bütünlüğünü korumak adına olaylara müdahale eden Suriye Devleti, hak etmediği muamelelere maruz kalmaktadır. Aynı kandan ve dinden olan Araplarca ve yine dindaşı Türk kardeşlerince yalnız bırakılan Suriye, uluslararası sözleşmelere tabi ve bağımsız bir devlet olarak BM gözlemci heyetinin ülkede olup biteni izlemesine müsaade vermiştir.
Geçen ay devletine sahip çıktı diyerek Berri aşiretinin ileri gelenlerini kurşuna dizen isyancılar, geçen hafta da postane binasında çalışmak, yani devletine ve Suriye Halkına hizmetten başka suçu olmayan masum memurları canlı canlı aşağıya atmışlardır. Yine geçen hafta içinde sosyal paylaşım sitelerinde yayınlanan bir videoda yayınlandığı üzere, Devlet Başkanına sadakati suç kabul eden isyancılar bir kişiyi canlı canlı boğazını keserek öldürmüştür. Bu şer güçler “Özgür Suriye Ordusu” adıyla, dış ve iç hukuk bağlamında geçersiz olmalarına rağmen başta Türkiye olmak üzere müttefiklerce tanınmıştır.
Birileri tüm Uluslararası hukuk teamüllerine aykırı bir şekilde, Batı beslemesi isyancıları bir taraf olarak kabul edip, Suriye rejimini de meşru savunma hakkını kullanmasına rağmen savaş suçlusu ilan etmek istiyorlar. Eğer bunda başarılı olurlarsa aynı “saptırılmış” ve kesinlikle hukuksuz olan kriterlerle başka ülkelere, ağızlarında henüz kurumamış salyalarını akıtarak başka rotalara yönelecekler. Maalesef bu hain ve kuduzlu rotanın bir ucu da bizim topraklarımızı gösteriyor.
Hakan Rona / diğer yazıları
- Güneydoğu'ya huzur ancak MEM'le gelir / 09.04.2013
- Kerry'nin ziyaretinin anlamı ne? / 06.04.2013
- Milli olmayan ekonomi, şirketleri iflasa sürüklüyor / 05.04.2013
- Milli çizgiden uzaklaşan Türk dış politikası / 07.03.2013
- Moskova'nın orta yerinde baharı yaşadık / 05.03.2013
- Milli Kahramanlarımız programlarına sosyal bir okuma / 19.02.2013
- Güneydoğu Asya ekonomileri ve Milli Ekonomi Modeli / 28.12.2012
- Tam bağımsız devlet, hür millet ve adalet / 27.12.2012
- Arap dünyasının Truva atı: “Müslüman Kardeşler” / 17.10.2012
- Amerikan askeri ne amaçla Türkiye’de / 14.10.2012
- Kerry'nin ziyaretinin anlamı ne? / 06.04.2013
- Milli olmayan ekonomi, şirketleri iflasa sürüklüyor / 05.04.2013
- Milli çizgiden uzaklaşan Türk dış politikası / 07.03.2013
- Moskova'nın orta yerinde baharı yaşadık / 05.03.2013
- Milli Kahramanlarımız programlarına sosyal bir okuma / 19.02.2013
- Güneydoğu Asya ekonomileri ve Milli Ekonomi Modeli / 28.12.2012
- Tam bağımsız devlet, hür millet ve adalet / 27.12.2012
- Arap dünyasının Truva atı: “Müslüman Kardeşler” / 17.10.2012
- Amerikan askeri ne amaçla Türkiye’de / 14.10.2012