İhtikar (spekülasyon) yapan ne kötü bir insandır ki; bolluk olursa dövünür, kıtlık olursa sevinir" Hadis-i Şerif.
Bir ülke, IMF ve Dünya Bankası'nın "para tuzağı"na bir düşmeye görsün bunun ölümcül mahzurlarını; istihdamdaki bozukluk ve yüksek işsizlik, enflasyondaki dengesizlik ve artan hayat pahalılığı, piyasalarda ekonomik durgunluk ve iflaslarla çok acı bir şekilde yaşar.
Çünkü IMF gibi kapitalist sistemin ajanları, adına çalıştıkları uluslararası "sermaye adaları" yararına, yoksulluk tuzağına düşürdükleri ülkelerin asıl ihtiyaçlarına göre değil, tamamen küresel amaçları menfaatine, çıkarcı bir ekonomik gaye güderler. Nüfusun bütün kesimi ard arda patlak veren krizlerle bocalamaya devam etmek zorunda kalırken, görünen iktisadi olumsuzluklar arasında negatif gelişme hızına düşen ulusal ekonomik çarkların başta çökertilmesi, küreselleşmenin batılı olmayan memleketlerde gerçekleştirdiği ilk oyunlarındandır.
Bu buhranlar sayısız ekonomik, siyasi ve sosyal iflaslara sebep olmuş olmamış veya o ülke halkını açlığa, sefalete düşürmüş düşürmemiş küresel ağa babalarının umurunda değildir: Varsa yoksa daha çok kâr etmeleri, daha çok kazanç elde etmeleri asıl önemli olandır.
Kapitalizmin yarattığı "büyük iflaslar"ın, az gelişmiş tasnifiyle yoksul bıraktıkları bu ülkelerde vuku bulması, küresel amaçlarının baştaki hedefidir. Düne kadar, dünya kapitalist sistemi içinde az gelişmiş ülkelere biçtikleri rol: Gelişmiş kapitalist ülkelerin yararına ucuz iş gücü, daha çok yağmalanacak hammadde, daha çok tüketecekleri ucuz tarımsal gıda maddeleriydi.
Fakat bugün, bu rollere ilaveten artık küreselleşme adı altında "Globalizm"in esaslarının teşekkülünde; bu ülkelerde ucuz hammaddeyi hem yerinde, hem de ucuz iş gücüyle ile işleyip, hem de tamamen güvenlik içinde aynı yerde pazar bulmakla, geçen yüzyıldan daha çok kârlar elde edeceklerini yeni yüzyılda görmüşlerdir.
Batılı güçler, öteki ülkeleri her şeyleriyle kendi "Sermaye Adalarına" yarayacak şekilde her türlü imtiyazlarla, türlü türlü serbest hakla tamamen sindirmek istemektedirler. Bunun için 21. yüzyılda "Küreselleşme/Küresel Köy teraneleri yayan batılı kapital güçler, öncelikle uluslararası devasa Sermaye Adalarına her bakımdan serbesti tanıyacak hukuki ve siyasi zemin imkanlarını, ekonomik kurallarını yürürlüğe sokmaya çalışırlar.
İster adına liberalizm veya liberal demokrasi deyin, kendi menfaatlerine uygun koydukları bu taktiklerle bazen insan hakları, bazen azınlık hakları gibi evrensel değerleri bir silah gibi kullanmaktan çekinmeyecek cüretkarlıkla batılı olmayan öteki ülkelere yayılmak, onları sömürmek, oralara yerleşmek ve sonuçta sindirmek doğal refleksleri olmuştur.
Başka deyişle, "Üçüncü Dünya"yı artık modernleşme adına yağmalamak değil bizzat içine girerek; tamamen Üçüncü Dünya dediği -batılı olmayan ötekiyi- yok etmek ve sindirmek istemektedirler. Bunun adımları ise: Ülkenin ekonomik bağımsızlığının baltalanarak batıya bağımlı hale sokulması, siyasetin ve hukukun buna uygun bağımlı hale getirilmesi ve bunlara paralel olarak kültürel/dini asimilasyon ile tam anlamıyla tam bağımsızlığın yok edilmesi...
Kapitalist zorlama ile, az gelişmiş gördüğü ülkelere değişik şekillerle sızma hareketinin hızlandırılması esas itibarıyla batının, işbirlikçi yerel sektörler vasıtasıyla yapmasıyla olur. Bu işbirlikçi sektörler, sanıldığı gibi sadece ticaretle uğraşan şirketler değildir. Bunlar batının olmazsa olmaz gösterdiği "Sivil Toplum Örgütleri"dir. Mesela büyük patronların kurduğu dernekler veya batılı hayatı yaymak, yerleştirmek için fakat muhtelif sosyal, ekonomik ve kültürel hizmetler sunmak gibi sahte maskeyle kurulan bu STÖ'lere, görev alanlarına uygun "Postmodern Projeler" ihale edilir. Bu STÖ'ler hoşgörü, diyalog gibi veya insan hakları vs. gibi konularla kendilerine ait medya, magazin ve cemaatlerle iş görür. Dışarıdan organize elit bir tabakanın, ortak paydasının tamamen batılı gayelere matuf ve onların menfaatlerine çalışan mütareke toplum örgütler şeklinde olmaları, STÖ'lerin en çarpıcı noktalarıdır.
Kötü ve adaletsiz bir düzen altında, ilkel tekniklerle çalışan geleneksel sektörde, memleket nüfusunun büyük çoğunluğunun kuru ekmeğe mahkum edilerek sefalet içinde yaşamasına sebep olan düşük ücret, yüksek fiyat, vergi kaçakçılığı, yüksek enflasyon gibi yollarla memleketin batması, ihtikar yapan küçük bir zümrenin yüksek kârlar elde ederken, kapital güçlerin ülkeyi -postmodern- istila ve küresel iştihaların tatmininden başka bir şeye yaramamaktadır...
Bir ülke, IMF ve Dünya Bankası'nın "para tuzağı"na bir düşmeye görsün bunun ölümcül mahzurlarını; istihdamdaki bozukluk ve yüksek işsizlik, enflasyondaki dengesizlik ve artan hayat pahalılığı, piyasalarda ekonomik durgunluk ve iflaslarla çok acı bir şekilde yaşar.
Çünkü IMF gibi kapitalist sistemin ajanları, adına çalıştıkları uluslararası "sermaye adaları" yararına, yoksulluk tuzağına düşürdükleri ülkelerin asıl ihtiyaçlarına göre değil, tamamen küresel amaçları menfaatine, çıkarcı bir ekonomik gaye güderler. Nüfusun bütün kesimi ard arda patlak veren krizlerle bocalamaya devam etmek zorunda kalırken, görünen iktisadi olumsuzluklar arasında negatif gelişme hızına düşen ulusal ekonomik çarkların başta çökertilmesi, küreselleşmenin batılı olmayan memleketlerde gerçekleştirdiği ilk oyunlarındandır.
Bu buhranlar sayısız ekonomik, siyasi ve sosyal iflaslara sebep olmuş olmamış veya o ülke halkını açlığa, sefalete düşürmüş düşürmemiş küresel ağa babalarının umurunda değildir: Varsa yoksa daha çok kâr etmeleri, daha çok kazanç elde etmeleri asıl önemli olandır.
Kapitalizmin yarattığı "büyük iflaslar"ın, az gelişmiş tasnifiyle yoksul bıraktıkları bu ülkelerde vuku bulması, küresel amaçlarının baştaki hedefidir. Düne kadar, dünya kapitalist sistemi içinde az gelişmiş ülkelere biçtikleri rol: Gelişmiş kapitalist ülkelerin yararına ucuz iş gücü, daha çok yağmalanacak hammadde, daha çok tüketecekleri ucuz tarımsal gıda maddeleriydi.
Fakat bugün, bu rollere ilaveten artık küreselleşme adı altında "Globalizm"in esaslarının teşekkülünde; bu ülkelerde ucuz hammaddeyi hem yerinde, hem de ucuz iş gücüyle ile işleyip, hem de tamamen güvenlik içinde aynı yerde pazar bulmakla, geçen yüzyıldan daha çok kârlar elde edeceklerini yeni yüzyılda görmüşlerdir.
Batılı güçler, öteki ülkeleri her şeyleriyle kendi "Sermaye Adalarına" yarayacak şekilde her türlü imtiyazlarla, türlü türlü serbest hakla tamamen sindirmek istemektedirler. Bunun için 21. yüzyılda "Küreselleşme/Küresel Köy teraneleri yayan batılı kapital güçler, öncelikle uluslararası devasa Sermaye Adalarına her bakımdan serbesti tanıyacak hukuki ve siyasi zemin imkanlarını, ekonomik kurallarını yürürlüğe sokmaya çalışırlar.
İster adına liberalizm veya liberal demokrasi deyin, kendi menfaatlerine uygun koydukları bu taktiklerle bazen insan hakları, bazen azınlık hakları gibi evrensel değerleri bir silah gibi kullanmaktan çekinmeyecek cüretkarlıkla batılı olmayan öteki ülkelere yayılmak, onları sömürmek, oralara yerleşmek ve sonuçta sindirmek doğal refleksleri olmuştur.
Başka deyişle, "Üçüncü Dünya"yı artık modernleşme adına yağmalamak değil bizzat içine girerek; tamamen Üçüncü Dünya dediği -batılı olmayan ötekiyi- yok etmek ve sindirmek istemektedirler. Bunun adımları ise: Ülkenin ekonomik bağımsızlığının baltalanarak batıya bağımlı hale sokulması, siyasetin ve hukukun buna uygun bağımlı hale getirilmesi ve bunlara paralel olarak kültürel/dini asimilasyon ile tam anlamıyla tam bağımsızlığın yok edilmesi...
Kapitalist zorlama ile, az gelişmiş gördüğü ülkelere değişik şekillerle sızma hareketinin hızlandırılması esas itibarıyla batının, işbirlikçi yerel sektörler vasıtasıyla yapmasıyla olur. Bu işbirlikçi sektörler, sanıldığı gibi sadece ticaretle uğraşan şirketler değildir. Bunlar batının olmazsa olmaz gösterdiği "Sivil Toplum Örgütleri"dir. Mesela büyük patronların kurduğu dernekler veya batılı hayatı yaymak, yerleştirmek için fakat muhtelif sosyal, ekonomik ve kültürel hizmetler sunmak gibi sahte maskeyle kurulan bu STÖ'lere, görev alanlarına uygun "Postmodern Projeler" ihale edilir. Bu STÖ'ler hoşgörü, diyalog gibi veya insan hakları vs. gibi konularla kendilerine ait medya, magazin ve cemaatlerle iş görür. Dışarıdan organize elit bir tabakanın, ortak paydasının tamamen batılı gayelere matuf ve onların menfaatlerine çalışan mütareke toplum örgütler şeklinde olmaları, STÖ'lerin en çarpıcı noktalarıdır.
Kötü ve adaletsiz bir düzen altında, ilkel tekniklerle çalışan geleneksel sektörde, memleket nüfusunun büyük çoğunluğunun kuru ekmeğe mahkum edilerek sefalet içinde yaşamasına sebep olan düşük ücret, yüksek fiyat, vergi kaçakçılığı, yüksek enflasyon gibi yollarla memleketin batması, ihtikar yapan küçük bir zümrenin yüksek kârlar elde ederken, kapital güçlerin ülkeyi -postmodern- istila ve küresel iştihaların tatmininden başka bir şeye yaramamaktadır...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Adnan Ulutaş / diğer yazıları
- Bir medeniyetin iflası nedir bilir misin? / 23.07.2002
- Demokrasi kabusu / 17.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-II / 12.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-I / 11.07.2002
- Hangi zaman? / 10.07.2002
- Hangi ruh? / 09.07.2002
- Zulmün hukuku olmaz / 03.07.2002
- Batının ahlâksız hayatı! / 25.06.2002
- Avrupalaşma ihaneti / 19.06.2002
- Alçaklığın adı hukuk oldu! / 16.05.2002
- Demokrasi kabusu / 17.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-II / 12.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-I / 11.07.2002
- Hangi zaman? / 10.07.2002
- Hangi ruh? / 09.07.2002
- Zulmün hukuku olmaz / 03.07.2002
- Batının ahlâksız hayatı! / 25.06.2002
- Avrupalaşma ihaneti / 19.06.2002
- Alçaklığın adı hukuk oldu! / 16.05.2002