Türkiye'yi bekleyen büyük tehlike!

Sevgili okurlarım Türkiye hiç olmadığı kadar zifiri bir karanlığın içerisine gömülmüştür.

Bu kara tablonun mimarı, şüphesiz mevcut iktidardır.

Millet olarak büyük bir uçurumun eşiğine dayanmış bulunmaktayız.

Seçimleri yeni kazanmış ve yeniden milletten güvenoyu almış bir iktidarın Deli Dumrul vergilerine başvurması, beni asla şaşırtmamış, bilakis doğrulamıştır.

Ben bu iktidarın şahsına münhasır olarak bir eleştiri getirmiyorum.

Mevcut sistemin bu tıkanmışlığıyla kim gelirse gelsin, sonuç aynı olacaktır.

Mevcut sistem dediğimiz şey, sömürüye dayalı olan kapitalist sistemdir.

Kapitalist sistemin doğası gereği, sürekli olarak faizi, vergileri artırmak zorundasınız.

Kapitalist sisteme göre kaynaklar kıttır.

Oysa kıt olan kaynaklar değil, bunu öngörenlerin aklıdır.

Prof. Dr. Haydar Baş'ın, "MEM"de açıkladığı üzere, "Kaynaklar sınırsız, ihtiyaçlar sınırlıdır."

Kapitalist sisteme göre para sadece, mübadele ve tasarruf aracıdır.

Bu tanım para, ancak "MEM" kuralları hayata geçirildiğinde aslında tasarruf edilebilir ve mübadele için ulaşılabilir bir araç olur.

Zira kapitalist sistemde para, sağlıklı bir tasarruf veya mübadele aracı olarak kullanılamaz.

Para bu sistemde zincirlere bağlı bir köle gibidir.

Ve yine para, ancak çok güçlü olanların ulaşabileceği bir araç olmanın ötesine geçemez.

İşte bu sistemde halk kesimleri yok sayılmış, sadece sistemin devamı için köle kadar bir değere sahip olmuştur.

Siz istediğiniz kadar yeni ve büyük icatlar yapın, nafile.

Para kimin elinde ise, düdük de ondadır.

Atatürk döneminde büyüme, ortalama yüzde 6-12 arasındaydı.

Milli bir ekonomi uygulayan aziz Atatürk, 1938 yılına kadar Osmanlı'nın 600 yılda başaramadığını, 15 yıla sığdırmıştır.

İşte milli bir bakış açısıyla nasıl bir ilerlemenin kaydedildiğine en iyi örnek, Atatürk dönemidir.

Şayet fırsat verilmiş olsaydı ve ülkemizde Haydar Baş'ın "MEM" tezi hayata geçirilseydi, Türkiye dışarıdan göçmen yerine, kalifiye işçi ithal edecekti.

Türkiye dünyanın süper gücü olacaktı.

Bugün faizler sıfırlanacak, serbest döviz kuru çıpasından çıkılıp, sabit kura geçilecekti.

Türkiye el değmemiş 3 katrilyon dolarlık, işlenmemiş yer altı kaynaklarını devreye koyacaktı.

Faiz ve döviz baskısını üzerinden tamamen atan piyasalarda sürekli büyüme olacak, tam istihdam ve adil bir gelir dağılımı söz konusu olacaktı.

Paramız prangalarından kurtulacak, isteyen her Türk vatandaşına proje mukabili faizsiz kredi desteği verilecekti.

Elektrik ücretsiz olacaktı.

Asgari ücret, yoksulluk sınırının üzerinde olacaktı.

İşçinin asgari ücretini tümüyle işveren üstlenmeyecek, sadece üçte bir kısmını işveren karşılayacak, geri kalanını "devlet baba" verecekti.

Sigorta primi denen saçma işlem sona erecek, Türk vatandaşı olan herkes zaten doğuştan getirdiği hakları dolayısıyla, sosyal devlet tarafından kucaklanacaktı.

Bugün Türk vatandaşları Avrupa ve diğer kıtalarda tatil yapacaktı.

Öyle bir nasipsizlik hali ki, bütün bunları elinin tersiyle itip, zifiri karanlığı tercih etmiştir milletimiz.

Bugün 7 bin 500 TL alan bir emekli, 10 bin TL olan ev kirasını nasıl öderim diye sızlanmaktadır.

Halkımızın Kılıçtaroğlu'na kızıp, Erdoğan'ı tercih etmesi o kadar şaşılacak bir durum değildir ama Haydar Baş'ın bu büyük inkılabına kayıtsız kalması, tam bir akıl tutulmasıdır.

Gün gelir ve bu model mutlaka hayata geçer ama kaybolan yılları tekrar geri getirmek, asla mümkün olmayacaktır.

Türkiye çok şeyini kaybetmiştir.

Neler kaybettiğini bir akıl etse, yemin ediyorum saçını başını başkasına yoldurur.

Son tahlilde geldiğimiz nokta şudur:

Türkiye'de kimsenin yüzü gülmüyor ve insanlar çok agresifleşti.

Kimse kimseye selam dahi veremez hale geldi çünkü şaşkın ördek gibi dolaşıyor vatandaş.

Verginin de vergisi nedir?

Allah'tan korkmazlar!

Sayın Cumhurbaşkanım, madem seçimlerden sonra tek yapacağın iş zam yapmak ve vergiden vergi almak olacaktı, Nebati'yi niye yolladın? Ona derdin bütün bunları yapardı zaten.

Şimşek'i sırf bunun için mi transfer ettin.

Sokaklar ateş gibi, demedi demeyin!

Büyük plan sahiplerini kızdırmamak için mi İsveç'e yeşil ışık yakıldı.

Yoksa görürsünüz mü dendi!

İşte ta başından Haydar Baş'ı dinlemiş olsaydın, bugün kartondan değil, gerçekten dünya lideri olurdun.