Türkiye’nin Arap Baharı konusundaki ve son aylarda Irak’ı da içine alan müdahaleci tavrını değerlendiren Irak Başbakan’ı Maliki, “Türkiye bölgede düşman devlet haline geliyor” demişti. Maliki Türkiye’yi mezhepsel ayrımcılık yapmakla suçlamıştı.
Başbakan Erdoğan Katar’daki temaslarının ardından döndüğünde ayağının tozuyla Maliki’ye cevap verdi.
Başbakan’ın cevabında öne çıkan vurgular şöyle:
“Maliki’ye şov yapma fırsatı vermeyeceğiz. Türkiye Irak halkının en kötü anlarında yanında olmuş bir ülkedir.
10 yıl önce Irak’a girenler daha yeni çıkıyorlar. Acaba onlar mı biz mi Irak’ın içişlerine karışıyoruz?
Maliki’nin bu tavrı bizi Iraklı kardeşlerimizden ayıramayacak.
Iraklılık bilincinde Irak’ın toplanması bizim arzumuzdur. Huzursuz bir Irak bizi de bölgeyi de üzer.”
Sayın Başbakan’ın sözlerinin altı çizilmesi gereken bölümleri bence bunlardı.
Öncelikle Maliki şov yapmıyor. Çünkü Türkiye komşu ülkelerin hukukunu artık görmezden geliyor. Komşu ülkelerdeki meşru yönetimler sanki yokmuşlar gibi davranıyor Türkiye. Varsa yoksa halklar.
Başbakan Erdoğan’dan önce Libya’da duyduğumuz şimdilerde Suriye konusunda sıkça rastladığımız “halkın yanındayız” ifadeleri artık Irak konusunda da kullanılmaya başlandı.
Dikkatimi çeken bir başka noktaysa “Iraklılık” konusu. Türkiye’de Türklüğü Anayasa’dan bile çıkarıp “Türkiyelilik” diye bir ucube terim ortaya atan AKP hükümeti, ilk kez Irak bağlamında “Iraklılık” diye bir kavram ortaya attı. Şunu hemen ifade edelim ki bu yaklaşım ne Türkiye’de faydalı oldu ne de Irak’ta faydalı olacaktır. 10 yıldan fazla bir dönemdir ABD’nin işgal etmesine ortak olduğumuz bir Irak, ister “Iraklılık” deyin ister başka bir şey söyleyin kolay kolay bir ve beraber olamaz. Eğer Türkiye Irak’ın bütünlüğü konusunda samimiyse iş işten geçmeden bir şeyler yapmalıydı.
Sadece Irak ve Suriye değil İran da Türkiye’nin dış politikada yürüdüğü kulvardan rahatsız. Geçmişte Türkiye komşularını rahatsız edecek adımlar atmaktan imtina eder, atmak zorunda kalsa da bunun izahını yapardı.
Arap Baharı süreci sadece uğradığı ülkeleri kaosa sürüklemekle kalmadı aynı zamanda Türkiye’nin izlediği dış politikada büyük değişimler oluşturdu.
Bu sürecin başlamasıyla Türkiye, dost ve müttefik ülkelerin yönetimlerine sırtını döndü, halklarına dostum diyerek ülkelerin içişlerine müdahale ediyor, NATO’yu İslam ülkelerine müdahale etmesi için davet ediyor ve de isyancıların hamisi konumunda.
Türkiye bunu yaparken de maalesef mezhep ayrımını ön planda tutuyor. Her ne kadar Başbakan Erdoğan bunu inkar etse de Maliki’nin açıklamaları ve Suriye’den zaman zaman yapılan açıklamalar dışarıdan Türkiye’nin tavırlarının böyle anlaşıldığının göstergesi.
Bununla birlikte Türkiye’nin Arap Baharı’nın taşeronluğuna soyunmasıyla eş zamanlı olarak ülkemizde cübbelisinden rektörüne kadar bazı kendini bilmezlerin açıklamalarıyla Şii Müslümanlara yönelik karalama kampanyası başlatmaları da iddia edilen mezhepsel ayrımcılığın bir parçası.
Başbakan Erdoğan Katar’daki temaslarının ardından döndüğünde ayağının tozuyla Maliki’ye cevap verdi.
Başbakan’ın cevabında öne çıkan vurgular şöyle:
“Maliki’ye şov yapma fırsatı vermeyeceğiz. Türkiye Irak halkının en kötü anlarında yanında olmuş bir ülkedir.
10 yıl önce Irak’a girenler daha yeni çıkıyorlar. Acaba onlar mı biz mi Irak’ın içişlerine karışıyoruz?
Maliki’nin bu tavrı bizi Iraklı kardeşlerimizden ayıramayacak.
Iraklılık bilincinde Irak’ın toplanması bizim arzumuzdur. Huzursuz bir Irak bizi de bölgeyi de üzer.”
Sayın Başbakan’ın sözlerinin altı çizilmesi gereken bölümleri bence bunlardı.
Öncelikle Maliki şov yapmıyor. Çünkü Türkiye komşu ülkelerin hukukunu artık görmezden geliyor. Komşu ülkelerdeki meşru yönetimler sanki yokmuşlar gibi davranıyor Türkiye. Varsa yoksa halklar.
Başbakan Erdoğan’dan önce Libya’da duyduğumuz şimdilerde Suriye konusunda sıkça rastladığımız “halkın yanındayız” ifadeleri artık Irak konusunda da kullanılmaya başlandı.
Dikkatimi çeken bir başka noktaysa “Iraklılık” konusu. Türkiye’de Türklüğü Anayasa’dan bile çıkarıp “Türkiyelilik” diye bir ucube terim ortaya atan AKP hükümeti, ilk kez Irak bağlamında “Iraklılık” diye bir kavram ortaya attı. Şunu hemen ifade edelim ki bu yaklaşım ne Türkiye’de faydalı oldu ne de Irak’ta faydalı olacaktır. 10 yıldan fazla bir dönemdir ABD’nin işgal etmesine ortak olduğumuz bir Irak, ister “Iraklılık” deyin ister başka bir şey söyleyin kolay kolay bir ve beraber olamaz. Eğer Türkiye Irak’ın bütünlüğü konusunda samimiyse iş işten geçmeden bir şeyler yapmalıydı.
Sadece Irak ve Suriye değil İran da Türkiye’nin dış politikada yürüdüğü kulvardan rahatsız. Geçmişte Türkiye komşularını rahatsız edecek adımlar atmaktan imtina eder, atmak zorunda kalsa da bunun izahını yapardı.
Arap Baharı süreci sadece uğradığı ülkeleri kaosa sürüklemekle kalmadı aynı zamanda Türkiye’nin izlediği dış politikada büyük değişimler oluşturdu.
Bu sürecin başlamasıyla Türkiye, dost ve müttefik ülkelerin yönetimlerine sırtını döndü, halklarına dostum diyerek ülkelerin içişlerine müdahale ediyor, NATO’yu İslam ülkelerine müdahale etmesi için davet ediyor ve de isyancıların hamisi konumunda.
Türkiye bunu yaparken de maalesef mezhep ayrımını ön planda tutuyor. Her ne kadar Başbakan Erdoğan bunu inkar etse de Maliki’nin açıklamaları ve Suriye’den zaman zaman yapılan açıklamalar dışarıdan Türkiye’nin tavırlarının böyle anlaşıldığının göstergesi.
Bununla birlikte Türkiye’nin Arap Baharı’nın taşeronluğuna soyunmasıyla eş zamanlı olarak ülkemizde cübbelisinden rektörüne kadar bazı kendini bilmezlerin açıklamalarıyla Şii Müslümanlara yönelik karalama kampanyası başlatmaları da iddia edilen mezhepsel ayrımcılığın bir parçası.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Orhan Dede / diğer yazıları
- DEM Parti’ye mağdur rolü mü biçildi? / 05.11.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024
- Bu Numan helak olur! / 14.10.2024
- Lübnan iç savaşa doğru itiliyor / 12.10.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024
- Bu Numan helak olur! / 14.10.2024
- Lübnan iç savaşa doğru itiliyor / 12.10.2024