Anayasamızda önemle vurgulanan bir ifade vardır: Türkiye Cumhuriyeti Devleti sosyal bir devlettir. Sosyal Devlet anlayışı Türk anayasa hukukuna 1961 Anayasası ile birlikte “Cumhuriyetin Nitelikleri” başlığı altında sayılan temel bir unsur olarak girmiştir:
Madde 2: Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, millî demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
Aynı nitelik 1982 Anayasası’nda da aynen tekrar edilmiştir:
Madde 2: Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
Anayasa Mahkemesi’nin 16-27 Eylül 1967 tarih ve K.1967/29 sayılı Kararında Sosyal Devlet kavramı şöyle açıklanır:
“Sosyal devlet; ferdin huzur ve refahını gerçekleştiren ve teminat altına alan, kişi ve toplum arasında denge kuran, emek ve sermaye ilişkilerini dengeli olarak düzenleyen, özel teşebbüsün güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayan, çalışanların insanca yaşaması ve çalışma hayatının kararlılık içinde gelişmesi için sosyal, iktisadî ve malî tedbirler alarak çalışanları koruyan, işsizliği önleyici ve millî gelirin adalete uygun biçimde dağılmasını sağlayıcı tedbirler alan adaletli bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmeye kendini yükümlü sayan, hukuka bağlı kararlılık içinde ve gerçekçi bir özgürlük rejimini uygulayan devlet demektir.”
Yine Anayasa Mahkemesi bir başka kararı Sosyal Devlet kavramının şöyle anlaşılması gerektiğini belirtir: “Sosyal hukuk devleti, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği yani sosyal adaleti ve toplumsal dengeyi sağlamakla yükümlü devlet demektir.”
Şimdi bu temel esaslardan yola çıkarsak, ekonomiyi idare eden siyasilerin, bütün gelir kalemlerini devre dışı bırakarak tek gelir kalemi olarak vergiyi bırakması ve toplanan vergilerin millete hizmetten ziyade alınan borçların faizlerine gitmesi sosyal devlet ifadesine ters ve ayıp bir hadisedir. Ayrıca vergi gelirleri içinde adaletsiz vergiler olarak ifade edilen dolaylı vergilere yüzde 70’ler düzeyinde ağırlık verilmesi ise daha büyük bir ayıptır.
Borçlar, borçların faizleri ve bütçe açıkları artmasına rağmen, ekonomiden sorumlu olan siyasilerimizin IMF’ye 5 milyar dolar para vermekten bahsedip bunu gurur meselesi yapması ise ayrıca bir ayıptır. Ve maalesef bu ayıplar, ülkemizde batılı kuruluşlardan alma akılla yıllardan beri yapılmaktadır.
Prof. Dr. Haydar Baş Bey, Milli Ekonomi Modeli’nde vergi gelirlerini üçüncü sıraya atarak, hatta vergisiz bir Türkiye projesiyle iki önemli gelirin altını çizmektedir: Senyoraj geliri, maden gelirleri… Esasen bu iki gelir kaynağı, bir ülkenin tam bağımsızlığını gösteren en önemli göstergelerdir.
Mustafa Kemal Atatürk bizlere Türkiye Cumhuriyeti Devletini tam bağımsız bir devlet olarak miras bırakmıştır. Ama siyasilerimiz bu mirasa gereği gibi sahip çıkamamıştır.
Senyoraj gelirini kullanmayan bir ülke asla bağımsız olamaz. Yine madenlerini kendi değerlendirmeyen, yabancılara peşkeş çeken bir ülkenin de tam bağımsız olabilmesi asla mümkün değildir.
Bugün yabancıların paralarına el avuç açan, madenlerini de onlara devreden Türkiye tam bağımsız değildir; yapılan ekonomik ve siyasi hataların faturalarını vergi adı altında vatandaşın sırtına yıkan Türkiye bugün sosyal devlet özelliğinden uzaklaşmıştır.
Türkiye’yi geleceğe güvenle taşıyacak olan tam bağımsızlık ve sosyal devlet özelliğidir. Bu değerlerimize yeniden kavuşmak istiyorsak, Prof. Dr. Baş’ın Milli Ekonomi Modeli’ni ve Sosyal Devlet Milli Devlet tezini uygulamak mecburiyetindeyiz.
Madde 2: Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, millî demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
Aynı nitelik 1982 Anayasası’nda da aynen tekrar edilmiştir:
Madde 2: Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
Anayasa Mahkemesi’nin 16-27 Eylül 1967 tarih ve K.1967/29 sayılı Kararında Sosyal Devlet kavramı şöyle açıklanır:
“Sosyal devlet; ferdin huzur ve refahını gerçekleştiren ve teminat altına alan, kişi ve toplum arasında denge kuran, emek ve sermaye ilişkilerini dengeli olarak düzenleyen, özel teşebbüsün güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayan, çalışanların insanca yaşaması ve çalışma hayatının kararlılık içinde gelişmesi için sosyal, iktisadî ve malî tedbirler alarak çalışanları koruyan, işsizliği önleyici ve millî gelirin adalete uygun biçimde dağılmasını sağlayıcı tedbirler alan adaletli bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmeye kendini yükümlü sayan, hukuka bağlı kararlılık içinde ve gerçekçi bir özgürlük rejimini uygulayan devlet demektir.”
Yine Anayasa Mahkemesi bir başka kararı Sosyal Devlet kavramının şöyle anlaşılması gerektiğini belirtir: “Sosyal hukuk devleti, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği yani sosyal adaleti ve toplumsal dengeyi sağlamakla yükümlü devlet demektir.”
Şimdi bu temel esaslardan yola çıkarsak, ekonomiyi idare eden siyasilerin, bütün gelir kalemlerini devre dışı bırakarak tek gelir kalemi olarak vergiyi bırakması ve toplanan vergilerin millete hizmetten ziyade alınan borçların faizlerine gitmesi sosyal devlet ifadesine ters ve ayıp bir hadisedir. Ayrıca vergi gelirleri içinde adaletsiz vergiler olarak ifade edilen dolaylı vergilere yüzde 70’ler düzeyinde ağırlık verilmesi ise daha büyük bir ayıptır.
Borçlar, borçların faizleri ve bütçe açıkları artmasına rağmen, ekonomiden sorumlu olan siyasilerimizin IMF’ye 5 milyar dolar para vermekten bahsedip bunu gurur meselesi yapması ise ayrıca bir ayıptır. Ve maalesef bu ayıplar, ülkemizde batılı kuruluşlardan alma akılla yıllardan beri yapılmaktadır.
Prof. Dr. Haydar Baş Bey, Milli Ekonomi Modeli’nde vergi gelirlerini üçüncü sıraya atarak, hatta vergisiz bir Türkiye projesiyle iki önemli gelirin altını çizmektedir: Senyoraj geliri, maden gelirleri… Esasen bu iki gelir kaynağı, bir ülkenin tam bağımsızlığını gösteren en önemli göstergelerdir.
Mustafa Kemal Atatürk bizlere Türkiye Cumhuriyeti Devletini tam bağımsız bir devlet olarak miras bırakmıştır. Ama siyasilerimiz bu mirasa gereği gibi sahip çıkamamıştır.
Senyoraj gelirini kullanmayan bir ülke asla bağımsız olamaz. Yine madenlerini kendi değerlendirmeyen, yabancılara peşkeş çeken bir ülkenin de tam bağımsız olabilmesi asla mümkün değildir.
Bugün yabancıların paralarına el avuç açan, madenlerini de onlara devreden Türkiye tam bağımsız değildir; yapılan ekonomik ve siyasi hataların faturalarını vergi adı altında vatandaşın sırtına yıkan Türkiye bugün sosyal devlet özelliğinden uzaklaşmıştır.
Türkiye’yi geleceğe güvenle taşıyacak olan tam bağımsızlık ve sosyal devlet özelliğidir. Bu değerlerimize yeniden kavuşmak istiyorsak, Prof. Dr. Baş’ın Milli Ekonomi Modeli’ni ve Sosyal Devlet Milli Devlet tezini uygulamak mecburiyetindeyiz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- İstanbul'daki tüm riskli binalar yeniden inşa edilebilir! / 26.04.2025
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025