SSCB'nin dağılması, 20. yüzyılın en önemli olaylarından biriydi. Bu süreç, tarihsel ve kültürel ortaklıkları olan pek çok Türk devletinin ortaya çıkmasına vesile oldu. Bu yeni dönem, Türkiye için büyük bir fırsat sundu: Ortak tarih, kültür, örf ve geleneklerle bir araya gelerek yeni bir bölgesel güç olma imkânı. Ancak, bu fırsat, uluslararası aktörlerin ve özellikle ABD'nin oyunlarıyla kaçırıldı.
Prof. Dr. Haydar Baş, bu durumu daha SSCB dağılırken öngörmüş ve Türkiye'nin bu yeni oluşan devletlerle iş birliği yaparak bölgesel bir güç olabileceğini dile getirmiştir. Baş'a göre, bu birliğin sağlanması halinde, Türkiye küresel düzeyde yeni bir denge unsuru olabilecekti. Ancak bu potansiyel, ABD tarafından bir tehdit olarak görüldü ve farklı yöntemlerle engellenmeye çalışıldı.
SSCB'nin dağılmasından sonra, Orta Asya ve Kafkasya'da birçok yeni Türk devleti ortaya çıktı. Türkiye, bu ülkelerle tarihsel ve kültürel kökenlerinden dolayı önemli bir şans elde etmişti. Ancak, bu fırsatı değerlendirmek yerine, içeriden ve dışarıdan gelen engellemelerle bu birliktelik sağlanamamış, böylece Türkiye'nin bölgesel bir güç olarak öne çıkma şansı elinden alınmıştır. ABD, bu bölgede ortaya çıkacak yeni bir bölgesel gücün kendisine rakip olabileceğini görerek, Türkiye'nin bu ülkelerle iş birliğini engellemek için farklı oyunlar oynadı. Prof. Dr. Haydar Baş, bu oyunların ve bölgedeki ABD etkisinin farkındaydı ve o dönemde, bu gerçeği dile getirerek halkı uyarmaya çalışmıştı.
ABD'nin bölgede oynadığı oyunlar, 1990'lı yıllarda başlayan PKK terörünü desteklemek, Ermeni sorununu kaşımak ve bölgeye istikrarı bozucu etkiler yaratmak üzerine kurulu olmuştu. Prof. Dr. Haydar Baş'ın ifadesine göre, ABD'nin bu planları, Türkiye'nin güçlenmesini engellemeyi amaçlıyordu. SSCB'nin dağılmasıyla beraber Türk Cumhuriyetleri'nin kendi kaynaklarını henüz kullanmamış olmaları, bu bölgede yeni bir liderlik şansı sunmuştu. Ancak, bu potansiyeli gerçekleştirme şansı, ABD'nin ve diğer batılı ülkelerin bölgeye müdahaleleriyle kaçırıldı.
Prof. Dr. Haydar Baş, bu durumu açıklarken, 1990 yılında Irak ve Kuveyt arasında patlak veren savaşın gerçek hedefinin Türkiye olduğunu dile getirmişti. Ona göre, bu savaş, bölgede yeni bir istikrarsızlık yaratma çabasıydı ve Türkiye'nin bölgedeki liderlik potansiyelini baltalamaya yönelikti. ABD, Orta Doğu'da kendi üst bölgelerini oluşturarak ve Irak'ı bu planların merkezine koyarak, Türkiye'nin bölgesel bir güç olmasını engellemeyi amaçladı.
Bu sürecin neticesinde, Türkiye içeride de birçok sorunla karşı karşıya kaldı. PKK terörü ve Ermeni sorunu gibi problemler büyüyerek, Türkiye'nin hem ekonomik hem de siyasi anlamda ilerlemesini zorlaştırdı. Halk, ekonomik sıkıntılarla boğuştuğu için böylesi önemli meseleleri sorgulama ve üzerinde düşünme fırsatı bulamadı. Prof. Dr. Haydar Baş'ın dile getirdiği gibi, halkın dikkatini ekonomi ve geçim sıkıntılarına çekmek, uluslararası güçlerin bilinçli bir tercihi olarak karşımıza çıktı.
Bu bağlamda, Türkiye'nin yaşadığı bu süreçten çıkış yolu, geçmişte kaçırılan fırsatları tekrar değerlendirerek ve milli bir duruş sergileyerek mümkün olabilir. Prof. Dr. Haydar Baş, bu konudaki öngörüleriyle Türkiye'nin gelecekteki potansiyelini ortaya koymuş ve halkın birliği, dirliği için önemli mesajlar vermiştir. Günümüzde de bu oyunların farkında olmak ve tarihsel fırsatları değerlendirmek çok önemlidir.
Büyük Ortadoğu Projesi ile başlayan süreç aynı amaca hizmet etmiştir. Sadece Türkiye'nin değil, bölgedeki tüm ülkelerin güçlenmesi engellenmiştir.
Türkiye, tarihinden ve kültüründen gelen birikimiyle bölgesel bir lider olma potansiyeline sahiptir. Ancak bu potansiyeli gerçekleştirebilmek için içeride birliği sağlamak, ekonomik ve siyasi istikrarı korumak gerekmektedir. Türk halkı, bu bilinçle hareket edip, geçmişten ders çıkararak ve bölgesel iş birliğini güçlendirerek, küresel arenada daha güçlü bir konuma gelebilir. Bunun için de milli çıkarları gözeten, dış baskılara karşı dik duran bir politika izlenmelidir. Prof. Dr. Haydar Baş'ın işaret ettiği bu noktalar, Türkiye'nin gelecekteki başarısı için önemli bir rehber niteliğindedir.
Türkiye'nin, kültürel ve tarihsel bağlarını güçlendirerek, geçmişteki hatalardan ders çıkarması ve bu doğrultuda sağlam adımlar atması, sadece ülke için değil, bölgesel barış ve istikrar için de büyük önem taşımaktadır. Prof. Dr. Haydar Baş'ın ifade ettiği gibi, milletin lehine hareket eden, milli çıkarları gözeten liderlik ve bu doğrultuda bir duruş sergilemek, Türkiye'nin küresel güç olma yolunda atacağı en önemli adımlardan biridir. Eğer bu birliktelik sağlanabilirse, Türkiye sadece kendi halkı için değil, ortak kültüre sahip diğer milletler için de bir umut ışığı olabilir.
- Milli Ekonomi Modeli ve ABD seçimleri / 13.11.2024
- Trump’ın geri dönüşü ve ABD’nin küresel oyundaki yeni dönemi / 12.11.2024
- Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı ve Cumhuriyet / 10.11.2024
- Filmin sonuna kim karar verecek? / 08.11.2024
- Cumhuriyete sahip çık / 05.11.2024
- Cumhuriyet: Milletin iradesine sahip çıkmak / 04.11.2024
- Yaşayacak vatan bile bulamayız! / 30.10.2024
- Türkiye'nin üniter yapısı tehdit altında / 29.10.2024
- Toplumun geleceği tehdit altında mı? / 25.10.2024