1999 Helsinki Zirvesi'nde "aday" statüsü verilen Türkiye, aradan geçen 3 yıllık dönemde üzerine düşen tüm vazifeleri yerine getirdiği halde henüz müzakerelere başlayamamıştır.
Aynı zirvede kabul edilen komisyon raporundaki bazı maddeler ise, üyeliğin önünde ciddi engeller oluşturmaktadır.
Türkiye'nin, adaylık statüsü kazandığı bir süreçte kaleme alınması düşündürücü olan bu maddeler şöyledir:
"Aday ülke, kendisinden AB'nin istediği tüm istekleri yerine getirmiş olsa bile, adayın AB içine alınması AB içinde sorun yaratıyorsa, aday AB'ye alınmaz".
Türkiye ile beraber aynı statüyü kazanan aday ülkelerle üyelik görüşmelerine geçilmiştir.
Durumu belirsizliğini koruyan ve bekletilen tek ülke Türkiye'dir.
AB Konseyi, ön koşul haline getirdiği siyasi istekleri Bülent Ecevit'e imzalatırken, buna rağmen Türkiye, üyelik görüşmesi başlayacak ülkeler içine alınmıyordu.
Sonuç Belgesi'nin 9. maddesinde, katılım görüşmelerinin sürdüğü Kıbrıs, Macaristan, Polonya, Estonya, Çek Cumhuriyeti ve Slovenya ile sağlanan ilerlemeden duyulan memnuniyet belirtilirken; 10. maddede, Romanya, Slovakya, Letonya, Litvanya, Bulgaristan, Malta ile iki taraflı hükümetler arası konferanslar düzenlenmesine karar verildi.
Türkiye ise, aday üyeler içinde yer alamadı.
Zira bu açık ifade, her şartın yerine getirilmesinin üyeliğe kabul için bir zorunluluk doğurmayacağını belirtmektedir.
Ve bugün Türkiye'ye uygulanan bu maddedir.
Bu bağlamda, özellikle Ağustos ayında Meclisten geçirilen yasal düzenlemelerden sonra, büyük umutlar bağlanan müzakere tarihi konusunda, Verheugen'in "Türkiye tarih beklemesin" açıklamaları soğuk duş etkisi yapmıştı.
Buna rağmen Türk siyasi iradesi, AB'nin yanlı tutumunu maalesef kabul etmemekte ısrarlıdır. ABD'de temaslarda bulunan, Dışişleri Bakanı Şükrü Sina Gürel, Newyork'ta, AB Komisyonu Dış İlişkilerden Sorumlu Üyesi ile yaptığı konuşmada, 'Türkiye'nin yapılan uyum çalışmaları neticesi beklentileri olduğunu ve 2003 yılında beklentilerin karşılanmasını istediklerini' belirtti.
Tüm temaslara rağmen AB'nin, beklediğimiz kararı vermeyeceği ortadadır.
AB'nin bir Hıristiyan topluluğu olduğu ve Avrupa Devleti olma yolunda ilerlemesi, Müslüman Türkiye'nin adaylığının önündeki esas engellerdir.
Helsinki'de alınan bir diğer komisyon kararı, bu gerçeğe zemin hazırlamaktadır:
"AB aday üyeleri, tek tek ve o ülkelerin özelliğine göre değerlendirilecektir.
Alınan kararlar, ve bu güne kadar izlenen tavır değerlendirildiğinde Türkiye için AB yolu açılmadan kapanmıştır.
Siyasi irademiz Türkiye'nin menfaatlerine ve saygınlığına daha fazla zarar vermeden bu hayalden uyanmalıdır.
Yapılması gereken Türkiye Cumhuriyeti Devletine ve Türk Milletine yaraşacak bir devlet politikası izlemektir.
Aynı zirvede kabul edilen komisyon raporundaki bazı maddeler ise, üyeliğin önünde ciddi engeller oluşturmaktadır.
Türkiye'nin, adaylık statüsü kazandığı bir süreçte kaleme alınması düşündürücü olan bu maddeler şöyledir:
"Aday ülke, kendisinden AB'nin istediği tüm istekleri yerine getirmiş olsa bile, adayın AB içine alınması AB içinde sorun yaratıyorsa, aday AB'ye alınmaz".
Türkiye ile beraber aynı statüyü kazanan aday ülkelerle üyelik görüşmelerine geçilmiştir.
Durumu belirsizliğini koruyan ve bekletilen tek ülke Türkiye'dir.
AB Konseyi, ön koşul haline getirdiği siyasi istekleri Bülent Ecevit'e imzalatırken, buna rağmen Türkiye, üyelik görüşmesi başlayacak ülkeler içine alınmıyordu.
Sonuç Belgesi'nin 9. maddesinde, katılım görüşmelerinin sürdüğü Kıbrıs, Macaristan, Polonya, Estonya, Çek Cumhuriyeti ve Slovenya ile sağlanan ilerlemeden duyulan memnuniyet belirtilirken; 10. maddede, Romanya, Slovakya, Letonya, Litvanya, Bulgaristan, Malta ile iki taraflı hükümetler arası konferanslar düzenlenmesine karar verildi.
Türkiye ise, aday üyeler içinde yer alamadı.
Zira bu açık ifade, her şartın yerine getirilmesinin üyeliğe kabul için bir zorunluluk doğurmayacağını belirtmektedir.
Ve bugün Türkiye'ye uygulanan bu maddedir.
Bu bağlamda, özellikle Ağustos ayında Meclisten geçirilen yasal düzenlemelerden sonra, büyük umutlar bağlanan müzakere tarihi konusunda, Verheugen'in "Türkiye tarih beklemesin" açıklamaları soğuk duş etkisi yapmıştı.
Buna rağmen Türk siyasi iradesi, AB'nin yanlı tutumunu maalesef kabul etmemekte ısrarlıdır. ABD'de temaslarda bulunan, Dışişleri Bakanı Şükrü Sina Gürel, Newyork'ta, AB Komisyonu Dış İlişkilerden Sorumlu Üyesi ile yaptığı konuşmada, 'Türkiye'nin yapılan uyum çalışmaları neticesi beklentileri olduğunu ve 2003 yılında beklentilerin karşılanmasını istediklerini' belirtti.
Tüm temaslara rağmen AB'nin, beklediğimiz kararı vermeyeceği ortadadır.
AB'nin bir Hıristiyan topluluğu olduğu ve Avrupa Devleti olma yolunda ilerlemesi, Müslüman Türkiye'nin adaylığının önündeki esas engellerdir.
Helsinki'de alınan bir diğer komisyon kararı, bu gerçeğe zemin hazırlamaktadır:
"AB aday üyeleri, tek tek ve o ülkelerin özelliğine göre değerlendirilecektir.
Alınan kararlar, ve bu güne kadar izlenen tavır değerlendirildiğinde Türkiye için AB yolu açılmadan kapanmıştır.
Siyasi irademiz Türkiye'nin menfaatlerine ve saygınlığına daha fazla zarar vermeden bu hayalden uyanmalıdır.
Yapılması gereken Türkiye Cumhuriyeti Devletine ve Türk Milletine yaraşacak bir devlet politikası izlemektir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Abdulkadir Baş / diğer yazıları
- Gerçekleri görebilmek / 05.11.2002
- Ezilen halklar Türk'ün adaletini bekliyor / 03.11.2002
- Türkiye'nin gerçek dostu var mı? / 02.11.2002
- AB, Türkiye'nin kurtuluşu değil, sonudur / 01.11.2002
- Çeçen eyleminin ardından / 31.10.2002
- Milli kaynakları hayata geçirecek irade, milletin iradesidir / 29.10.2002
- Türk'e Türk'te başka dost yoktur / 28.10.2002
- Basının esas görevi / 27.10.2002
- İnsan hakları meselesi / 26.10.2002
- Milletçe aradığımızı bulduk / 24.10.2002
- Ezilen halklar Türk'ün adaletini bekliyor / 03.11.2002
- Türkiye'nin gerçek dostu var mı? / 02.11.2002
- AB, Türkiye'nin kurtuluşu değil, sonudur / 01.11.2002
- Çeçen eyleminin ardından / 31.10.2002
- Milli kaynakları hayata geçirecek irade, milletin iradesidir / 29.10.2002
- Türk'e Türk'te başka dost yoktur / 28.10.2002
- Basının esas görevi / 27.10.2002
- İnsan hakları meselesi / 26.10.2002
- Milletçe aradığımızı bulduk / 24.10.2002