Tarihe ve gelecek nesillere doğru bir istikamet sunması bakımdan vesika niteliğinde bir yazı kaleme almayı uygun bulduk.
Elbette ki daha evvelce de bu hassas konuya tarihi belgelerle ışık tutmuş isek de, ülkemizde ne yazıktır ki baş döndüren yapay gündemler dolayısıyla bu gibi hayati mevzular daima hasıraltı edile gelmiştir.
En son Sn. Binali Yıldırım da, Anayasa'nın 66. maddesinde vurgu yapılan Türk vatandaşlığı tanımı üzerine bir değerlendirmede bulunmuş ve "Vatandaşlık tanımı yeni anayasada elbette ki gözden geçirilebilir" şeklinde bir cümle kurmuştu.
Öte yandan Erbil'de konuşan Meclis eski Başkanı Bülent Arınç ise, mevcut anayasanın yürürlüğe giren değişikliklere rağmen darbe döneminin izlerini taşıdığını, artık sürecin tamamıyla sivil ve demokratik bir anayasa ile sonuçlanması gerektiğini söylemişti.
Aziz Türk milleti!
Bu coğrafyada ve dünyanın daha pek çok yerinde yaşamakta olan kadim Türk milleti ve medeniyetine karşı, çok sistemli ve karmaşık bir operasyon çekilmektedir.
Türk milletine karşı gerek içten ve gerekse dışarıdan yönelen tehdit ve tehlikelerin boyutları, maalesef tartışmaların ötesine geçmiş ve ulus yapısının bozulması ve bölünmesine doğru evrilmeye başlamıştır.
Sözde "Kürt sorunu" varmış gibi, tamamıyla ve çok yönlü bir dış odaklı istihbarat mühendisliği yapılmaktadır.
Türk milletinin üniter yapısıyla ve çok tehlikeli bir şekilde türlü argümanlar öne sürülerek oynanmaktadır.
Türk milleti ve "Türk'lük' kavramı, tarihin hiçbir döneminde bu kadar tehdit altında olmamıştır!
Bütün dünya sanki anlaşmış ve yerli taşeronlarıyla, eş zamanlı olarak hücuma geçmiştir.
Hedefte, Türk milletinin bölünmez bütünlüğü ve Atatürk Cumhuriyeti vardır.
Özellikle siyasiler tarafından ısrarla gündeme getirilen anayasa değişikliği ve vatandaşlık tanımı, milletimizin birbiriyle olan kardeşlik duygularına ve derin muhabbetine, çok büyük bir darbe indirmektedir.
Batılı oryantalistler tarafından tasarlanan ve yüz yıllardır Türk milleti üzerine adeta misket bombası gibi bırakılan etnisite tartışmaları, son tahlilde çok farklı ve tehlikeli boyutlar kazanmıştır.
Bir kez daha tarihe not düşüyoruz!
Türk milleti içerisinde farklı etnisiteler yoktur!
Şimdiye kadar vardır diyenlerin çoğu bilgi eksikliğinden olmakla birlikte, kripto bir kesimin bu konuyu sırf 'bölücülük' unsuru ve maksadıyla kullandığı, kuşku götürmez bir gerçektir.
Türk kime denir ve denmiştir gibi tarihi gerçeklerden haberdar olmamız halinde, "Kürt" diye ayrı bir halkın veya böyle bir halk isminin olmadığını çok daha iyi kavramış olacağız.
Türk tarihinde ve yazıtlarında "Türk" kavramı ve tanımının ne anlama geldiğine detaylıca bakalım:
Orta Asya'da ve dünyanın pek çok yerinde bulunan Ön Türk yazıtlarını eksiksiz olarak ilk kez, Türkolog Kazım Mirşan hoca okumuştur.
Mirşan'a göre;
"Türk" adı, yaratana inanan anlamında kullanılmıştır.
"Ökük Türök" yani "Rabbani Türük", "Tanrı Türü" denilmektedir.
Asya'nın milyonlarca kilometrekare topraklarına yayılmış yaşarlarken kendilerine verdikleri ad; "töreye uyan" "yaradanını bilir" "Rabbani Türk" "Tanrısını Tanır" "Yaradanına bağlı" anlamlarında "Ökük Türök" anlamındadır.
"Ökük Türök" deki "Ök" (tanrı, yaratan) Türkçede ses uyumundan dolayı "ük" olmuş ve kelime böylece "türük" olarak okunmuş, günümüze de "Türk" olarak gelmiştir.
"Ök" ekinin günümüzdeki kullanımına "Öksüz" ve "Ökkeş" kelimelerinde rastlayabiliriz.
Yaratan anlamında kullanılan "Ök" eki ile "Öksüz", yaradanını yitirmiş, yetim anlamında, Ökkeş ise yaradanına bağlı anlamında kullanılmaktadır.
Yani günümüzden binlerce sene önce "Türk" kelimesi, o bölgede ve sonrasında tüm dünyaya yayılmış, yaratana inanan insanları tanımlamak amacıyla kullanılmıştır.
Hiçbir zaman bir ırkı tanımlamak için kullanılmamıştır.
Bu çok güzel bir örnektir; bu hoşgörü sayesinde tüm insanların bir arada, sulh içinde yaşaması mümkün olmuştur.
Türk milletinin bunca kadim devletlere sahip olmasını içine sindiremeyen Batı dünyası, şimdi içimizden bizi yıkmak için olmayan etnisiteler silahı üzerinden yaylım ateşi açmaktadır.
Oysa eşsiz önderimiz Atatürk'ün "Ne mutlu Türküm diyene" sözü, tüm bölücü unsurların suratına vurulmuş bir tokat niteliği taşımakta ve aynı zamanda dini ve milli bir duruşu da göstermektedir.
Günümüz anayasasına baktığımızda ise Türk vatandaşlığı tanımı, çok mükemmel bir şekilde izah edilmiştir.
ANAYASA MADDE 66:
Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür. Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türk'tür.
Yine Mustafa Kemal Atatürk diyor ki;
"Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni âlem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır."
"Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki gelişmesi ile geleceğin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır."
"Millet sevgisi kadar büyük mükâfat yoktur. Bu memleket tarihte Türk'tü, halde Türk'tür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır. Türk milleti istiklâlsiz yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır."
"Türk Milleti Asya'nın garbında ve Avrupa'nın şarkında olmak üzere kara ve deniz sınırlarıyla ayırt edilmiş, dünyaca tanınmış büyük bir yurtta yaşar. Türk yurdu daha çok büyüktü, yakın ve uzak zamanlar düşünülürse, Türk'e yurtluk etmemiş bir kıta yoktur. Bütün dünyada Asya, Avrupa, Afrika Türk atalarına yurt olmuştur. Bu hakikatler eski ve hususiyle yeni tarih vesikaları ile malumdur."
Halen daha anlamadık diyen varsa biliniz ki; Türk'ün inancına ve töresine düşmandır!
Elbette ki daha evvelce de bu hassas konuya tarihi belgelerle ışık tutmuş isek de, ülkemizde ne yazıktır ki baş döndüren yapay gündemler dolayısıyla bu gibi hayati mevzular daima hasıraltı edile gelmiştir.
En son Sn. Binali Yıldırım da, Anayasa'nın 66. maddesinde vurgu yapılan Türk vatandaşlığı tanımı üzerine bir değerlendirmede bulunmuş ve "Vatandaşlık tanımı yeni anayasada elbette ki gözden geçirilebilir" şeklinde bir cümle kurmuştu.
Öte yandan Erbil'de konuşan Meclis eski Başkanı Bülent Arınç ise, mevcut anayasanın yürürlüğe giren değişikliklere rağmen darbe döneminin izlerini taşıdığını, artık sürecin tamamıyla sivil ve demokratik bir anayasa ile sonuçlanması gerektiğini söylemişti.
Aziz Türk milleti!
Bu coğrafyada ve dünyanın daha pek çok yerinde yaşamakta olan kadim Türk milleti ve medeniyetine karşı, çok sistemli ve karmaşık bir operasyon çekilmektedir.
Türk milletine karşı gerek içten ve gerekse dışarıdan yönelen tehdit ve tehlikelerin boyutları, maalesef tartışmaların ötesine geçmiş ve ulus yapısının bozulması ve bölünmesine doğru evrilmeye başlamıştır.
Sözde "Kürt sorunu" varmış gibi, tamamıyla ve çok yönlü bir dış odaklı istihbarat mühendisliği yapılmaktadır.
Türk milletinin üniter yapısıyla ve çok tehlikeli bir şekilde türlü argümanlar öne sürülerek oynanmaktadır.
Türk milleti ve "Türk'lük' kavramı, tarihin hiçbir döneminde bu kadar tehdit altında olmamıştır!
Bütün dünya sanki anlaşmış ve yerli taşeronlarıyla, eş zamanlı olarak hücuma geçmiştir.
Hedefte, Türk milletinin bölünmez bütünlüğü ve Atatürk Cumhuriyeti vardır.
Özellikle siyasiler tarafından ısrarla gündeme getirilen anayasa değişikliği ve vatandaşlık tanımı, milletimizin birbiriyle olan kardeşlik duygularına ve derin muhabbetine, çok büyük bir darbe indirmektedir.
Batılı oryantalistler tarafından tasarlanan ve yüz yıllardır Türk milleti üzerine adeta misket bombası gibi bırakılan etnisite tartışmaları, son tahlilde çok farklı ve tehlikeli boyutlar kazanmıştır.
Bir kez daha tarihe not düşüyoruz!
Türk milleti içerisinde farklı etnisiteler yoktur!
Şimdiye kadar vardır diyenlerin çoğu bilgi eksikliğinden olmakla birlikte, kripto bir kesimin bu konuyu sırf 'bölücülük' unsuru ve maksadıyla kullandığı, kuşku götürmez bir gerçektir.
Türk kime denir ve denmiştir gibi tarihi gerçeklerden haberdar olmamız halinde, "Kürt" diye ayrı bir halkın veya böyle bir halk isminin olmadığını çok daha iyi kavramış olacağız.
Türk tarihinde ve yazıtlarında "Türk" kavramı ve tanımının ne anlama geldiğine detaylıca bakalım:
Orta Asya'da ve dünyanın pek çok yerinde bulunan Ön Türk yazıtlarını eksiksiz olarak ilk kez, Türkolog Kazım Mirşan hoca okumuştur.
Mirşan'a göre;
"Türk" adı, yaratana inanan anlamında kullanılmıştır.
"Ökük Türök" yani "Rabbani Türük", "Tanrı Türü" denilmektedir.
Asya'nın milyonlarca kilometrekare topraklarına yayılmış yaşarlarken kendilerine verdikleri ad; "töreye uyan" "yaradanını bilir" "Rabbani Türk" "Tanrısını Tanır" "Yaradanına bağlı" anlamlarında "Ökük Türök" anlamındadır.
"Ökük Türök" deki "Ök" (tanrı, yaratan) Türkçede ses uyumundan dolayı "ük" olmuş ve kelime böylece "türük" olarak okunmuş, günümüze de "Türk" olarak gelmiştir.
"Ök" ekinin günümüzdeki kullanımına "Öksüz" ve "Ökkeş" kelimelerinde rastlayabiliriz.
Yaratan anlamında kullanılan "Ök" eki ile "Öksüz", yaradanını yitirmiş, yetim anlamında, Ökkeş ise yaradanına bağlı anlamında kullanılmaktadır.
Yani günümüzden binlerce sene önce "Türk" kelimesi, o bölgede ve sonrasında tüm dünyaya yayılmış, yaratana inanan insanları tanımlamak amacıyla kullanılmıştır.
Hiçbir zaman bir ırkı tanımlamak için kullanılmamıştır.
Bu çok güzel bir örnektir; bu hoşgörü sayesinde tüm insanların bir arada, sulh içinde yaşaması mümkün olmuştur.
Türk milletinin bunca kadim devletlere sahip olmasını içine sindiremeyen Batı dünyası, şimdi içimizden bizi yıkmak için olmayan etnisiteler silahı üzerinden yaylım ateşi açmaktadır.
Oysa eşsiz önderimiz Atatürk'ün "Ne mutlu Türküm diyene" sözü, tüm bölücü unsurların suratına vurulmuş bir tokat niteliği taşımakta ve aynı zamanda dini ve milli bir duruşu da göstermektedir.
Günümüz anayasasına baktığımızda ise Türk vatandaşlığı tanımı, çok mükemmel bir şekilde izah edilmiştir.
ANAYASA MADDE 66:
Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür. Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türk'tür.
Yine Mustafa Kemal Atatürk diyor ki;
"Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni âlem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır."
"Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki gelişmesi ile geleceğin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır."
"Millet sevgisi kadar büyük mükâfat yoktur. Bu memleket tarihte Türk'tü, halde Türk'tür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır. Türk milleti istiklâlsiz yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır."
"Türk Milleti Asya'nın garbında ve Avrupa'nın şarkında olmak üzere kara ve deniz sınırlarıyla ayırt edilmiş, dünyaca tanınmış büyük bir yurtta yaşar. Türk yurdu daha çok büyüktü, yakın ve uzak zamanlar düşünülürse, Türk'e yurtluk etmemiş bir kıta yoktur. Bütün dünyada Asya, Avrupa, Afrika Türk atalarına yurt olmuştur. Bu hakikatler eski ve hususiyle yeni tarih vesikaları ile malumdur."
Halen daha anlamadık diyen varsa biliniz ki; Türk'ün inancına ve töresine düşmandır!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hacı Gaydan / diğer yazıları
- ‘Türk’ ne demektir? / 03.03.2025
- Yıldızların sunduğu sonsuz kaynak / 01.03.2025
- Tutuklayın, partiyi kapatın! / 28.02.2025
- Adalet yoksa devlet de yok olur! / 27.02.2025
- MHP’den 100 yılın çözüm önerisi! / 26.02.2025
- ‘Yüzde 50 birleşmeli’ / 25.02.2025
- Demokrasi yoksa sen de yok olursun! / 21.02.2025
- Alın size “dindar” nesil! / 20.02.2025
- Atatürk’e kim dil uzatırsa haindir! / 19.02.2025
- ‘İfadeye yalnız gittiğim günü unutmayacağım!’ / 18.02.2025
- Yıldızların sunduğu sonsuz kaynak / 01.03.2025
- Tutuklayın, partiyi kapatın! / 28.02.2025
- Adalet yoksa devlet de yok olur! / 27.02.2025
- MHP’den 100 yılın çözüm önerisi! / 26.02.2025
- ‘Yüzde 50 birleşmeli’ / 25.02.2025
- Demokrasi yoksa sen de yok olursun! / 21.02.2025
- Alın size “dindar” nesil! / 20.02.2025
- Atatürk’e kim dil uzatırsa haindir! / 19.02.2025
- ‘İfadeye yalnız gittiğim günü unutmayacağım!’ / 18.02.2025