Tilki yaman acıkmış, köşebucak, dere-tepe dolaşıp yiyecek bir şeyler ararken, yüksek bir ağacın tepesinde leylek yuvası ve yavruları ile oynaşan bir anne leylek dikkatini çekmiş. Ağacın etrafında hem yalanmış hem dolanmış hem de bu hazır lokmalara ulaşmak için formüller düşünmüş.
Fazla vakit kaybetmeden, kafasındakini uygulamaya dökmüş; uzunca kuyruğunu ağaca dolamış ve bir ileri-bir geri, testere misali gidip gelmeye başlamış.
Yavruları ile mutlu mesut oynaşırken, tilkinin bu uygunsuz hareketi leyleğin dikkatini çekmiş ve "hayrola, bu ne iş?" diye sormuş. Tilki, o ağacın babasından kalma kendi malı olduğunu, kesmesi gerektiğini kendinden emin bir şekilde anlatmış. Leylek gözyaşları eşliğinde, bu yuvada nice yavrular yetiştirdiğini, leylekler sürüsüne nicelerini kattığını, şu an ise yavrularının uçamıyacak kadar küçük olduğunu, ağaç kesilirse, yuva bozulursa kurda-kuşa yem olacağını, mümkünse bu kesme işini ertelemesinin kendisine dünyalarını bağışlayacağını anlatmış durmuş.
Tilki, elinin kuvvetlendiğini hissederek pazarlık için ilk adımı atmış; bu kadar ağlamasının, endişe etmesinin yersiz olduğunu bir anlaşma ile ağacı kesmekten vazgeçeceğini söyleyince leyleğin gözlerine ışık gelmiş, sevinmiş ve hemen tilkinin şartını sormuş.
Tilki, kafasındaki hedefe santim santim yaklaştığını görerek ilk şartını açıklamış; Yavrularından birini aşağı atarsan, ağaç kesilmeyecek, yuvan yıkılmayacak demiş.
Tek başına bu şarta evet demek bile yuvaya ateş düşmesi anlamında imiş, kaldı ki bu şartın ardından yeni şartların gelmeyeceğine dair leyleğin elinde hiç bir garantisi yokmuş. Birinci yavru gittikten sonra, bir numara ile ağzının tadına erdikten sonra, ikinci, üçüncü, dördüncü taleplerin gelmeyeceği de billi değilmiş...
Yuvada yas, yuvada matem havası sürerken gözyaşları eşliğinde bir yandan da kura ile kimin aşağı atılacağına, tilkiye ziyafet olacağına karar vermeye çalışılıyormuş.
Tilkinin kurnazlığından haberdar olan, hile ve tuzaklarını iyi bilen komşuları, arkadaşları leyleğin kulağına fısıldıyormuşlar; sen boşuna telaşlanıyorsun, yeryüzündeki bütün tilkiler, çakallar bir araya gelseler bu ağacı kesemezler, dolayısıyle senin yuvanı bozamazlar. Tamamen sinsi bir oyunla, önce senin yavrularını birer birer senden koparacak, sonra da sıra sana gelecek. Bütün leylekler bir araya gelseniz tilkileri doyuramazsınız, sadece tilkilerin iştahını kabartırsınız...
Leylek bütün nasihatları dinlemiş ama kafasının bir tarafında "tilki dediğini yapar, istediğini alır" korkusu, fobisi yerleştiği için tilkinin sonu gelmez isteklerini yerine getirmek üzere çırpınıp duruyormuş.
Tilki ile leylek hikayesi bizden, AB ile Türkiye serüveni de sizden, buyurun.
Fazla vakit kaybetmeden, kafasındakini uygulamaya dökmüş; uzunca kuyruğunu ağaca dolamış ve bir ileri-bir geri, testere misali gidip gelmeye başlamış.
Yavruları ile mutlu mesut oynaşırken, tilkinin bu uygunsuz hareketi leyleğin dikkatini çekmiş ve "hayrola, bu ne iş?" diye sormuş. Tilki, o ağacın babasından kalma kendi malı olduğunu, kesmesi gerektiğini kendinden emin bir şekilde anlatmış. Leylek gözyaşları eşliğinde, bu yuvada nice yavrular yetiştirdiğini, leylekler sürüsüne nicelerini kattığını, şu an ise yavrularının uçamıyacak kadar küçük olduğunu, ağaç kesilirse, yuva bozulursa kurda-kuşa yem olacağını, mümkünse bu kesme işini ertelemesinin kendisine dünyalarını bağışlayacağını anlatmış durmuş.
Tilki, elinin kuvvetlendiğini hissederek pazarlık için ilk adımı atmış; bu kadar ağlamasının, endişe etmesinin yersiz olduğunu bir anlaşma ile ağacı kesmekten vazgeçeceğini söyleyince leyleğin gözlerine ışık gelmiş, sevinmiş ve hemen tilkinin şartını sormuş.
Tilki, kafasındaki hedefe santim santim yaklaştığını görerek ilk şartını açıklamış; Yavrularından birini aşağı atarsan, ağaç kesilmeyecek, yuvan yıkılmayacak demiş.
Tek başına bu şarta evet demek bile yuvaya ateş düşmesi anlamında imiş, kaldı ki bu şartın ardından yeni şartların gelmeyeceğine dair leyleğin elinde hiç bir garantisi yokmuş. Birinci yavru gittikten sonra, bir numara ile ağzının tadına erdikten sonra, ikinci, üçüncü, dördüncü taleplerin gelmeyeceği de billi değilmiş...
Yuvada yas, yuvada matem havası sürerken gözyaşları eşliğinde bir yandan da kura ile kimin aşağı atılacağına, tilkiye ziyafet olacağına karar vermeye çalışılıyormuş.
Tilkinin kurnazlığından haberdar olan, hile ve tuzaklarını iyi bilen komşuları, arkadaşları leyleğin kulağına fısıldıyormuşlar; sen boşuna telaşlanıyorsun, yeryüzündeki bütün tilkiler, çakallar bir araya gelseler bu ağacı kesemezler, dolayısıyle senin yuvanı bozamazlar. Tamamen sinsi bir oyunla, önce senin yavrularını birer birer senden koparacak, sonra da sıra sana gelecek. Bütün leylekler bir araya gelseniz tilkileri doyuramazsınız, sadece tilkilerin iştahını kabartırsınız...
Leylek bütün nasihatları dinlemiş ama kafasının bir tarafında "tilki dediğini yapar, istediğini alır" korkusu, fobisi yerleştiği için tilkinin sonu gelmez isteklerini yerine getirmek üzere çırpınıp duruyormuş.
Tilki ile leylek hikayesi bizden, AB ile Türkiye serüveni de sizden, buyurun.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Vefatının beşinci yıl dönümünde Haydar Baş tüm yurtta anılıyor / 15.04.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025